30.08.2009 - 01:00 | Son Güncellenme:
MİRAÇ ZEYNEP ÖZKARTAL zeynep.ozkartal@milliyet.com.tr
Memleket sınırları dahilinde “Bayan Kahkaha” payesini Güzide Kasacı’dan devralmayı başardı Saba Tümer. Üstelik birkaç yıl önce döpiyesli bir haber spikeriyken şimdi şen kahkahası ile anılıyor. “Bu benim” diyor, “Hep de böyleydim”... Söyleşi boyunca da sayısız kereler güldü, uzun uzun kahkahalarla hem de. Konuşma bandını kulaklıkla çözerken sesini kısmak zorunda bırakacak kadar üstelik.
Randevumuza geldiğinde ilk konuk derdinden mustaripti. Yarın CNN Türk’teki ilk programı başlıyor ve bugüne kadar hiç edinmediği bir endişeyle karşılaşmış: İlk konuk kim olacak? Bu kritik soru çerçevesinde sayısız telefon konuşması yaptı söyleşi boyunca...
Gerçekten çok neşeli, çok rahat, çok olumlu... Ekrandaki gibi yani. Ama konuşurken göründüğü kadar gamsız olmadığı çıktı ortaya. Uzun uzun konuşup hislerine dair pek bir şey söylemeyenlerden. Eğer ilgiyi kahkahasına ve neşeli görüntüsüne çekebilirse deşifre olmayacağını öğrenmiş belli ki...
Biraz deştik bu konuyu söyleşide, fazla derine indikçe yine kahkahayla çıkardı bizi su yüzüne.
Medya sitelerinde sözleşmeyi bozduğunuz için Habertürk’e 250 bin TL tazminat ödediğiniz yazıldı. Doğru mu?
Bir tazminat ödedim, onların isteğini yerine getirdim. Ama parasal olarak sormayın çünkü bu ticari unsur. CNN Türk’e geçtiğim için çok mutluyum. Mehmet Ali Birand beni her gördüğünde “Seni transfer etmeyi çok istiyorum ama sana boyum yetişmiyor” deyip duruyordu.
Neden yetişmiyor?
Bilmem, hiç sormadım. En son bir davette gördüm, yine aynı cümleyi söyledi. Benim ayağımda topuklular vardı “Aynı boydayız artık” dedim. Kısa süre sonra bu transfer oldu. Ben de zaten çok istiyordum onunla çalışmayı. Zaten transferimden sonra kanallar arasında birçok transfer gerçekleşti. Sayemde çok kişi para kazandı. Onlardan tek isteğim “Allah razı olsun” demeleri.
Habertürk’ten ayrılma süreciniz “Süperstar Aile” programıyla başladı. Pişman mısınız o işe girmiş olmaktan?
Hayır, ben bugüne kadar pişman olacağım hiçbir iş yapmadım. Profesyonelce düşündüm. Böyle bir tecrübeyi hayatıma katmak istiyordum. Amacım, kendi programımın formatı dışında bir şey yapmaktı.
CNN Türk’te format değişikliği olacak mı?
Hayır, her şey aynı.
Yaptığı işten memnun olanlardan mısınız, kendi kendini yiyenlerden mi?
Hiç yemem. Bazen eve gidince “Şu soruyu da sorsaydım” dediğim oluyor, o kadar.
“Mail’leri okurken konuğumu dinliyorum. El işte göz oynaşta”
Gerçekten enerjiniz bu kadar yüksek mi?
Herhalde öyleyim. Ekrana çıkınca değişmiyorum. Zaten o enerjim var. Ama enerji derken, buradan Etiler’e kadar koşacak enerjim yok. Oturduğum yerde her şeyi yapacak enerjim var!
Programa nasıl hazırlanıyorsunuz?
Allah Google’dan razı olsun, bilgileri çıkarıp onları okuyorum. Çoğu soru doğaçlama oluyor ama bazen tıkanıyor sohbet, o zaman önümdeki bilgilere dönüyorum. Ya da izleyiciler de artık Google gibi oldu, onlardan da bilgiler geliyor.
Bazen o e-postaları okurken karşınızdakini dinlemiyormuş gibi görünüyorsunuz.
