Pazar Çetiner'in kitabı "Vahdettin tartışması"na ışık tutuyor

Çetiner'in kitabı "Vahdettin tartışması"na ışık tutuyor

24.07.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

Bülent Ecevit'in açıklamasından sonra "Vahdettin hain miydi değil miydi?" diye bir tartışma başladı. Gazeteci-yazar Yılmaz Çetiner'in "Son Padişah Vahideddin" adlı kitabı bu tartışmalara katılanların mutlaka göz atmaları gereken bir çalışma

Çetinerin kitabı Vahdettin tartışmasına ışık tutuyor

Çetiner'in kitabında, Vahdettin ile Mustafa Kemal Atatürk arasındaki ilişkilere geniş yer veriyor. 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu'nun tarih sahnesinden çekilişinin son anlarıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun ilk anlarının anlatıldığı kitap, yakın tarihin bu iki dönemi arasındaki geçiş sürecine bir anlamda tanıklık ediyor. Çetiner kitabında, Vahdettin ile Mustafa Kemal arasındaki görüşmeleri, Vahdettin'in kızı Sabiha Sultan'la neden evlenmediğini, padişahın ülkesini nasıl terk ettiğini, İngiliz generallerin Vahdettin'e nasıl yardım ettiğini ve daha birçok olayı ayrıntılarıyla ele alıyor. İşte kitaptan birkaç bölüm... Gazeteci-yazar Yılmaz Çetiner'in "Son Padişah Vahideddin" adlı kitabı, eski Başbakan Bülent Ecevit'in "Vahdettin hain değildir" şeklindeki açıklamasından sonra başlayan "Hain miydi değil miydi?" tartışmasına ışık tutuyor. "...Yalnız hanedan içinde değil, halk arasında da Vahideddin'in küçük kızının güzelliği anlatılırdı. Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal Paşa'yı Sabiha Sultan'a yakıştıranlar pek çoktu. Söylentileri duymayan kalmamıştı. Eğer bu güzel prenses, 'Sarı Paşa' ile evlenirse Sultan ülkeyi daha iyi yönetebilme, hatta orduya hakim olabilme imkanını bulmaz mıydı? Mütareke günlerinde işte böyle düşünen politikacılar, devlet adamları da vardı!..Harbiye Nazırı ve Başkumandan Enver Paşa da Vahideddin'in kardeşlerinden Süleyman Efendi'nin kızı Naciye Sultan ile evlenmiş ve saraya damat olmuştu......Bir gün Vahideddin'in yeğenlerinden Muhibe Hanım, Selma Fansa'yı ziyaret ederek şunları söyledi:- Beni buraya zatışahane gizli olarak gönderdi. Kızları Sabiha Sultan'ı fahri yaverleri Mustafa Kemal Paşa'ya vermeyi arzu buyuruyorlar... Siz bu konuyu kendisine açınız, ben birkaç gün sonra gelir, cevabınızı alırım.Akşam, Mustafa Kemal eve geldiği zaman, Selma Fansa:- Paşa hazretleri, dedi, bugün saraydan zatışahanenin hemşiresinin kızı Muhibe Hanım bize geldi... Zatışahane kızları Sabiha Sultan'ı size vermeyi arzu ediyor... Bu hususta fikrinizi soruyor... Mustafa Kemal durdu bir an:- O halde Sabiha Sultan buraya gelsinler, görüşelim, dedi...... İki gün sonra Muhibe Hanım tekrar geldi Fansaların evine... Selma Hanım, paşanın söylediklerini tekrarlayınca, güldü:- Bir sultan saraydan çıkar da, bir erkeği görmeye buraya nasıl gelir?- Gelsin bir kere göreyim, beğenirsem evlenirim, diyor.Tam bu sırada, Mustafa Kemal geldi eve ve mecburen konuşmaya katıldı, ısrar etti:- Lütfen buraya teşrif etsinler.