Pazar "Dubai Kuleleri tartışmaları yetersiz bilgiyle yapılıyor. Ortada ne mimar var ne proje"

"Dubai Kuleleri tartışmaları yetersiz bilgiyle yapılıyor. Ortada ne mimar var ne proje"

30.10.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

Dubai Towers, Galataport projesi, Cevahir Alışveriş Merkezi... Bitmedi. Göztepe Parkı'na cami yapılmak istenmesi, Haydarpaşa Limanı projesi... Son günlerde Türkiye'de İstanbul konuşuluyor, İstanbul tartışılıyor. İstanbul'da yapılan mimari çalışmalar sürekli eleştiriliyor. Bazen lokasyon, bazen imar durumu, bazen ihale şekli, bazen de binanın estetiği, yüksekliği, büyüklüğü konuşuluyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve hükümet İstanbul'la ilgili mimari kararlar verirken kentin mimarları altyapı sorunlarından, tarihi dokunun zedelenmesinden, İstanbul siluetinin bozulmasından yakınıyor.

Dubai Kuleleri tartışmaları yetersiz bilgiyle yapılıyor. Ortada ne mimar var ne proje

Türkiye'nin en tanınmış dört mimarının ortak kanısı Dubai Kuleleri ile ilgili bütün tartışmaların aslında yetersiz bilgiyle yapıldığı: "Kulelerin ne projesi var ne de mimarı. Tek bildiğimiz 300 metrelik olacağı. Gökdelen dikelim, en yükseği olsun deyip başlıyorlar" axpaz011.jpg Biz de Türkiye'nin dört ünlü mimarı; Behruz Çinici, Doğan Hasol, Doğan Tekeli ve Uğur Tanyeli ile tam da Dubai Towers'ın yapılacağı bölgenin yanındaki; İş Kuleleri, Sabancı Kuleleri gibi gökdelenlerle çevrili Mövenpick Otel'in 20'nci katında buluştuk. İstanbul'un bir metropol olarak elbette sorunlar yaşayacağı konusunda hemfikir olan mimarlar gündeme gelen tartışmalarda çoğunlukla konuların yanlış yönlerden ele alındığını belirtiyorlar. İstanbul'un siluetinin bozulmasından en çok şikayet eden Çinici ise "Bizim mücadele etmemize imkan yok. Çünkü bu şehirde bizden büyük mimarlar var. Siyasal erk her şeyin üzerinde" diyor. Doğan Hasol: Bu sözünü ettiğiniz büro çok yeni. Öncelikle o büronun düzgün çalışır hale gelmesi lazım. Ayrıca o büronun bu konularda uzmanlaşması lazım. İstanbul'a çivi çakılsa mimarlar karşı çıkıyor gibi bir durum söz konusu son zamanlarda... Ama bildiğim kadarıyla belediyenin şu anda birçok mimar, şehir planlamacısı, harita uzmanı gibi uzmanlardan oluşan bir ekibi var: İstanbul Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi. Yani bu kadar insan hep yanlış kararlar mı veriyor? Doğan H.: Yoktu. Şu anda o merkezin o projelerden haberi olduğunu bile sanmıyorum. Yani bu büro Galataport projesinde de, Haydarpaşa projesinde de, Dubai Kuleleri'nde de, çalışmalarda, planlamalarda yoktu. Doğan H.: Evet, sayın Topbaş'ın da haberi olmuyor. Mesela Göztepe Parkı'na cami yapılması konusunda birçok şeyden haberi yoktu Topbaş'ın. Geçen gün de yapılacak olan üçüncü köprü konusunda da aynı şey yaşandı. Yani şu anda bir dağınıklık söz konusu. İstanbul'la ilgili yepyeni birtakım konular geliyor ama bu konular bazen başkanı bazen de o yüzlerce kişilik büroyu aşabiliyor. Uğur Tanyeli: Topbaş'ın işini doğru yapıp yapmaması, birtakım şeylerden haberi olup olmaması ayrı bir sorun ama metropol gerçeği karşısında kalan tüm dünyada planlama ciddi bir çaresizlik yaşıyor. Bu Türkiye'ye özgü bir sorun değil. Zaten Kadir Topbaş da bir belediye başkanı olarak bazı projelerde "Benim haberim yoktu" diye demeç veriyor. "Türk şeyhi de Gökkafes yaptı" Doğan H.: Aslında tartışılması gereken kararın genel doğruluğu. Bugün demokrasiden, şeffaflıktan bahsediyoruz ama hiçbirini uygulamıyoruz. Bir bakıyorsunuz peşi sıra birkaç gün gazete reklamları çıkıyor, "Yaşama kültürünüzü değiştirmek için geliyoruz" gibi... Aşağılayıcı, cahilce yapılmış reklamlar. Sonra bir bakıyorsunuz karşınızda Dubai Kuleleri... Gökdelen diktiğiniz zaman güneş hakkı denen bir şey var. O gökdeleni yaptığınız zaman yandaki daha alçak binaların güneşini kesiyorsunuz, onlar daha çok ısınma parası ödediği için gökdeleni yapacak kişi belki de arsaya ödediği kadar büyük tutarda bir tazminat ödemek zorunda. Burada ise "Gökdelen dikelim, dünyanın en yükseği olsun" denip başlanıyor. Uğur T.: Son günlerdeki tartışmaların temel argümanı oradaki altyapı yetersizliği. "Oraya bina yapılamaz" denmesi. Böyle bir argümanla bina yapmaya kalkarsanız hiçbir yere bina yapamazsınız. Hiçbir yer ileride üzerine binecek bu kadar yükü kaldırmak üzere önceden donatılmış olamaz. Dünyada böyle bir yer yok. Yani Manhattan'ı yapanlar önce altyapısını yapıp sonra "Manhattan olsun burası" deyip gökdelenleri dikmediler.Doğan H.: Ama metrosu olmayan bir şehrin gökdelenleri olabilir mi? Uğur T.: Ama gökdelenler sizin metro yapmanızı beklemez. Doğan H.: Siz sermaye bunu istiyor diye İstanbul gibi bir şehri teslim etmemelisiniz. Paraya ihtiyacımız var diye İstanbul'u satamayız. Uğur T.: Altyapıyla üst yapı sürekli birbirleriyle yarışır. Bir kent büyüyorsa bitimsizce süren bir inşaat ortamının içinde yaşarsınız. Tıpkı İstanbul gibi. Her gün kazılıyor, bir daha kazılıyor. Bu bize özgü bir şey değil. Yani biz bu gerçeği kabul ederek işe başlayalım. Sorun bu koşullarda adabıyla iş yapılabilir mi yapılamaz mı? En önemlisi "Pazarlık yöntemi böylesine ilkel bir şekilde yürütülebilir mi?" "Ben arsayı veriyorum, üstüne yapın, yüzde 8 de bana pay verin" diyorlar. Dünyada böyle bir yöntem yok. Doğan H.: Evet, tartışmaya altyapı yetersizliğinden başlamanın fazla anlamı yok. Doğan Tekeli: Aslında bütün tartışmaları yetersiz bilgiyle yapıyoruz. Bir tek şey biliyoruz, 300 metrelik iki kule yapılacak.Doğan H.: Hayır 1,5. Biri küçük. Gelelim son günlerin konusuna, Dubai Towers yani Dubai Kuleleri'ne... Lokasyonu, yüksekliği, projenin sahipleri, imar şekli... Her şeyi tartışılıyor. Behruz Çinici: Hintli de olsa aynı şeyler konuşulacaktı. Ayrıca sadece Arap şeyhi yok ki. Türk şeyhleri de var. Geliyor, Gökkafes'i yapabiliyor mesela. Ya da başka bir Türk şeyhi canım Park Otel'i yıkıp oraya başka bir otel yapmaya çalışıyor. Bizim bu plansızlığa itirazımız var. Şunu da bir netleştirelim. Sermayenin Dubaili olması konusunda bir sorununuz yok... "300 metrelik yapıları dizerseniz İstanbul silueti karikatüre döner" Doğan H.: Başbakan kongrede güzel şeyler söyledi. Ama her şey zemine göre yapılıyor. Aynen spekülatif amaç güden bir tüccar gibi davranılıyor. Yani adam ne düşünür? Benim bir arsam var, ben bu arsanın üzerine en çok verim alabileceğim binayı yapmalıyım. Burada Dünya Mimarlık Kongresi yapıldığı zaman Tayyip Erdoğan'ın konuşmalarıyla da umutlanmıştık. Ama şimdi yine aynı sorunlar, aynı tartışmalar yaşanıyor. "Hükümet bir