28.10.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:
İnan'ın Mevlana'dan esinlenerek yaptığı resimler İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından Mevlana'nın doğumunun 800'üncü yıldönümü dolayısıyla bir kitapta toplandı: "Mevlana Celaleddin Rumi / 99 Resim, 99 Şiir". Edebiyat profesörü ve yazar Talat Halman da bu kitap için Mevlana'nın yapıtlarından 99 şiir derledi. Bu kitap 28 Kasım-4 Aralık tarihleri arasında İstanbul Çağdaş Sanat Fuarı'nda satışa sunulacak. Biri Batılı diğeri Doğulu iki ressamın yeteneklerini karşılaştırmak için onlardan karşı karşıya duran iki duvara resim yapmaları istenmiş. Hızla işe koyulmuşlar. Doğulu ressam duvarı ince ince işlemiş. Batılı ise duvarı sadece cilalamış. Sabah olup güneş doğduğunda Doğulunun yaptığı resim Batılının duvarına yansımış. "Mevlana beni ve resmimi ne kadar güzel anlatıyor, değil mi?" diyor Ergin İnan atölyesinde resimlerine bakarken. Aslında aklıma birçok şey geliyor. Onun "Sadece susayan suyu değil, su da susayanı bulur" sözünü çok beğenirim. Bu sözcüğü 1985'te çizdiğim tuvalime de kazımıştım. Ama beni en çok etkileyen, onun deyişiyle "İçin içi" kavramı. Bu kavramla aslında her insanın kendine ait bir içi, bir ruhu olduğunu söylüyor. İnsanın kendini deşifre etmesi, Tanrı'ya yaklaşması kendi içini tanımasıyla olur. Onun dünyasını anlamak benim için ibadet gibi bir şey. Mevlana size ne çağrıştırıyor? "Mesnevi'nin tümünü satır satır okudum" Mevlana'nın insan görüşü, zaman zaman insanlar kabul etmese de, kendini her an var ediyor. O, insanlara çok şey söylüyor ama tabii duyana. Her gün yeni bir kitap çıkıyor. "Secret" şu an gündemde olanı. Ama bu kitabın özünde Mevlana'nın felsefesi yatıyor. İnsanlar "Secret"i okuyacağına alsın "Mesnevi"yi okusun. Hayatın zorluklarına karşı insanların daha iyi yaşaması için birçok yeni kitap çıkıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Lisede Mevlana geceleri düzenlenirdi. Hatta ben bu gecelerin biri için Mevlana'nın o bildiğimiz tablosunu ben de resmetmiştim. Ama o çağda işin derinliğine varamadım. 1964'te üniversiteye girdiğimde bir Alman hocam vardı. Farsçayı çok iyi bilirdi. Derslerde ya Bach konçertosu ya da bir neyzen dinletirdi. Bir gün ney eşliğinde Mevlana'yı anlatmaya başladı. Ağzım açık kalmıştı. Bu dersten sonra gittim, hemen "Mesnevi"nin altı cildini satın alıp satır satır okudum. Bundan sonra da Mevlana'nın düşüncesi hayatıma ve resimlerime yansıdı. Mevlana'ya ilgi duymaya ne zaman başladınız? Bu proje olmasa da bir şeyler yapacaktım. Ama Şakir Eczacıbaşı'dan teklif gelince çok sevindim. Altı ay atölyeme kapandım, günde dört saat uyudum. 123 resim yaptım. Allah'ın güzel isimleri 99 tane olduğundan aralarından seçtim. Bu projeyi ne kadar zamanda tamamladınız? Bu Mevlana için yaptığım ilk çalışma değil. 1987'de "Mesnevi"den esinlenerek yedi resim yapmıştım. Zaten 40 yıldır Mevlana'yla ilgili kitap, belge ne bulursam topluyorum. Başucu kitabım "Mesnevi". Dolayısıyla bu projeye başlarken ne yapacağımı düşünmemeyi yeğledim. Tuvalin karşısına oturup başladım. Sadece Abdülbaki Gölpınarlı'nın "Mesnevi" çevirilerinden etkilendiğim cümleleri tuvale yazdım. Yani tuvale yağmuru Mevlana yağdırdı. Bu proje için Mevlana'nın kitaplarını tekrar okuyup Mevlevi dergahlarından ilham aldınız mı? "Şiirleri Talat Halman ile değerlendirdik" Resimlerimin çoğunu o şiirleri seçmeden önce yapmıştım. O da seçtiği şiirleri bana telefonda okudu. Birlikte değerlendirdik. Talat Halman'ın "Mesnevi"den derlediği şiirler de kitapta olacak. Nasıl bir çalışma yaptınız? Resim ve söz dünyası esasında çok farklıdır. İkisine aynı gözle bakamazsınız. Birini okuyup dalıp derinleşirsiniz. Resimlerde renkler, figürler sizi kendine çeker. O yüzden resim ve şiirler arasında bir uyum beklemek sanatsal açıdan doğru olmazdı. Çünkü o zaman sadece kafamızda kalıplaşmış Mevlana portreleri ve imgelerini çizmek gerekirdi. Bu da Mevlana felsefesine uymazdı. Ben sadece onun bende yarattığı etkiyi resmetmeye çalıştım. Şiir ve resim iki farklı sanat kolu. Bu ikisini bir araya getirmek tuvalde nasıl bir etki yarattı? "İlk kez 1969'da böcekleri ve sinekleri yakalayıp bir mektupta resmettim" Hayır, kendimi bu konuda çok yetkin hissediyorum. Sahaflardan bulduğum, üzerinde Arapça yazılar yazan kağıtları resmimin alt katında kolaj olarak kullandım. Üst katta akrilik emisyonlarıyla, pigmentlerle, akıcı boyalarla bu yazıları buluşturdum. Onun üzerine yağlıboyayla başta böcek figürleri olmak üzere figürler çizdim. Hepsinin soyut ve farklı bir teması var. Mevlana ile ilgili 99 tane resim yaptınız. Farklı renkler, farklı konu ve figür... Hiç zorlanmadınız mı? 2006'da Berlin'de Kafka için de bir sergi yapmıştım, ne tesadüf değil mi? Tabii ki böceğin gözüyle görmek elbette kolay değil. Böcek 1969'lu yıllarda resmime girdi. Hocama mektup yazacaktım ama ne yazayım diye düşünürken birden yere bakıp karıncayı ve böcekleri gördüm. Sineği yakaladım ve resmettim. İki sayfa boyunca altlarına küçük notlar yazarak bir sürü böcek çizdim. Bundan sonra böcekler tuvalime girdi ve hiç çıkmadı. Resimlerinizde neden hep böcekleri görüyoruz? Kafka'nın romanında olduğu gibi siz de dünyayı bir böcek gözünden mi algılamaya çalışıyorsunuz?