25.11.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:
axpaz021.jpg Hani derler ya, ışığı var... Gökçe Bahadır'ınki (26) göz alıyor. Fotoğraf makinesinin objektifine poz verirken özellikle. Gülünce yüzü aydınlanıyor. Çok sıcak biri. İlk sorularda gergin olup sonra rahatlayanlardan değil. İlk dakikadan itibaren kendi gibi. Sorulara cevap vermeye başladığında sesinin tonu yükseliyor. Röportaj için buluştuğumuz Caddebostan The House Cafe'deki müşterilerin bakışlarına aldırmadan yüksek sesle anlatmaya devam ediyor. Çıkışta yan masadaki kadın müşteriler oyunculuğunu överken çok mütevazı. Yüzü hafifçe kızarıyor, teşekkür ediyor. Kendimi bildim bileli dikkat çekmeyi seviyorum. Beğenilmek, izlenmek hoşuma gidiyor. Çocukluğumla ilgili gözümün önüne hep şöyle kareler geliyor... Şiir okunacaksa ben okumalıyım, şarkı söylenecekse ben söylemeliyim, müsamere varsa mutlaka rol almalıyım... Ortaokulda derslerden çok, okuldaki aktivitelerde başroldeydim. Anabilim Koleji'nde okurken okulun tiyatro hocasıyla birlikte oyun sahneledik. Hocam bana "Bu işin üstüne gitmelisin" dediğinde ampuller yandı kafamda. Yine de konservatuvara girmeyi düşünmedim. Lise bitince Akademi İstanbul'un radyo-televizyon bölümünü bitirdim. Sonra radyo programı ve sunuculuk yaptım. Oyuncu olacak çocuk küçükken kendini belli eder. Kendini göstermeyi sever. Hep "başrolde" olmak ister. Siz nasıl bir çocuktunuz? "Dizide istediğin karakteri seçebilirsin deselerdi yine Leyla'yı oynardım" Bu piyasaya nereden girebilirim diye kafa yoruyordum. Bir ajansa kaydoldum. Bu sırada bir arkadaşım Nejat Uygur Tiyatrosu'nda rol alıyordu. Oyundan biri ayrılınca hemen beni aradı. Ekibe katıldım. "Kodum mu Oturturum"da bir genç kızı oynadım. Ardından ajansım dolayısıyla "Hayat Bilgisi" dizisinden teklif geldi. Sınıfın süslü kızını, törpü lakaplı Yeliz'i canlandırdım. Dizide oynarken "Hazır yolun başındayken bu işin eğitimini de almalıyım" dedim. Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nde tiyatro bölümüne girdim. Ve bitirdim. Oyunculuk hevesiniz ne alemdeydi o dönemde? Küçükken okumuştum. Çok hüzünlü bulmuştum. Role hazırlanırken yine okudum. Şimdi başucu kitabım. Arada açıp bakıyorum, Leyla neler yapmış diye... "Hayat Bilgisi"nden sonra sıra "Yaprak Dökümü"ne geldi. Diziden teklif almadan önce Reşat Nuri'nin kitabını okumuş muydunuz? Yine Leyla'yı oynamak isterdim. Bu karakter oyunculuğumu göstremek için avantajlı bir rol. Leyla'nın o deli hallerini canlandırırken oyunculuğumdaki gelişmeyi yansıtabildim. Romandaki karakterlerden birini canlandırmanın tercihi size bırakılsa yine Leyla'yı mı oynardınız? Ben de onun gibi duygusalım. Gözüm çabuk dolar. Neşeli olduğunda Leyla'nın içi içine sığmıyor. Benim de. Kendimi Leyla'dan daha güçlü buluyorum. Bir erkek yüzünden kardeşini hiçe sayıyor. Onun erkek arkadaşını çalıyor. Onun bu hallerini oynarken çok zorlandım. Bir erkek için sevdiğim birine ihanet etmem. Leyla kocasına zengin olduğu için tahammül ediyordu. Onu aldattığını bile bile. Para yüzünden çoğu şeyi görmezden gelen kadın çok. Gururumu kıran bir erkeğin sırf parası var diye yaptıklarını yutamam. Leyla'yla benzeyen, onunla kesişen taraflarınız var mı? "Sokakta görenler 'Oh olsun. Hak ettin. Hatanın bedelini ödüyorsun' diyorlar" Çok kaptırıyorum kendimi. Kendime yani Leyla'ya ağlıyorum. Hele dizideki babam Halil Ergün'le rol aldığımız sahnelerde gözyaşlarımı durduramıyorum. Ben de Leyla gibi babama çok düşkünüm. Hatta babam da o sahneleri gözyaşları içinde izliyor. Leyla'yı