tüccar gibi davranıyor" Doğan H.: Tabii aynen öyle. Hükümetle belediye de bu refleksi gösteriyor. Yani spekülatör gibi davranıyor. Oysa buna hakkı olduğunu düşünmüyorum. Bu bina başka bir yerde değil de, İETT garajının bulunduğu yerde yapılıyor çünkü burası belediyeye ait. Belediye de arsasını bu yoldan değerlendirmek istiyor. Bir de niçin 300 metrelik bir bina? Nereden çıktı bu 300 metre? Mimaride ihtiyaçların tatmini söz konusudur. Ne deniyor? Simge yaratmak istiyorlarmış. Ama İstanbul'un simgeye ihtiyacı yok. Arsayı hangi müteahhite verirsem bana daha çok daire verir hesabı ile... "İstanbul'un kendisi zaten bir simge" Doğan H.: Bir ara derviş dediler. Doğan T.: Mevlana dediler. Doğan H.: Sonra hedef büyüdü, böyle 300 metrelik hatta bir ara 650 metrelik simgelere sıra geldi. İstanbul zaten başlı başına bir simge. Mimarlık Kongresi'ne gelen insanların çoğu İstanbul faktöründen etkilenerek geldiler. Siz yapacağınız bu kadar metrelik yapılarla İstanbul'a simge kazandırmaz, aksine simge karakterine zarar verebilirsiniz. İstanbul'u New York haline getirmeye çalışırsanız çok yanlış yaparsınız. Tabii bir de bu "İstanbul'un simgesi" meselesi var... Uğur T.: Bir kentin gökdelenlerle dolup dolmayacağını tanımlayan şey mimari tercihler değildir. Hiçbir yerde değildir böyle. Yani New York'un da gökdelenler şehri olacağına 1811'de şehri planlayan insanlar karar vermedi. Bir gün gelip o kent dünyadaki büyük finans hareketlerinin içinde bir merkez haline gelmeye başlayınca orada artık gökdelen yapmak zorunluluk oldu. Yani gökdelen sadece arsanın değeri yüzünden ortaya çıkmaz. Yani arsanın değeri fazla, üzerine olabildiğince çok kat yapayım diye çıkmaz. Bir de daha baştan gökdelene karşı olanlar var. Uğur T.: Gökdelen çok özel binadır. Bir gökdelen aynı zamanda çok yüksek bir teknik donatı demektir. Onun içinde çalışanların o teknik donatıya hizmet olarak ihtiyaçları olması gerekir. Çoğunlukla büyük bankaların, büyük holdinglerin talebidir. Çünkü onların ihtiyacını başka hiçbir yapıyla karşılayamazsınız. Yoksa altı katlı bir binada yaşayabiliyor olsalardı öyle yaparlardı. Dolayısıyla Türkiye'de gökdelen olsun mu olmasın mı anlamlı bir tartışma değil. İstanbul böylesine bir gelişme sürecinin içindeyse gökdelen olacaktır. Şimdi gelelim Dubai gökdelenine. Şurada bir de o gökdelenin olması bizi şaşırtmaz. O imar kararları toplumsal mutabakatla verilmiş olsaydı, doğru pazarlık yapılsaydı biz buna itiraz etmezdik. Gökdelen ne için yapılır? Küçük yerde yoğunluk olsun, çok insan, çok mekan dar alana sığsın diye mi? Uğur T.: Önce elinizdeki malın kıymetini bilirsiniz. Dolayısıyla burada verdiğiniz her imar hakkı için kamuya başka kazançlar sağlarsınız. Kaldı ki dünyanın hiçbir ülkesinde bedava arsa vermezler adama. Ya kiralar ya da arsayı satın alırsınız. Çünkü gökdelen yapmak isteyen adam zaten gökdelen yapmak için çatlıyordur. Kimse iyilik olsun diye İETT alanımıza gökdelen yapmaz. Pazarlık şansınız olduğunu bilirsiniz. Pazarlık nasıl yapılmalı? "İş Kuleleri'ni yaparken Boğaz'dan böyle algılanacağını hissedemedim" Uğur T.: Çok para kazanabilirsiniz tabii. Ama bu yöntemle kazanamazsınız. Bu çok ilkel bir yöntem. Bu haklar, bu binalar böyle verilmez. Çekişe çekişe pazarlık edilir ama