Pazar "İsim verseydim insan içine çıkamazlardı"

"İsim verseydim insan içine çıkamazlardı"

08.02.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ünlü magazinci, Posta gazetesi köşe yazarı Şenay Düdekin "Yaşanmış Şehir Hikayeleri" adlı kitabı bu hafta çıktı. Hikayelerinin gerçek kahramanlarını gizleyen Düdek, "Kitap yazdığımı duyunca korkanlar olmuştu" diyor

İsim verseydim insan içine çıkamazlardı

Düdekin yıllardır yakından izlediği bir çevrede, ünlülerin dünyasında geçen bu hikayelerde kahramanların kimliklerini kestirmek belki mümkün olabilir, bu kahramanların kimliklerine ilişkin tahminler yapılabilir. Ama yazar kesinlikle isim vermiyor. Hatta bazı hikayelerde iki ünlünün kimliği iç içe geçiyor, çarpıtmalarla okur oyuna davet ediliyor.Şenay Düdekin hikayelerinden sadece keyifle okunan bir kitap çıkmıyor. Toplumumuzdaki ahlaki çöküntüye de ayna tutan bir belge olmuş "Yaşanmış Şehir Hikayeleri".Şenay Düdekle röportajımızı kitabıyla sınırlı tuttuk. Ama tanıyanların malumudur, Düdek ciddi ciddi ilginç bir isimdir medyada. Beş vakit namazını kılar, sonra atlar siyah Mercedesine, gider bir kulüpte rakısını içer. Arkadaş olmadığı ünlü hemen hemen yok gibidir. Onların evlerine girer çıkar ama yeri geldiğinde de onlarla ilgili en sert haberi patlatır. Şenay Düdekin bir süredir magazin ünlülerinin uykusunu kaçıran kitabı, "Yaşanmış Şehir Hikayeleri" adıyla bu hafta piyasaya çıktı. Herhalde magazin dünyası artık rahatlamıştır. Çünkü entelektüel geçinen birçok şahsiyetin geçmişte hayatlarına girmiş medyatik isimlerle ilişkilerini ifşa ederek kitaplarının promosyonunu yaptığı bir dönemde, bir magazin gazetecisinin özel hayatlara saygıda kusur etmeden kaleme aldığı bir kitap "Yaşanmış Şehir Hikayeleri". Bu hikayelerde herkes bulunuyor. Belki ben, belki bir başkası; sanat dünyasından, sahne dünyasından, sinema dünyasından, podyum dünyasından bir sürü isim. Ben 17 yaşında başladım bu işe, şu an 47 yaşındayım. Yani 30 senem medya dünyasında geçti. Bunun beş senesinde bilfiil menajerlik yaptım. Yani o kadar şeyi gözlemledim ki, başımdan o kadar çok olay geçti, o kadar olaya tanık oldum ki, dolayısıyla bunları toparlayıp birleştirdim. Küçümsediğim için söylemiyorum ama bu hikayeleri okuduğu zaman varoşlardaki bir insan bile "Ya, bu benim başıma da gelmişti", "Komşumuzun başına da gelmişti" diyecek. Türkiyede tecavüzler olmuyor mu, ensest ilişkiler olmuyor mu? Yani ben toplumda yaşanan her şeyi derin hayal gücümü de katarak harmanlayıp bu kitabı yazdım. "Yaşanmış Şehir Hikayeleri"ndeki "yaşanmış" ifadesini iki anlamda mı kullanıyorsunuz? Yani hem kahramanları tarafından yaşanmış hikayeler, hem de sizin de yaşadığınız, bir parçası ya da tanığı olduğunuz hikayeler... Yani birinci elden tanıklığa mı, yoksa bir gazeteci olarak duyumlarınıza mı dayanıyor bu hikayeler? "Anılarımı yazsaydım belki kitabım bir milyon satardı" İkisi de. Zaten magazin sadece zenginlerin ya da ünlülerin dünyasında yapılabilecek bir şey değil. Bizde magazin -afedersiniz ama- hep kadın bacağı veya donu olarak kabul ediliyor. Magazinin kalitesini artırmak için toplumsal hayatın farklı yerlerine bakmak lazım. Ayrıca bugün podyumda bir sürü manken görüyoruz. Bunlardan biri kapıcı kızıydı. Zirveye çıktı, arkadan çok ünlü bir işadamı ile evlendi. Çocukları oldu ve kadın Amerikada yaşıyor. Böyle bir durumda tek bir yerden magazin yapmak mümkün mü? İyi magazin ve dolayısıyla hikayelerim herkesin kendisini göreceği bir aynadır. Hikayeleriniz sosyetenin ya da ünlülerin yaşadığı ortamlar kadar dar gelirli kesimlerin yaşadıkları yerlerde de geçiyor. Bu, Türkiyedeki birçok magazin ünlüsünün yaşamöyküsünün kenar semtlerde başlıyor olmasının getirdiği