15.12.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:
axpaz021.jpg İkinci katın duvarları birinci kattaki gibi siyah-beyaz fotoğraflarla dolu. Yıldız Kenter, Maria Callas, Egemen Bostancı gibi tam 39 ünlü ismin portresi... Mustafa Oğuz onlara meraklı meraklı baktığımızı görünce "Ara Güler'in çektiği bu kareleri ondan alana kadar neler yaptım bir bilseniz! Çok inatçı. Onu ikna etmek için belki 10 kez içki içmeye gittik birlikte" diyor. Oğuz bir yandan bizimle muhabbet ediyor bir yandan müzik setine CD'ler koyuyor, her birinden parça seçiyor. Nedenini geldiğinde Gül Oğuz anlatıyor: "Yarın oğlumuz Murat Can 18 yaşına basıyor. Ona sürpriz bir parti hazırlıyoruz. Müzikleri de Mustafa seçiyor. Oğlumuz için kısa bir film de hazırladık."Mustafa Oğuz oğullarına çektikleri filmin son rötuşlarını yapmak için odasına çekiliyor. Gül Oğuz'la baş başa kalıyoruz. Bize yönetmenliğini, Mardin'i anlatıyor: "9,5 aydır dizi çektiğimiz Mardin'den ayrıldık. Kış başladı. Orada çekim yapmak güçleşti. Artık dizi tümüyle İstanbul'da çekiliyor. Dizinin adını verdiğimiz ve Mardin'de açtığımız Sıla İlköğretim Okulu'yla şehre geçici de olsa veda ettim." Mustafa Oğuz'un şirketi Most Production'da Gül Oğuz'u bekliyoruz. Hani "Sıla" dizisinin yönetmeni. Sarı kıvırcık saçlı, tatlı muhabbetli kadını... Gül Oğuz'un setin uzaması nedeniyle geç kalması Mustafa Oğuz'la tanışmamıza vesile oluyor. Oğuz, foto muhabirimiz Ercan Arslan'la beni yukarıya davet ediyor. Bu, diziyi çekerken ona çok hakim olmamı sağlıyor. Arkanızda sizinle aynı duyguları taşıyan bir senaryo ekibi olunca da bu durum bana müthiş büyük bir güven duygusu veriyor. "Sıla"nın hikayesi size ait. Dizinin yönetmeni olarak bu bir avantaj sayılabilir mi? Ben herhangi bir senaryoyu çekemem. Bazı yönetmenler var, gelen herhangi bir senaryoyu çok başarılı şekilde çekiyorlar. Benim için böyle bir şey söz konusu değil. Kendim duymazsam, hissetmezsem, duygumla örtüşmezse çekemem. Hikayenin içine girmeliyim. Herhangi birinin hikayesini sadece yönetmen olarak çekeceksem senaristle aynı dünya görüşünü paylaşabilmeliyim. Duygusal bir bağ kurmadığınız bir senaryoyu çekmez misiniz? "'Çok şahane bir yönetmen de olsan senaryon iyi değilse bir şey ifade etmez" Formülü bilinmiyor aslında. Biliyoruz diyenler de zaman içinde bu gerçeği anlıyorlar. "Ben bu işi çözdüm, şahane yazdım" gibi bir şey yok. Dramatik yapı diye bir şey var. Hikayenin gücü var. Bir yemeği her yaptığınızda çok güzel olmayabiliyor. Ama bazen formül öyle bir oturuyor ki mükemmel oluyor, lezzetli oluyor. Oyuncuların, hikayenin, mekanın, yönetmenin, senaristin denk gelmesiyle ilgili dizinin tutması. "Sıla"ya hesap kitapsız başladık. "Klişelere oturtalım, hesap edelim" dememiştik. İçimizden çıkan bir şeydi. Reyting raporları yapımcının, yönetmenin, senaristin, oyuncunun, o diziyi yaratan herkesin karın ağrısıdır. "Sıla" iki sezondur reyting sıralamasında hep üstteydi. Dizinin yönetmeni olarak sizce tutan dizinin formülü nedir? En önemlisi senaryo. Onun dışında istediğini yap fayda etmez. Sekiz takla, 17 perende at, "Çok şahane yönetmenim" de. Senaryon iyi değilse hiçbir şey ifade etmiyor. Bir dizinin en çok seyredilenler arasına girmesi için öncelikli olarak sırada ne var? Senaryo, yönetmen, oyuncular... "'Devamlı eksikleri görürüm. 'Sıla'nın da en acımasız seyircisi benim" Çünkü biz ağa dizisi tutar diye başlamadık işe. Dekorundan oyuncusuna iyi bir şey çıksın diye uğraşıyoruz. Dizi yapayım, reyting alayım diye bakmıyoruz olaya. O eskidi, bu bayatladı... Bizi ilgilendirmiyor bunlar. Başlama nedenimiz töreyle ilgili bir şeyler söylemekti. Derdin nedir, hikayen nedir, ne anlatmak istiyorsun? Buna bakmak lazım. O sıktı, bu sıktı deniyor. Şimdi töre dizisi de sıktı. Geçen yıl kaç tane töre dizisi daha vardı. Bu beni bile rahatsız etti. Her şeyi çok çabuk tüketiyoruz. Bir dizi tutunca, benzerinden bir sürü