şark usulü değil. Örneğin 1500 otoparka ihtiyacı var o gökdelenin. Adama dersiniz ki sen bize 2 bin 500 araçlık otopark yapacaksın. Çevrede gelecekte açacağın otopark problemini de sen taşıyacaksın. Arsanın şu kadarını yeşil alan yap dersiniz. Doğan T.: Prensip olarak yüksek yapıya karşı değiliz. Ama 300 metrelik yapıları yan yana dizerseniz o muhteşem İstanbul silueti karikatür gibi kalır. Aynı Süzer Plaza'nın yanında Dolmabahçe Camii'nin Miniatürk'e benzemesi gibi. Muhalefet onda. Şimdi burada 181 metre yükseklikteki bir yapı dahi Boğaziçi'nden algılanıyor. İyi para kazanacağız diye bizi kandırıyorlar mı? Doğan T.: Evet, benim. Bunlar Boğaziçi mekanını küçülttüler. Bu endişeyi taşıyorum. İş Kuleleri... Proje mimarı siz değil misiniz? Doğan T.: Yaptıktan sonra böyle hissettim. Dubai Kuleleri de bunu yapacak. Yani 130 metrelik birkaç bina yapılabilirdi buraya 300 metrelik bir bina yerine. Bu ölçü bizi ürkütüyor. Proje mimarı sizsiniz, ama böyle söylüyorsunuz ama. Doğan T.: Biz bir yarışmaya girdik. Kendi ölçeğimizde özgün bir yapı yapmak istedik. İmar hakları da çok yüksek tutulmuştu. Biz de bir dereceye kadar yükseldik. Ama bunun bulunduğu noktanın Boğaz'dan bu şekilde algılanacağını, bu boyda görüneceğini hissetmedik. Behruz Ç.: Yani Doğan bey bir özeleştiri yapıyor. Yani siz "Şu anda olsa İş Kuleleri'nin proje mimarlığını yapmazdım" mı diyorsunuz? Doğan H.: Proje yok zaten, bakmayın. Onlar getirilen cafcaflı maketler. Ben gittim basın toplantısına. Zaten o maketler gerçek projeler olsaydı, onun mimarı basın toplantısında o maketlerin yanı başında olurdu. Bu arada Dubai Kuleleri'nin projesini de daha kimse görmedi galiba. Uğur T.: Mimarı da yok ki. Doğan H.: Ortada hiçbir şey yok. Bu basın toplantısını değerlendirmek için getirilen bir maketti. Ciddiye alınmamalı. Mimarını bilmiyor olmamız çok garip. "Cami konusu mimari değil siyasi bir konudur" Behruz Ç.: O yapılan camiler ruhsat aracı. Ruhsat almak için yapılıyorlar.Doğan H.: Son zamanlardaki camiler iki nedenle yapıldı Türkiye'de. Cami yaptırma dernekleri kuruldu. Onlar topladıkları paranın yüzde 25'ini aldılar. Bundan Diyanet İşleri başkanları da şikayetçi oldu. Olur olmaz yere cami yapıldı. Para kaynağıdır bazı gruplar için. Uğur T.: Cami konusu Türkiye'de mimari değil, siyasal bir konudur. Bazı gruplar kendi varlıklarını dışa vurmak için cami yapmayı bir araç olarak kullanırlar. Bu işe hizmet eden özel mimarlar vardır Türkiye'de. Cami yapan özel betonarmeciler, kubbeciler vardır. Burada cami yapan biri var, Behruz bey. Ama onun yaptığı cami de bambaşka bir cami. Doğan H.: Behruz beyin yaptığı cami de tepki alıyor meclisten. Minaresiz cami diye illa da minare yapmak istiyorlar. Behruz Ç.: Ben yeni camilere eser değil, nesne diyorum. Bunlar yüzünden Sinan ufuktan silinir oldu. Sinan bu dönemde yaşasaydı böyle camiler mi yapardı. Camiler İstanbul'u çok ilgilendiren bir konudur. O da bugün yaşasa minaresiz cami yapardı. Bir de Göztepe Parkı'na cami yapılması tartışması var. Tabii o tartışmada bir sürü başka konu da var. Cami istiyoruz diye imza atanların çoğunluğunun o bölgede oturmaması gibi... Benim size soracağım genel olarak cami mimarisi. Camiler mimari açıdan İstanbul için çok önemli. Ama hop bir cami