Pazar Dört mevsim Abant

Dört mevsim Abant

01.05.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

İstanbul'dan 300 kilometre sonra, Abant Gölü'nün etrafında turlamaya başlıyorsunuz. Ağaçlar, dereler, orman; hemen yanınızdan geçen bir fayton, bir de karşı kıyıda gördüğünüz 12 odalı butik otel. Araba yok, ses yok, insan yok...

Dört mevsim Abant

Abant'a gidiyorum! Meğer Abant'ı görmemiş olmak ne büyük bir kayıpmış, anlıyorum. İklim her beş kilometrede bir değişiyor; doğa, her adımda daha da yeşilleniyor. Abant Doğal Parkı her yönüyle beni büyülüyor. Kendimi tutamayıp köy eriştesi ve mercimek alıyorum. Bir sonraki tezgahtan da bal. Milli Park'ın girişine en yakın tezgahtan sucuk ekmek yiyorum. Parkın içindeki Abant Evleri'nin kafesinde, cam bardakta çayımı içiyorum. Nasıl bir yağmur bastırıyor birden, bardaktan boşanırcasına dedikleri türden. Meğer fayton gezisi yapılırmış göl kenarında. Atlıyorum bekleyen faytona. 17 yıldır atlarıyla turistlere göl turu attıran Sabri Balta, en çok işi hafta sonu yaptığını anlatıyor. "Kazancım normal sayılır abi" diyor. Yazları su bisikleti veya sandalla gezinti yapılabildiğini öğreniyorum. Kışları ise, buz tutan göl bembeyaz olur, kaybolurmuş. Üstünde sucuk-ekmek, sıcak şarap keyfi yapılırmış. Bir dahaki kışa... Burası her mevsim güzelmiş, konuştuğum insanlar öyle diyor. Etrafa bakıyorum da, belli...Yağmur dindi. İnsanlar birer ikişer çıkmaya başladı. Bu hafta sonu gene kongre veya birkaç şirket toplantısı varmış, neredeyse her hafta sonu olduğu gibi. Oteller "full dolu". Aklıma böyle abuk sabuk şeyler getirip gülüyorum. "Full dolu" Abant Palace Oteli'nde, çok leziz bir öğle yemeği ziyafeti çekiyorum kendime. Sonra bir tur da yürüyerek atıyorum. Bir saat sürüyor, iyi hız yapmışım. Arabaya atlayıp, Çetmi'ye yollanıyorum. Çetmi, harika ev ve insanlarla dolu bir köy. Abant-Mudurnu yolunda, 10 km. uzaklık var, yok. 70-80 hane yaşıyor. Biraz dağınık bir köy. Sarıyer, Samat, Çay Köy, Alput, Alahna, Delce, Sürmeli, Örencik civardaki diğer köyler. Dönüş yolunda, Koru Otel klasiğini yaşıyorum gene. Domatesli çorba ve bu kez köfte. Yemekler biraz pahalılaşmış, kişi başı 20 YTL'ye çıkılıyor artık. Ama değer. n Bunu söylemekten utanıyorum ama ilk kez Petro Club: Doğal parkın içinde değil, yolda, ama çok güzel bir konumu var. Hafta içi yarım pansiyon 54 YTL, hafta sonu ise 88 YTL. Tel: (0374) 225 28 70 Abant Palace: İki kişi, yarım pansiyon konaklama, hafta içi 190, hafta sonu 290 YTL. Ayrıca, karşı kıyıda Abant Köşkü adında bir de butik otel işletiyorlar. Sadece 12 odası var, fiyatları aynı. Tel: (0374) 224 50 12 Büyük Abant Oteli: İki kişi yarım pansiyon, hafta içi 160, hafta sonu 300 YTL.Tel: (0374) 224 50 33 Abant Evleri: Hafta içi 100, hafta sonu 130 TL; iki kişi, oda-kahvaltı dahil. Tel: (0374) 224 51 78 Doğal park içindeki otellerin yanı sıra yol boyu pansiyonlar ve kamp yapmaya uygun araziler de var. Gezinizi rüzgarın estiği yöne doğru bırakmak isterseniz, "pansiyon" tabelalarına da göz atabilirsiniz. Nerede kalınır? Göl etrafında fayton turu çok romantik. Nehirler şırıl şırıl akarken, her tür ağaç bolca oksijen yayarken, göl bütün güzelliğiyle dalgalanırken, böyle bir fırsat kaçmaz. 