bir zorunluluk muydu, sizin tercihiniz mi? Bana yaklaşık beş-altı senedir "Kitap yap" diyorlardı. Kimisi gazetede anlattığım restoranları ya da gezi yazılarımı toplamamı istiyordu. Birçok yayınevi de anılarımı yazmamı istiyordu. Şimdi benim anılarım çok önemli. Beş sene Türkiyenin en önemli starlarının menajerliğini yaptım. Hülya Avşar, Sibel Can, Harika Avcı, Ajda Pekkan, Sibel Turnagöl, Seren Serengil, Sevtap Parman, Binnaz Avcı gibi. Bunları ben sahneye çıkardım. Dolayısıyla çok acayip, geniş bir perspektiften bakıldığında her çeşit insan girdi hayatıma. Sonuçta hayatımı anlatmaya karar verdim. Ama hayatımı anlatacaksam bütün dürüstlüğümle anlatmalıydım. Bu da mümkün olmayacaktı. Kim hayatını dürüstçe yazabilir ki? Kitabı 400 sayfa yazdım. Ama ben bu isimleri açıkladığımda bir sürü insan sokağa çıkamayacaktı. Ve ben kalktım, bu anılarımı sayfa sayfa yırttım, diskleri kırdım. Bu skandal kitap belki bir milyon satardı ama ben bu işi para için değil kendi kariyerim için yapıyorum. Bu yüzden bu kadar hırslı olmamaya karar verdim ve üç yıl önce bu hikayeleri yazmaya başladım. Altı ay önce de bitti ve bu hikayelerde kimseyi satmadığım, kimsenin omuzuna binip star olmayacağım için de yayımlamaya karar verdim. Bu hikayelerde pek çok star bulunuyor ama aynı zamanda hiçbiri de bulunmuyor. Bu kitabı yapma kararını nasıl aldınız? Evet. Mesela Müjdat abiyi (Gezen) ben çok severim. Ama onun böyle bir işe soyunmasını garip karşıladım. Hiç gerek yok böyle şeylere. O zaman insanlar kendilerini afişe etsinler. Bizlerin de hayatları renkli. Kendimizi afişe etmediğimize göre başkalarını da afişe etmemeliyiz. Benim yaptığım bir tokat gibi oldu. Bir magazinciden böyle bir kitap yazmasını beklemiyordu kimse. Aslında şu sıralar ünlülerin sırlarının ifşa edildiği kitaplar yapmak çok moda, değil mi? Tabii ben birçok insanın evine girdim, ailesinin içine girdim. Ben Hülya Avşarın evinde dolabı açıp rahmetli babasıyla önümüze içki koyup içtim. Seren Serengilin evinde aynı şekilde. Sibel Canın evinde aynı şekilde. Bu insanlar beni içlerine aldılar. Ajda Pekkanın bugün Polenezköydeki evine çok az insan gitmiştir, ben gittim, mangal yaptım. Beni bu insanlar bu kadar severken onların sevgisini istismar etmek işime gelmedi. Bazı insanlar korktular çünkü bu starlarla yaşadığımız öyle şeyler olmuştu ki. Sizin kitap yazdığınızı duyunca telaşlananlar olmuş muydu? Hayır, bunun nedeni Türkiyedeki birçok kişinin, ha sosyetiği ha varoşta yaşayanı, ha starı, ha şöylesi, birbirine çok benzemesiydi. Kitabı yazarken aynı kimlikte farklı kişilerin özelliklerini gizlilik için mi, okuru şaşırtmak için mi topladınız? Çünkü bunlar özel olaylar değil, herkesin karşılaşabileceği hadiseler. Sıradan bir vatandaş da tecavüze uğrayabilir, bir magazin ünlüsü de. Hikayeler çok büyük olaylarla sona eriyor. Ama siz bu sonları çok sıradan şeylermiş gibi yazmışsınız. Neden? Çünkü rahmetli babam bana çocukluğumda her şeyi verdi. 16 yaşında altıma Opel araba verdi, 21 yaşında kendi dairem oldu. Bir düşkünler evi yapmak gibi bir şey arzuluyordu babam veya bir aşevi veya bir hastane. Ben de şimdi buradan gelecek gelirin tamamını İzmir Devlet Hastanesinin bir odasını döşemek için harcayacağım. Kitabınızın gelirini bir hastaneye bağışlıyormuşsunuz. Neden? Kitaptan Yine sessizce resepsiyondan odasına doğru süzüldü. Çocukluk arkadaşı Cemin Taksimdeki dört yıldızlı otelinin kral dairesini bir yıllığına kiralamıştı. Çapkınlıklarının yeni mekanı burasıydı. Burada işini akşamüstü, günbatımına yakın görüp, evine ve dünya güzeli karısının yanına döndüğü için en yakın birkaç arkadaşı dışında kimsenin çapkınlıklarından haberi yoktu. Kimse karısını aldattığına inanmazdı