çekiliyor. "Asmalı Konak" reyting rekorları kırınca ağa dizileri patladı. Ancak "Bu fırtına da geçti, halk ağa ve töre dizilerinden sıkıldı" derken "Sıla" tuttu. Nasıl oldu bu? Evet. Devamlı eksikleri görürüm. Mesela eski işlerimi de seyredemem. Yönetmenliğini yaptığım "Silbaştan"ın eski bölümlerini izlemem. Hep hatalarımı görüyorum çünkü. En sert eleştiriyi ben kendime yapıyorum. "Sıla"nın da en acımasız seyircisi benim. Bazen acı çekiyorum izlerken. "Rezalet" diyorum. Belki bu gelişmek için şart. Kendini çok beğenmemek gerek. Diziyi yayın günü izlediğinizde tadını çıkarabiliyor musunuz? Yoksa gözünüz bir tek hataları mı görür? "Okulumuz İstanbul'daki devlet okullarından bile güzel" Eşim Mustafa Oğuz'la Mardin'de bir şey yapmak istiyorduk. Bölgenin en önemli ihtiyacı eğitim. Kadınlara yönelik bir şey mi yapsak derken Mustafa "Gel ilköğretim okulu açalım" dedi. Okulumuzda şimdi 400 öğrenci okuyor. İstanbul'daki devlet okullarından bile güzel bir okul. Sıla İlköğretim Okulu projesi nasıl ortaya çıktı? Evet, tabii. Oğlum Murat Can "1,5 yıl oldu anneciğim. Görüşemiyoruz. Eve geldiğimde seni görmeyi özledim" demişti. Okulu açtığımızda Murat Can'a "Bak okul açtık, bu kadar ayrı kalmaya değmez mi?" diye sordum. "Değer anne. 10 yıl olsa da bu okul için değer. Sizinle gurur duyuyorum" dedi. Murat Can çekimler sırasında Mardin'de fotoğraflar çekmişti. Şimdi bir sergi açıp o fotoğraflardan elde edeceği geliri okula yollamak istiyor. Birkaç bölüm sonra yönetmenliği ekibime devredeceğim. Dizideki görevime süpervizör olarak devam edeceğim. Bu belki daha iyi olacak. Dışarıdan bakacağım diziye. Kocanız Mustafa Oğuz da sektörden. Sizin neredeyse tüm gününüzü set ve montaja ayırmanıza alışkındır. Hayır. O uluslararası hukuk okumak istiyor. Belki değiştirir kararını. Ama mühim olan onun ne istediği, onun seçimi. Biz ona ancak dünya görüşü vermeyi, duyarlılıklarını artırmayı, adam gibi adam olmayı gösterebiliriz. O da annesinin veya babasının mesleğine seçen çocuklardan mı olacak? "Mardin'de bir ev alsam mı diyorum" Mardin bana çok iyi geliyor. Orada insanın ruhunun yaraları kapanıyor. Mardin'deki çekimlerimiz bitse de oradan kopamam. Hatta küçük bir ev alsam mı diye de düşünüyorum. Artık okulumuz da var. İlişkimi kesmem. Mardin'le duygusal bir bağ kurdum ben. 9,5 ay süren çekimlerin ardından Mardin'den ayrıldınız. Dizi İstanbul'da çekiliyor şimdi. Mardin size ne ifade ediyor? Bir yönetmen için çok etkileyici bir mekan Mardin. "Sıla", Doğu'nun mistik yanını, mis gibi kokan yanını ortaya çıkarıyor. Masalsı görsellliği belki oradan geliyor. Belki bu yüzden başka bir estetiği var. Benzer dizilerden onu bu özelliği ayırmış olabilir. "Sıla" kebap değil, tütsü kokuyor, baharat kokuyor. Ne çekersem çekeyim, kendi süzgecimden geçirip çekiyorum. Kendi estetik anlayışımı katıyorum içine. Sanat eğitimi almış olmanın getirdiği bir göz terbiyesi var. Bu da dizinin dekorundan kostümüne her şeyine yansıyor. Mardin'in sunduğu görsellik bir yönetmen için bir vaha gibi... "Klasik kadın-erkek meselelerinde 'Mustafa'yı yastıkla mı boğsam, zehirleyip mi öldürsem?' diyorum" Mustafa ile Şan Tiyatrosu'nda çalışırken tanıştık. Biz Mustafa ile hayat mücadelemizi birlikte verdik. Evlendiğimizde hiçbir şeyimiz yoktu. O, flört etmeye başladığımızda Most Production'ı daha yeni kurmuştu. Beraber olduğun insanı insan olarak sevmek, beğenmek, takdir etmek önemli. Klasik kadın-erkek meselelerinde "Mustafa'yı yastıkla mı boğsam, zehirleyip mi öldürsem?" diyorum (gülüyor). Ama mutsuz geldiği zaman her şeyi bir kenara bırakıyorum. Yeter ki o üzülmesin. Yoksa her dakika canım cicim olamazsın. Kadın-erkek olarak çatışma olasılığın yüksek. Birbirini seviyorsan, dostsan, ortak zevkleriniz varsa, sıcak bir aile ortamı varsa her şey güzel oluyor. Mustafa beyle 20 yıldır evlisiniz. İkinizi bir arada tutan, hâlâ aşık olmanıza neden olan şey nedir?