Pazar Oxford günleri

Oxford günleri

02.12.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Oxford günleri

Oxford günleri



Oxford Üniversitesi’nden bahsetmeye lüzum var mı? İngiltere’nin bu eski üniversitesi halen dünyadaki şöhretini koruyor. 39 koleji 16 bin öğrenciyi misafir ediyor. Misafirlik sadece yemek ve yatakla sınırlı değil. Gerçekten spor yapılıyor, korolar ve orkestralar kurulacak kadar müzik eğitimi veriliyor. Ve üniversitenin kütüphanesi Bodleian yetmezmiş gibi, bazı kolejlerin kütüphaneleri dünyaca meşhurdur. Daha fazlasını sormayalım çünkü sistemin karmaşıklığını idareciler bile söylüyor.
Bizde bazıları ağzını açar ve Oxford’u model diye gösterir; niyetleri iyi ama olmayacak dua... Çünkü Oxford’un çimenleri için üç asır lazım, kendisi için de bin senelik tarih ve anane... Hele bizim üniversiteler gibi mevcut geleneğini de yıkanlar Oxford’u nereden anlayacak! Vaka bir müddettir (kırk yıldır) Nobel ödüllerini İngiliz üniversitelerinin alamadığını ve İngiliz üniversitelerinin içinde bulunduğu fena durumu The Economist kapaktan duyurdu. Ama yine de İngiliz eğitimi seçkinci yanıyla, Avrupa dışındaki üniversitelerle mukayese edilemeyecek kadar üstün bir durumda. Nitekim Oxford ve Cambridge sokaklarında gezinen talebelerin arasında Almanlara tek tük değil, gruplar halinde rastlarsınız. Avrupa’nın ağası Almanya, yetenekli gençlerine İngiltere üniversiteleri gibi bir eğitim veremiyor. Anglo-Saksonlaştırma programı dolayısıyla Baltık ve Doğu Avrupa’dan da bir hayli öğrenci olduğu açık. Litvanca ve Estonca gibi nadir dilleri de duyuyorsunuz.
İngiltere batsa da Oxford batmaz; İngiliz dili ve kültürünü dünyaya kabul ettirme görevini de yürütür. Fakirleşen Oxford, Harvard gibi rakiplerine de aldırmıyor. Harvard istediği kadar zengin olsun, araştırma imkanları versin, ananenin beslediği hava gerçekten başka oluyor. Kütüphaneleri, üniversitenin bünyesindeki kolejler ve sevimli Rönesans şehri havası veren tiyatro ve konserleriyle Oxford’un benzeri ancak İngiltere’deki Cambridge’dir. Avrupa kıtasını bir baştan bir başa geçseniz bu ikisi gibisini bulamazsınız.
Oxford’un aynısını kurmak zor, gereği de yok; benzeri meydana getirilebilir. Son on senede ülkemizde hem devlet hem vakıf üniversiteleri arasında böyle benzerler çıkıyor. Yeni kurulanların arasında fen-edebiyattan müzik eğitimine kadar üniversitenin içine alınan dalları görüyorsunuz (Bilkent gibi). Üniversitelerimiz hukuk eğitimine önem vermeye başladı. Ancak eski hastalık devam ediyor. Yüzlerce talebe alıyorlar. Galatasaray Üniversitesi gibi talebe sayısının az tutulmasına dikkat edenler var. Üniversitelerimiz hukuk fakülteleri kurmak istiyor, sevindirici. Ama gerçek adliye reformu için az öğrenci alıp iyi yetiştirmeleri lazım. Bu yetmez. Mesela bizim medeniyetimizde yeri olan eski Şark dilleri (İbranca ve Aramca ilavesiyle), hele hele Yunanca ve Latince gibi klasik diller; sonra Bizans tarihi, Rusya tarihi gibi dalları kurmak isteyene henüz rastlamadık. Halbuki iyi üniversite böyle seçkin talebelere (paraca değil zekaca) yönelik dallarla biçimlenir ve meşhur olur. Oxford bunun en seçkin örneğidir.
Avrupa üniversitelerinin kütüphaneleri, Amerikan kütüphaneleriyle rekabet edemiyor. Hele Alman üniversite kütüphaneleri adamakıllı yaya kalmış. Oxford, Cambridge, Birmingham gibi İngiliz üniversite kütüphaneleri Avrupa’ya istisna... Bizde ise Bilkent kütüphanesi dışında üniversite kütüphanelerimiz pek iç açıcı değil. Bir-iki tanesi kalkınma yolunda... Üniversite kütüphanelerine büyük bağışlar yapmak zorundayız ve seferber olmalıyız.
Oxford ve Cambridge daha çok üst sınıfların iyi yetiştirilmiş çocuklarına eğitim veren kurumlar olarak bilinir. Oysa biraz inceleyince görülüyor ki, seçkinlerin üstünlüğünde paradan çok yetenek ve çalışkanlık rol oynuyor. İmtihan komisyonları kılı kırk yararak öğrenci kabul ediyor. Kayırma ve rüşvet hiç olmamış değil ama cezası ağır, bu yolla koleje alınan talebe de alan hoca da hemen atılmış. İngiltere’nin bu seçkin üniversiteleri kadar ülkenin üst sınıflarına hürriyet tattıran eğitim kurumu hemen hiçbir toplumda yok. Özgür eğitim görüp kendilerine bu imkanı veren sistemle dalga geçmek de Oxford ve Cambridge’li öğrencilerin lüksüdür. Her toplumda karar mekanizmasını, ideolojik iklimi etkileyecek insanların sayısının çok az olduğunun bilincindeler. Oxford’un şu anda 16 bine çıkan öğrenci sayısından herkes şikayet ediyor. Şimdi imparatorluktan kalma İstanbul Üniversitesi’nin 70 bin öğrenciyle, cumhuriyetin Ankara Üniversitesi’nin 50 bin öğrenciyle ne hale geldiğini düşünmek lazım.
Zeki gençlik toplumlara ilahi bir lütuftur ve şüphesiz en kıymetli üretim unsurudur. Sadece para veya mevki sahipliğiyle böyle bir gençlik yaratmak mümkün değildir. Tam tespit edemediğimiz birtakım şartlar kabiliyetli insan gruplarını ve fertleri ortaya çıkarıyor. Zenginler kadar fakirler, büyük şehirler kadar taşralar da bu gençleri yaratır. İstanbul’un en mutena sayılan liselerini, bazen Anadolu’daki bir lisenin gençleri grup halinde solluyor. Antalya Anadolu Lisesi bunlardan biriydi. Asıl olan bu zenginliği harcamamak, değerlendirmek; onun için az öğrenciyle, bol yatırım yapılan bir-iki üniversite şart. Seçkin eğitimi hiç de adalete aykırı değil; aksine seçkin zekaları tamtakır üniversite kütüphanelerinde, kuyruklarında saatlerce beklenen kantinlerde ve havasız salonlarda ders yaptırarak harcamak adaletsizliktir.
Bütün bunları hoş havalı, dünyadan tecrit edilmiş günler geçirdiğim Oxford’da düşünüyorum. Bazı şeyleri etraftan koparak da düşünmek lazım.