8 kilometrelik göl çevresinin tamamını kapsayan büyük tur 30; yarısı küçük tur da 20 YTL. Ayrıca, bütün otellerden bisiklet temin edebilir ve göl turunu bisikletle de yapabilirsiniz, tabii kendinize güveniyorsanız... Yok, "Ben yürürüm" derseniz, olağanüstü güzellikler keşfedeceksiniz, şaşırmayın. Göl dışında, yol üzerindeki engebelerde dağ bisikletine de binilebiliyor. Trekking için çok elverişli parkurlar var. Bir de tabii civar köyler var... Biraz fazla zaman ayırırsanız, Mudurnu yolundaki köyler, doğal bir film seti olarak karşınızda. Tahta ve kerpiçten küçük köy evleri ve köy kahveleri ile, şöyle bir üç saati geçirmeye değer. At binmeye hevesli iseniz, köylerden at kiralayabiliyorsunuz. Kendinize güvenmiyorsanız, köylüler yardımcı da oluyor. Bir saatlik at kirası, göl çevresi için 25 YTL. Bir de yamaç paraşütü yapmaya çok uygun bir alan var. Mudurnu yolunda, otellerin olduğu bölgeye 4 km. mesafede. Gerekli malzemeye sahipseniz, bir de hava koşulları elverişliyse, kamp kurup yamaç paraşütü yapabilirsiniz. Oteller bu konuda çok yardımcı oluyor. Ne yapılır? Ankara-Bolu arası 191 km., İstanbul-Bolu arası da 262 km. Abant, Bolu'ya sadece 35 km. uzaklıkta. Arabayla gitmiyorsanız, Bolu'dan minibüs seferleri de var. Gölün olduğu milli parka girmek için, araç başı 6 YTL ücret ödeniyor, hatırlatmakta yarar var. Nasıl gidilir? Doğal park girişindeki tezgahlar, özellikle hafta sonları çok renkli oluyor. Bir sürü yöresel gıda alabilirsiniz. Her türlü bakliyat, tereyağı, bal, reçeller ve pastiller çok cazip. Eğer reçel almayı düşünürseniz, Abant'a gelmeden, Koru Otel'in marketinde bir çilek reçeli satılıyor. İnanılmaz bir şey! 850 gramlık kavanoz 8,5 YTL. Ne alınır? Yolda mutlaka sucuk-ekmek, 4 YTL, inanılmaz bir lezzet. Yerel sucuklardan yapıyorlar, parmaklara dikkat! Gene yolda, Koru Otel'de kaşar peynirli domates çorbası ve koru kebabı yemeden de Abant gezisi tamamlanmış sayılmaz. Abant yolu üzerinde birçok alabalık restoranı da var, balık sevenler deneyebilir. Ne yenir? Nasuh Mahruki (Dağcı) Bursa'dan yeni döndüm. Botanik Parkı diye bir yer yapmışlar, çok etkilendim. Lokantalar, hayvanat bahçesi ve park çok güzeldi. İskender kebap yedim, klasik olarak. Kendime hiçbir şey almadım. EN SON NEREYE GİTTİ? Jale Yılmabaşar (Ressam) "Paris'e bayılırım" Çok çalışıyorum, bana tatil haram. Birçok şeye mecburum. Ders veriyorum, buna mecburum. Sergi tarihi vermişim, hazırlanmaya mecburum. Kızımın sergisi var... Yani çok iş var. Sizin için tatil ne demek? Spor da yapacaksam, sanatı da yanına koyabileceğim Cote d'Azur'ü tercih ediyorum. Cannes, Nice ve St. Tropez çok sevdiğim yerler. Geçen yıl oradaydım. Cannes Tenis Kulübü'nde bol bol tenis oynadım, sonra tekneyle dolaştık, adada yüzdüm. Ayrıca Picasso Müzesi'ni ve Valouris'i gezdim. Valouris seramikçiler şehri, orayı hep gezerim. Bir bakıma seramikçilerin Mekke'si. Cannes'a çok yakın. Ayrıca bütün sanatçıların müzesi Nice'tedir. Chagalle, Matisse... Matisse'in bütün seramik ve vitraylarını yaptığı şapeli de orada. İstanbul-Nice uçup, uçaktan inip 10 dakika içinde şehre çıkarsınız. Karşınızda muazzam bir manzara ve bir sürü sanat galerisi. Biot'ta, Leger'in müzesi var. Bundan daha güzel bir "sanat-tatil" bir arada olamaz. Bütün öğrencilerime de bunu öğütlerim. Hep, "Paranız olunca, balayına gidecekseniz, hemen Cote d'Azur'e gidin" derim. Kır bahçesi gibi yerlerde, inanılmaz sürprizler çıkıyor insanın karşısına. Örneğin Colomb d'or, bütün sanatçıların orijinal eserlerinin olduğu bir bahçe ve otel. Olağanüstü. Antibes küçük bir şehir; orada tekneler durur. Orada da gene Picasso'nun küçük bir müzesi var. Aşağıda da yürüyüş yapılır. Peki, gidebildiğiniz zaman nereleri tercih edersiniz? Üç günden fazla kalmam ama Venedik'i severim. New York'u sevmem, Paris'e bayılırım. Büyük şehirlerden hangilerini seversiniz?