yapıveriyorlar. Altı dükkan. Birbirinin aynı. "İstanbul denize küsen bir şehir oldu" Benim metropol sınırım İzmit-Edirne arasında, Bursa'yı da kucaklayan bir İstanbul. Ben metropol diye buna derim. Tüm planlar daha büyük ölçekte düşünülseydi bu sorunlar olmazdı, bölgeler arasında bu farklılıklar ortaya çıkmazdı. Benim söylediğim sınırlar arasındaki İstanbul metropolü gündeme getirilseydi, Haydarpaşa Limanı oraya kurulmazdı zaten. Onun yerinin Tekirdağ olduğu görülürdü. O zaman Galataport için de yer bakımından çok sakat olan bu noktadan evvel, bunun doğru yerinin Sirkeci'den ötelerde bir yer olduğunu bilirdik. Ben hiçbir geminin şehrin içine, tarihi bir yere yanaştığını görmedim. Dünyadaki hiçbir şehirde gemiler sırım sırım dizilip kentle deniz arasına girmiyor. Bir kere her şeyden evvel denize küsen bir şehre dönüştü İstanbul. Behruz Çinici "Sermayeyi fazla sıkarsanız kaçar" Büyük sermaye sahipleri var. Şimdi bunlarla kurduğunuz ilişki hassas bir ilişkidir. Fazla sıkarsanız yatırım yapmazlar. Sermaye yeryüzünde en akışkan şeydir. Nereye gider? Hiçbir denetimi olmayan Şanghay'a, Hong Kong'a gider. Kısaca sermayeyi almak, kazanmak istiyorsanız bir şeyler vermek zorundasınız, verdikçe bir şeyler de kaybedersiniz; mimari, toplumsal kayıplarınız olabilir. Bu ikisinden bir denge oluşturmaksa akıl durduracak kadar zor bir iş. Türkiye'de yapılabiliyor mu derseniz, yapılamıyor. Uğur Tanyeli "Cevahir'in dünyanın en büyük alışveriş merkezlerinden olması iftiharlık bir şey değil" Bir alışveriş merkezinin yapılmasında standartlar vardır. O zaman herkes altı katlı alışveriş merkezi yapardı ama bunun kullanışlısı 3-4 kattır. Zaten bu kadar büyük alışveriş merkezleri bu yüzden Avrupa'da yok. Gördüğüm kadarıyla planlamasında sıkıntılar var. Beklenen rantı uzun vadede getirmeyecektir. Çok sayıda dükkan var, hepsi kullanılamayacak. Yani çok iftihar edilecek bir şey değil, en büyük alışveriş merkezlerinden biri olması. Doğan Tekeli "O antrepolar geçici yapıldı, kalıcı oldu" Galataport'ta şu tartışılmalı: Menderes döneminde o binalar geçici olarak yapılmıştır. O tarihte "İstanbul'un limanı burası olmayacaktır" denmiştir. Söylenen hep buydu. Yenikapı civarı düşünülmekteydi. O binalar yapıldı ve aradan 50 yıl geçti, 50 yıl sonra onlar kalıcılık niteliği kazandı. Bugün artık o binaları orada var olarak kabul edip onun üzerine yeni bir şeyler yapılandırmaya çalışıyoruz. Doğan Hasol "Kadir Topbaş iktidarda ama muktedir değil. Allah ona kolaylık versin" Behruz Ç.: Onu Allah korusun, devletle arasını Allah bulsun, kolaylık versin diyorum. Devletle bir çatışma içinde olduğunu fark ediyorum. Doğan H.: Birtakım kararların Kadir beyin bilgisi dışında geliştiğini düşünüyorum ben de. Belediye başkanımız Kadir Topbaş da mimar. Ümitlenmişsinizdir o başkan olduğunda belki. Peki, şimdiki gidişatı, Kadir Topbaş'ı nasıl buluyorsunuz? Doğan H.: Ben onun samimi olduğunu düşünüyorum. Doğan T.: İktidar olmak ama muktedir olamamak diye bir şey var. Sanırım Kadir beyin durumu da biraz böyle. Yani İstanbul Belediyesi'nin başında olmakla beraber İstanbul'la ilgili verilen tüm kararlarda tam söz sahibi olduğunu düşünmüyorum. Yani bazı projelerle ilgili sorulan sorularda "Haberim yoktu" dediğinde inanabiliriz.