oynadığım, her şeyin bir senaryo olduğu aklımdan çıkıyor. "Ah canım ne oldu sana böyle? Bir genç kız bu kadar ağır şeyi nasıl kaldırır?" diye acıyorum kıza. Ben bu kadar etkileniyorsam seyirci ne hale geliyor kim bilir? "Yaprak Dökümü" dramı yoğun bir dizi. Seyirciyi hiç boş bırakmıyor. Her bölümü gözleri dolduruyor, kimi zaman da ağlatıyor. Dizinin yayın gününde kendinizi izlerken ağlıyor musunuz? Leyla kötüyken beni çok sevdiklerini ama bana kızdıklarını söylüyorlardı. "Niye böyle yapıyorsun? Yakışıyor mu? Kardeşine bu yapılır mı?" diyorlardı. Şimdi bana acıyorlar tabii. "Yazık sana" dedikleri de oluyor, "Oh olsun. Hak ettin. Hatanın bedelini ödüyorsun" diyen de. Kimi de deli halimden etkilenip şöyle tepkiler veriyor: "Ne güzel oynuyorsun deliyi. O ne bakışlar öyle. Korkutuyorsun bizi." Sahi, onların tepkisi ne oluyor? Leyla önceleri kardeşinin sevgilisini çalan bir karakterdi, sevilmiyordu. Kardeşi, kocasıyla birlikte kaçınca Leyla da puan topladı, sempati kazandı. Kötü kadınken neler söyleniyordu sokakta? Son dönemlerde kaderin tokadını yedikten sonra neler duymaya başladınız? Evet. Onun metresi olacağım. Yine bir yanlışın peşinden gideceğim. Bana göre bir metresi oynamak, bir deliyi oynamaktan daha zor. Bana çok yabancı bir duygu. Leyla'nın yaşadıklarından sonra delirmesi, depresyona girmesi normal geliyor ama bu kadar hatanın üzerine bir hata daha yapması... Leyla'nın kendinden epey yaşlı birinin metresi olması zorlayacak beni. Tüm bunlara dizideki babam, Ali Rıza bey nasıl dayanacak bilmiyorum. Bizim aileyi yine kötü günler bekliyor. Seyirci yine size sinir olmaya başlayacak. Boşanma avukatınızla aşk yaşayacaksınız, değil mi? "Ali Rıza beyin yaşadıklarını yaşasalar kalpten giderlerdi" Haklısınız. Kalp krizinden çoktan gitmişti vallahi. Ali Rıza bey güçlü, bir çınar gibi... Kötü günler geçmek bilmiyor ki... Ali Rıza beyin evlatlarıyla ilgili dertleri bitmiyor. Gerçek hayattaki hiçbir baba bu kadarına dayanamazdı. Onun o acıklı halini düşünüyorum. Bu bile onun neler hissettiğini anlamama yetti. Zaten benim hüznüm, sevincim, kızgınlığım yüzüme yansır. Duygularımın yüzüme vurmasını engelleyemem. Leyla'nın düştüğü durumu düşündükçe yüzüm, sesim, gözlerim, ses tonum bir anda Leyla oluyor. Leyla ağır bir depresyon geçirdi. Gülerken birden ağlamaya başlıyordu. O deli halinizi gözlerine, yüzüne, ses tonunuza nasıl bu kadar gerçekçi yansıtabiliyordunuz? "Yolda durdurup kuaförümün ve kaşçımın adresini öğrenmek istiyorlar" Tek çocuk olmaktan çok memnunum. Kardeşim olmasını isterdim diyemem. Ben annemle, babamla paylaştım her şeyi. Diziye baksanıza... Her biri ayrı problem. Kardeş demek başa bela demek. "Yaprak Dökümü"ndeki aile kalabalık. Leyla'nın dört kardeşi var. Siz tek çocukmuşsunuz. Kalabalık ailelere imreniyor musunuz? Hayır, yok. Annemin Suadiye'de bir kafesi var. Ev yemekleri yapıyor orada. Zeytinyağlıları, özellikle de zeytinyağlı dolması meşhur. Seti bir ara dolmalarıyla besliyordu. Babam ise araba alım satımıyla ilgileniyor. Anne ve babanızın oyuncu olmanızda etkisi var mı? Onlar ne iş yapıyorlar? Sokakta durdurup nerede boyattığımı soruyorlar. Benden kuaförümün ve kaşçımın adresini öğrenmek istiyorlar. Otobüste, vapurda "Pardon size bir şey soracağım. Saçınız ne renk tam olarak?" diye konuya giriyorlar. Yerlerini anlatıyorum. Saçlarımı Kadıköy'deki Tarak'ta yaptırıyorum. Kaşımı da Bostancı'da, evimin yakınında bir yerde aldırıyorum. İnternette diziyle ve sizinle ilgili yorumlarda saçınız ve kaşınız methediliyor...