- Bu padişah kızı ayağınıza gelemez, diye itiraz etti Muhibe Hanım...Paşa gayet nazik:- Ben bu memlekete büyük hizmetler ettim. Yarın daha da büyük hizmetler edeceğim... Saraydan bir başka yerde görsem ne çıkar?Aslında belliydi ki, Mustafa Kemal daha önce fotoğraflarını gördüğü Sabiha Sultan'ı beğenmişti, ama Vahideddin'e damat olmayı düşünmüyordu... Yakınlarına bu konuda da şunları söylemişti:- Zeki ve çok güzel bir kızdı... Keşke bir sultan olmasaydı!.." Sabiha Sultan'la niçin evlenmedi? "...Vahideddin Alman generallerine bir şeyler anlatıyordu. Oturduklarında hünkar döndü Mustafa Kemal Paşa'ya dedi ki:- Sizi Suriye kumandanı tayin ettim... Oradaki vaziyetler ciddileşmiş, gitmeniz lazımdır!.. Sizden istediğim şudur: O tarafları düşman eline geçirmeyeceksiniz. Verdiğimiz vazifeyi muvaffakiyetle ifa edeceğinizden eminim!.. Derhal hareket etmelisiniz. Sonra, Alman generallerine döndü ve şöyle söyledi:- Bu kumandan dediklerimi yapabilir.Vahideddin görünürde iltifat ediyordu; ama aslında bu Mustafa Kemal'i İstanbul'dan uzaklaştırmaktan başka bir şey değildi!.. Büyük bir entrikaydı.Bugün yenilmiş sayılabilecek Suriye'deki orduya kumandan değil, başkumandan gönderilse ne olurdu? Hiç!.. Mustafa Kemal bir oyun karşısındaydı. Paşa bu düşüncelerle evvelce terk ettiği Yıldız Sarayı'nın diğer salonuna girince orda Enver Paşa'yı gülerken gördü.- Bravo, dedi, tebrik ederim, muvaffak oldunuz... Benim bildiğim ve anladığıma göre, artık Suriye'de ordu, isimden ibarettir. Beni oraya göndermekle intikam alıyorsunuz. Sonra usul dışı bir şey yaptınız, bizzat padişaha emir verdirdiniz.Enver Paşa yine gülüyordu... Salonun bir köşesinde oturan Balkan savaşları kumandanları hararetli konuşmalar içindeydiler... Bir büyük kumandan diyordu ki:- Efendim bu Türk neferinden hayır yoktur!.. Bunlar hayvan sürüsüdür, sadece kaçmayı bilirler. Allah saklasın böyle bir sürüye kimse kumanda etmesin.Mustafa Kemal bu sözleri duyunca padişaha kızgınlığını, Enver Paşa'ya öfkesini, her şeyi unuttu, en çok konuşan kumandanın yanına yaklaştı.- Paşam, biz de askeriz!.. Bu orduya kumanda etmiş adamız. Türk neferi kaçmaz, kaçmak nedir bilmez. Eğer, Türk neferinin kaçtığını görmüşseniz hemen kabul etmelidir ki, onun başında bulunan en büyük kumandanı kaçmıştır. Eğer siz kaçtığınızın zilletini Türk neferine yüklemek istiyorsanız, insafsızlık ediyorsunuz." Enver Paşa gülüyordu "...Vahideddin Mazhar Müfit Bey'e sordu:- Mustafa Kemal Paşa hazretleri inşallah afiyettedirler. İstanbul'a teşrif etmeyecekler mi? Kendisiyle görüşmeye hasretim!..Paşanın asiliğini ilan eden, görevinden azleden, onun tutuklanmasını isteyen, Kuvayı Milliye'nin yok olması için her şeyi yapan sanki Vahideddin değildi.Heyeti Temsiliye üzerine şaşkınlık içinde bir şeyler söylemeye çalışırken padişah tekrar sordu:- Beyefendi, memleketi düşmandan kurtarmak için ne gibi çareler düşünüyorsunuz?- Efendimizin Anadolu'ya ve Bursa'ya kadar teşrifleriyle mesele hallolur.- Ne suretle?.. diye sordu Vahideddin.- Çünkü halk, padişahlarını başlarında görürse bir umumi ayaklanma olur ki, düşman buna direnemez. Vahideddin bu cevaba fena halde kızdı, ayağa kalktı, sert ve kalın sesiyle:- Beyefendi, beyefendi, dedi... Ecdadı izamımın payitahtından bana firar mı teklif ediyorsunuz?- Hayır efendimiz, milletin ve vatanın şu sıkışık ve zor zamanında ecdadı izamınız gibi milletin başına geçmenizi teklif ediyorum.Padişah cevap vermedi, başını çevirip denize bakmaya başladı ki, bunun anlamı 'Konuşmamız bitti' demekti." Konuşmamız bitti "Sultan Vahideddin her şeye rağmen, son bir umut başmabeyincisi Ömer Yaver Paşa'yı 13 Kasım 1922'de Refet Paşa'ya gönderdi... ... Ömer Yaver Paşa, Yıldız Sarayı'ndan ayrılarak artık Babıali'de oturan Refet Paşa'ya gitti. Padişahın, Mustafa Kemal'le görüşme isteğini kendisine bildirdi:- Mustafa Kemal Paşa ile konuşmak istiyorum. Bir emin adamını memur