PazarKıbrıs'ta bölünmüş gökyüzü

Kıbrıs'ta bölünmüş gökyüzü

11.06.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Kıbrıs'ta Rum kesiminin gerçek bir Avrupa kenti, Türk kesiminin ise bir Doğu Anadolu kasabası görünümünde olmasına çok üzüldüm. Oradaki "bölünmüş gökyüzü"nün altından öfkeyle uzaklaştım

Kıbrısta bölünmüş gökyüzü

SEYİR DEFTERİ Doğu Alman yazar Christa Wolf'un romanı "Bölünmüş Gökyüzü", Berlin Duvarı'nın yalnızca iki ülkeyi, iki siyasi rejimi, giderek iki ayrı dünyayı ayırmakla kalmayıp insanların yaşamlarını da böldüğünü, aşıkları bile gökyüzünü paylaşmaya zorladığını anlatıyordu. O duvar 1989 Kasım'ında yıkıldı ama burada, Afrodit'in adası Kıbrıs'ın başkenti Lefkoşa'da gökyüzü herkese ait değil. Henüz değil. Yeşil Hat tam 32 yıldır ortadan ikiye bölüyor kenti, 2003'ten bu yana Serdar Denktaş'ın girişimiyle Türk ve Rum kesimleri arasında geçiş mümkün olsa da, duvar önceki yıllarda olduğu gibi varlığını koruyor. Eski mimari dokuyu, Osmanlı'nın camiye dönüştürdüğü Lusignan hanedanından kalma katedralleri, Venedik sütunlarını, yüzyıllar boyunca birlikte yaşamış, aynı toprağı sürmüş, aynı suyu paylaşmış Türk ve Rumları birbirinden ayırıyor. Tuhaf bir biçimde "Barış Harekâtı" olarak adlandırdığımız savaştan sonra Kıbrıslı şair Neşe Yaşın "Yurdunu sevmeliymiş insan / öyle diyor hep babam/ benim yurdum / ikiye bölünmüş ortasından/ hangi yarısını sevmeli insan?" diye soruyordu. Bu soru, ne yazık ki güncelliğini koruyor hâlâ. Güney Kıbrıs'a bu üçüncü gelişim. İlk gelişimde Mikis Teodorakis'in 70'inci doğum yılını kutlamak amacıyla düzenlenen konserin konukları arasındaydım, ikinci gelişimde Türk ve Rum dostlarla birlikte üniversitede verdiğim bir konferansta Nazım Hikmet'in doğumunun 100'üncü yılını kutladık. Bir keresinde Kuzey Kıbrıs'a da düşmüştü yolum. Bellapais'de İngiliz yazar Durrell'in, Gazimağusa'da bizim Namık Kemal'in izini sürerken, haliyle adanın bölünmüşlüğüne de değinmiş, başta Rauf Denktaş olmak üzere eski kafaların çözüm üretememelerini eleştirmiştim. Ve "haymatlos"lukla, "ulusal davamıza ihanet"le suçlanmıştım. Hatta Kıbrıslı bir işadamımız, "Kıbrıs Günleri" adlı yazımı yayımlayan Kitap-lık dergisini protesto etmek amacıyla Yapı Kredi Bankası'ndan parasını çekmeye bile kalkışmıştı. Ben de o yazıma ödenen 50 YTL telif ücretini Yapı Kredi'den çekerek Çukurova grubunu batırabileceğimi açıklamıştım. Önceki Kıbrıs gezilerim Diyeceğim, Kıbrıs duyarlı bir konu, ben de bir zamanlar "Ya taksim ya ölüm! diye haykırarak Makarios'un kuklalarını yakanların gözünde şaibeli bir yazarım. En iyisi, siyasete hiç girmeden, ilk gelişimden bu yana "etnik" bir evrim geçiren Lefkoşalı kızlardan söz edeyim. O zamanlar Uzakdoğu'dan, özellikle de Filipinler'den gelip zengin evlerinde hizmetçi olarak çalışan çocuk yaştaki kızlar dikkatimi çekmişti. Şimdi gece barlarda, gündüz lokanta ve kahvelerde Ukraynalı genç kızlar servis yapıyor. Aralarında Balkan ülkelerinden ya da Ortadoğu'dan gelenler de var ama çoğunluk Sovyetler Birliği'nin parçalanmasından sonra buraya gelip o "malum" yerlerde iş tutmuş, dünyanın en eski mesleğini yapmakta. Bu kızlardan biriyle uzun süre sohbet ettim. Anlattıklarını elbette yazmayacağım burada. Belki bir öykümde söz ederim ondan ya da başına gelenleri bir romanımda, kuşkusuz epeyce abartarak, anlatırım. Konuşurken ikide bir içini çekiyordu. Çehov'un "Martı" sına benziyordu biraz; zaten onun gibi taşra yaşamından sıkılmış, uzun süre uzak ülkelerin, kalabalık kentlerin düşünü kurmuş, sonra da fuhuş mafyasının eline düşüp buralara dek gelmişti. Evet, konuşurken içini çekiyordu ama gerçekte içine çektiği Lefkoşa'nın bölünmüş gökyüzüydü.Siyaset yerine kızlar Birleşmiş Milletler'in "Buffer Zone", Rumların ise "Nekri Zoni" yani "Ölü Alan" diye adlandırdıkları Yeşil Hat'ın ortasında kalan boş araziden de söz etmeliyim biraz. Çünkü hâlâ savaşın izlerini taşıyan bu yerde dolaşmak pek kolay olmasa da mümkün artık. Çatısı uçmuş, duvarları çökmüş harap evlerde, bir zamanlar içlerinde insanların yaşadığı odalarda hayaletler kol geziyor. Bahçeleri vahşi bitkiler kaplamış, taş duvarlardan geriye nasılsa hâlâ kaldırılmayan moloz yığınları kalmış. Ledra Palas'ın önündeki geçiş noktası Soğuk Savaş yıllarının Berlin'indeki "Checkpoint Charlie" yi anımsatıyor. "Ölü Alan"dan, savaş 30 yıl önce değil de sanki dün olmuş, geçen yüzyılın en büyük barış projesi olan Avrupa Birliği'nin gölgesi ne yazık ki buraya pek düşmemiş gibi bir izlenimle ayrıldım. Tabii kentin Rum kesiminin düzenli akan trafiği, geniş bulvarları, şık kahve teraslarıyla gerçek bir Avrupa kenti, Türk kesiminin ise dar sokaklarında bakımsız çocukların top oynadığı, izbe evlerin pencerelerinden başörtülü kadınların baktığı, kahveleri dolduran işsiz kalabalığının Kürtçe de konuştuğu bir Doğu Anadolu kasabası görünümünde olmasına üzülerek, hatta üzülmek bir yana, öfke duyarak. Evet, bölünmüş gökyüzünün altında öfkeyle soluyarak uzaklaştım oradan. Barışın gölgesi düşmemiş

KEŞFETYENİ
Fotoğraflar olay olmuştu! Tren yolculuğunun maliyeti dudak uçuklattı
Fotoğraflar olay olmuştu! Tren yolculuğunun maliyeti dudak uçuklattı

Cadde | 30.05.2025 - 07:57

Hande Erçel ve Hakan Sabancı aşkı doludizgin devam ediyor. Sık sık tatile giden ikili Roma-Paris hattında yolculuk yapmıştı. Yolculuğun maliyeti ortaya çıktı.

Yazarlar