zaten, henüz kırk yaşındaki eşi güzel olmasının yanı sıra zengin bir ailenin de tek kızıydı. Babası bin dereden su getirmişti Ahmete Semayı verirken. Bunları düşünürken odasının kapısı çalındı. Üzerindeki bornozun kuşağını sıkıca bağladı, aynaya baktı, saçlarını parmaklarıyla düzeltti. Ünlü pezevenk Kız Ali bu seferki malın çok iyi olduğunu, henüz on yedisinden gün aldığını söyleyince iştahı kabarmıştı.Elliye merdiven dayayan Ahmet Ünlü, tam üç yıldır çıtırlara bayılıyordu. Bugüne değin on sekiz-yirmi yaşları arasında birçok sevgilisi olmuştu. Son sevgilisi podyumlardan yeni bir mankendi. Bir güzellik yarışmasında birinci seçilmişti. Ahmet Ünlü soyadı gibi çok ünlü bir restoran ve gece kulübü sahibiydi. Şöhreti İstanbul dışına taşmıştı. Büyük paralar kazanıyordu. Ayrıca Pariste ağabeyi Rıdvanla birlikte işlettiği küçük bir restoranları vardı. Bu restoranı bahane ederek son sevgilisi Şimayla Parise birkaç kez gitmişlerdi. Son seferinde karısının yakın bir arkadaşına yakalanmışlardı, ama çok azgın bir kadın olarak bilinen ve sosyetede "donu elinde geziyor" diye tanınan Nuranın ağzını kapatmak kolay olmuştu. Kaç kez Nuran, kocasının yanında masa altından Ahmetin bacaklarını okşamıştı. Ahmet çıtırlara düşkün olduğu için de Nuranın bu davranışlarını görmezlikten gelmişti. Sosyetik kulüpçünün sübyan merakı Bir toplantı sonrası Sırma babasıyla Paper Moonda yemek yiyecekti, Kenanı da çağırmıştı ama yorgun olduğunu ve eve gidip biraz kitap okuyacağını söylemişti kocası. Oğlu Can babaannesi ve dedesiyle Büyükadada yazlıktaydı. Sırma son günlerde kocasında birtakım huzursuzluklar seziyordu. Cinsel hayatları da garipleşmişti. Kenan, Amerikadan birtakım aletler getirmişti, karısından vibratör takıp kendisini becermesini istemişti bir seferinde. Sırma neye uğradığını şaşırmıştı, ilk kavgaları bunun üzerine çıkmıştı. Kenan her zamanki duyarlılığıyla Sırmaya bu gibi fantezilerin evliliklerine asla zarar vermeyeceğini tam tersine seks hayatlarını ve evliliklerini renklendireceğini ama istemezse de asla böyle bir şeyi bir daha yaşamayacaklarını söylemişti. Sırma ikna olmuştu ama o günden sonra da normal bir ilişki yaşamamışlardı. Haftada üç-beş kez birlikte olurlarken o sıralarda neredeyse bire düşmüştü bu sayı, o da hep Sırmanın ısrarıyla oluyordu. Sıra dışı ilişkiler Evli bir adamla birlikte olmak, hele hele birisinin metresi olarak anılmak onun hiç işine gelmiyordu. Üstelik artık ünlü bir isimdi ve bütün medya da peşindeydi. Her yaptığı haber oluyordu. Kulise düşünceler içinde döndü. Pazar günü matine sonrası buluştular Ekremle yine aynı balıkçıda. Sahneye çıktığından beri rakıyı da viskiyi de artık tanır olmuştu Sevim. Matineye çıkarken bir duble viski içmişti, şimdi rakı istiyordu. Hayatında ilk ilgi duyduğu erkekti Ekrem. Çalışmaktan, mücadele etmekten gözü kimseyi de görmemişti. Gazinonun ön masalarında oturan playboy takımı da Sevimi hiç cezbetmiyordu. Zaten onlara yem olmayacak kadar da zekiydi.Yemek sonrası Ekremin zaman zaman kalıp, konuklarını ağırladığı Taksimdeki The Marmara Oteline gittiler. Garajdan hırsız gibi girdiler muhteşem kral dairesine. Sevim vücudunu ilk kez bir erkeğin kollarına teslim etmenin heyecanıyla sarıldı Ekreme. O da sarıp, sarmaladı Sevimi, yüreğinin atışlarını duydu Sevim. Ekrem ayak parmaklarından itibaren vücudunun her karesini öpmeye koklamaya başladı. Sevim titriyordu. Meme uçları ilk kez bu kadar diriydi. Bir yandan da saçlarını okşuyordu Ekrem ama birden hareket etmeyi bıraktı. Sevim telaşla üzerine uzanmış yatan Ekremin suratına baktı. Ekremin ağzından köpükler akıyordu, vücudu buz gibiydi. Sevim ne yapacağını şaşırdı, korku içinde bir çığlık attı... Bir yıldız doğdu