Dinlemiyormuş gibi gözükürüm ama dinliyorum tabii... Hani eli işte gözü oynaşta derler ya! Onu dinlerim, bunu okurum, öteki tarafa cevap da yetiştiririm.
Konuklar rahatsız olmuyor mu o ekrana gömülmüş halinizden?
Ama sözleri bitince onları dinlediğime dair bir soru soruyorum. Şu anda seninle konuşurken de kafamda konuk ayarlıyorum. Bazen de konuk cümlesini bitirmeden başka bir soru aklıma geliyor, lafı da uzatmışsa sıkılıyorum, hemen atlayıp o soruyu soruyorum. Bir sorunun bir cevabı var, onu ağdalandırmaya gerek yok. Evet mi, hayır mı, belki mi? Akademik cevaptan da sıkılıyorum.
Bir konuk için çalışma süreniz ne kadar?
Bir saat falan.
Az değil mi?
Yo, konuğuna göre ama. Yeni albüm çıkaran birini ne kadar çalışabilirsin ki? Ama uzayla ilgili bir konu olursa daha çok çalışırım, eşimi dostumu ararım. Herkesin çok sevdiği bir dizi vardır, onun oyuncusu gelecektir, kanalın ulaştırmasını arar “Ne sormak istersiniz?” derim.
Ya muhabbet tıkanırsa...
Can havliyle bir şey geliyor aklıma. Ya izleyiciden soru geliyor ya da gülüyorum, düşünme payı alıyorum kendime.
Hiç kahkaha atmadığınız program oldu mu?
Oldu tabii. Çok ciddi bir konuydu. Bir sürü mesaj geldi, bu akşam neden gülmüyorsunuz diye...
Bazen o kahkahayı atmak için fırsat yaratıyorsunuz gibi geliyor.
Ben gülmeyi seviyorum, normalde de böyleyim. Yolda yürürken aklıma bir şey gelip kendi kendime de gülüyorum. Bazen kendi kahkahama uykumdan uyanıyorum. Rüyamda komik bir şey görüyorum, gülüyorum, kendi sesime uyanıyorum.
“Çocukluğumda ‘Herkes bize bakıyor, böyle gülme’ derlerdi”
Ne zaman keşfettiniz bu kahkahayı?
Çocukluğumdan beri böyleyim. Bunu Okan Bayülgen keşfetti. Ben ekranda gülünmez zannediyordum, “Normalde ne kadar güzel gülüyorsun, niye ekranda böyle ciddisin?” dedi. Ben de rahatladım, içimde patlamıyor en azından kahkaham.
Çocukluğunuzda da böyle mi gülüyordunuz?
Evet. “Herkes bize bakıyor, böyle gülme” derlerdi bana.
Ağladığınız program oldu mu?
Tutuyorum. Ekranda ağlayınca yanlış anlaşılıyor ya, reyting uğruna ağladı diye.
Reyting uğruna kahkaha attı da deniyor.
Ama o benim! Geliyor o kahkaha. Bir de başkasının karşısında ağlamayı da sevmem.
Siz çok açık görünüp içine kapalı olanlardan mısınız?
Evet. Duygularımı gösteremem. Çok severim ama karşımdaki emin olamaz sevgimden.
Neden?
Bilmiyorum, onun için gittik psikiyatra.
Ne dedi?
Benim bu neşemin altında aslında hüzün varmış ve kendime bunu kalkan yapmışım.
O hüznün kaynağı kaybetme korkusu mu?
Evet. Bu korku hep vardı ama annemi kaybettikten sonra yoğunlaştı. Önceden bu kadar katı değildim, annemden sonra tamamen kalkan oluştu. Ben bile delemiyorum. Yakınlarım anlıyor benim bir şeyleri kamufle etmeye çalıştığımı.
Kahkaha da bir kamuflaj mı?
Öyle dedi zaten psikiyatr. Kendime onu çok güzel bir kaçış olarak bulmuşum. “Değiştirmenize de gerek yok” dedi. Bunu yok edip sıfırdan bambaşka bir kalkan yaratmak belki beni daha depresif yapacak.