etsin. Bunun için kendisine telgraf mı çekeyim, mektup mu yazayım? Yoksa siz mi cevap verirsiniz?Refet Paşa, padişahın bu dileğini Ankara'da Mustafa Kemal Paşa'ya bildirdi. Mustafa Kemal, Refet Paşa'ya:- Vahideddin Efendi önce bu arzusunu yazılı olarak yapsın, ondan sonra görüşebiliriz, cevabını verdi...Paşa, bu haberi 15 Kasım'da Yıldız Sarayı'nda Ömer Yaver Paşa'ya aynen bildirdi. Ve ertesi gün padişahın yaveri Fahri Bey (Engin) vasıtasıyla bir defa daha tekrarladı. Bundan sonra da hiçbir haber alamadı....Görünen gerçek paşanın Sultan Vahideddin ile artık hiçbir şekilde görüşmek istemediğiydi.Yıldız Sarayı şimdi Sultan Vahideddin'e bir zindan gibi geliyor, sultan uyku uyuyamıyordu. Her an baskın tehlikesini, yakalanıp Anadolu'ya götürülme ihtimallerini, sokaklarda parçalanmayı düşünüyordu geceleri....Ruhsal çırpıntılar içinde kıvranan Vahideddin bir hafta önce Muzıkayı Şahanei Hümayun Kumandanı Kaymakam Zeki Bey'i General Harrington'a göndermişti. Onlar padişahın hayatını güvence altına almak için bir resmi yazı ile zamanının bildirilmesini bekliyorlardı.Harrington, Vahideddin'in denizci yaveri Fahri Bey'i 13 Kasım günü yanına çağırdı ve endişeli bir yüzle:- Durum Türkiye'de gittikçe fena şekil alıyor, dedi... Padişah eğer arzu ederse, kendisini Malaya gemisiyle Malta'ya nakledebiliriz... Durum düzelince memleketine dönerler!...Harrington'un gönderdiği haber, Vahideddin'i hem korkuttu, hem de karar verebilmesini çabuklaştırdı.Zevceleri ile iki kızını İstanbul'da bırakıp yeni ve çileli bir hayata doğru yürüdü." Mustafa Kemal ile görüşmek istiyor "...Vahideddin daha sonra:- Kemalistler azınlıktadırlar, dedi...İngiliz sefiri Rumbolt bütün bunları dinledi, dinledi ve gayet soğukkanlı oyununu oynamaya başladı!..- Haşmetmeab, dedi... Bize göre, bir İstanbul hükümeti maalesef mevcut değildir. Konferansta ise herhangi bir hükümetle müzakere etmek zorundayız... İstanbul'da müttefiklerin işgali devam ettiği sürece bir hükümetin yetkilisi olması lazımdır.Sultan Vahideddin bu kez:- Kemalistler şimdilik hilafet meselesine el atmaya meyil göstermiyorlar ama, dedi... Onun etrafında ağ öreceklerdir. Yani sultan sarayında eski bekçi ve muhafızlarının yerine kendi kölelerini yerleştirmeye başlamışlardır bile.Derin bir nefes aldı Sultan... Endişesini belli etmemeye çalışarak, içindeki korkuyu dile getirdi:- Britanya İmparatorluğu'nun şahsım ve aileme yakın bir tehlike anında her şeyi yapacaklarına dair 1920 yılında yapılan vaatleri vardır... Ya tahttan vazgeçmemiz ya da feragat etmeksizin emin bir yere çekilmek istememiz halinde acaba bu vaat yerine getirilecek midir?- Nereye?- Mısır'a mı, yoksa Kıbrıs'a mı?İngiliz sefiri hemen:- Mısır imkansız, diye itiraz etti!.. Geçici olarak on-onbeş kişi ile herhangi bir yere gidilebilir!..Padişah merakla sordu:- Sizi bir daha görebilecek miyim?İngiliz Sefiri mesleğine ve ırkına has bir kıvraklık içinde, biraz kekeleyerek:- Haşmetmeabı görmeyi elbette isterim. Ancak, öyle çarçabuk adam gönderip aratmamanızı rica ederim. Bu iyi bir durum olmayacaktır, dedi.İngiliz Sefiri, Vahideddin'e daha önce aylardır birtakım tevfikler için baskı yaparken... Bu kez siyasi nedenlerle tevkiflerin durdurulmasının uygun olacağını hatırlattı ve sonra, padişahın huzurundan ayrıldı. İşte böyleydi diplomasi.İngilizler, Fransızlar artık durumu anlamışlardı. Kim güçlü ise onun yanında olmanın en isabetli örneğini veriyorlardı." Sultan İngiliz sefiri ile görüşüyor