Pazar Sevgili köpekleriyle yatıp kalkan yazarlar

Sevgili köpekleriyle yatıp kalkan yazarlar

22.02.2009 - 01:00 | Son Güncellenme:

Başbakan Tayyip Erdoğan, Hürriyet yazarı Bekir Coşkun’u kastederek “Sevgili köpekleriyle yatıp kalkan köşe yazarları” dedi. Ama tek hayvansever Coşkun değil!

Sevgili köpekleriyle yatıp kalkan yazarlar

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 13 Şubat’taki Sivas mitinginde yaptığı konuşmanın bir bölümünde şöyle diyordu: “... Ama, bunların şu anda yandaş medyaları var. Yandaş medyaların oralarda yandaş köşe yazarları da var. Oralarda benim vatandaşıma, ‘AKP’ye oy vermişse bunlar göbeğini kaşıyanlar’ diyemez. Bu, bu ülkede bu tür tiplerin nerede bulunduğunu gösteriyor. Bunların sevgili köpekleri vardır, onlarla yatarlar onlarla kalkarlar. Benim milletime bunu yakıştırmaya, kimsenin hakkı yoktur.”
Erdoğan her ne kadar isim vermese de sözleri öncelikle “göbeğini kaşıyan adam” terimini Türkçeye kazandıran ve hayvan sevgisi, özellikle de köpek sevgisi kamuoyu tarafından iyi bilinen Bekir Coşkun’a yönelikti.
Ama sadece Coşkun değil, birçok hayvansever Erdoğan’a tepki gösterdi. Biz de Türkiye’nin önde gelen bazı gazeteci ve yazarlarını “sevgili” köpekleriyle “yatıp kalkarken” görüntüledik, bu konu ile ilgili düşüncelerini sorduk, hikayelerini dinledik.


“Başbakan’ın uçağında olmaktansa köpeğimle yatarım”

Haberin Devamı

Coşkunların evi çok şenlikli. Postal’ın haricinde Çıtır ve Suşi, ailenin diğer iki köpeği. Bunun yanı sıra evde biri sarman, biri siyah-beyaz iki kedi var. Tahmin edeceğiniz gibi, sarman olan Sarışeker, puantiye olan Karabiber.
Bekir Coşkun ve eşi Andrée’nin bundan önce dört köpeği daha varmış; Alis, meşhur Pako, Rok ve Gorbi adında. Evlerine gittiğimizde kocaman bahçelerinin içinde belki 10 tane de sokak kedisi vardı. Andrée Coşkun onları teker teker beslediğini söyledi. Ailedeki hayvan sevgisini anlamamak zaten mümkün değil çünkü evin her yeri köpek ve kedi biblolarıyla süslü.
Gelelim Postal’ın hikayesine. Coşkunların, Ayvalık Cunda adasındaki yazlıklarında yaşayan Caniko adlı bir sokak köpeği varmış. Çok güzel bir kangalmış. Bundan sekiz ay önce Caniko, bir av köpeğiyle çiftleşmiş ve tam altı tane yavrusu olmuş. Caniko ve yavrularına, Bekir bey ve Andrée hanım üç ay boyunca bakmışlar, beslemişler, aşılarını yaptırmışlar. Yavrular üç aylık olunca da, hepsini çok güvendikleri komşularına bırakmak durumunda kalmışlar. Beş yavruya yuva bulmuşlar. İçlerinden birini de kendilerine saklayarak, Ankara’ya getirmişler. “İsmi niye Postal?” derseniz üç aylıkken bile çok büyük patileri varmış da ondan.
Andrée hanım “Postal’ın bedenine aldanmayın, o sadece 8 aylık bir koca bebek” diye tanıştırmıştı bizi Postal ile. Postal evde en çok Suşi ile anlaşıyor, aralıksız oynuyorlarmış. Genelde Coşkunların bahçesinde yaşıyorlar ama eve de sürekli girip çıkıyorlarmış. Hatta akşamları hep birlikte televizyon izliyorlarmış. Postal oyuncu bir köpek. Bir o kadar da terbiyeli. Evde belirli odalara girmemeyi öğrenmiş.

Haberin Devamı

Yazılarınızdan dolayı Başbakan’ın bireysel olarak eleştirdiği bir gazetecisiniz. Şimdi sizin dışınızda köpekleriniz de eleştiri oklarından nasibini alıyor. Başbakan’ın “Bunlar sevgili köpekleriyle yatar, kalkar” sözünü ilk duyduğunuzda neler hissettiniz?
O sözlerden sonra ilk reaksiyonum şu oldu: Eyvah şimdi de köpekler gitti! Ve inanır mısın o günden bu güne sağda solda, durduk yere öldürülen hayvanlar var. Bütün bunların günahı Başbakan’ın boynunadır. Keşke bütün lafı bana söyleseydi de hayvanlara dokunmasaydı. Çok canım sıkıldı. O gece bilgisayarım kilitlendi, hayvanseverlerden aldığım binlerce mesaj yüzünden.
Evet, ben köpeğimle yatakta yatan bir gazeteciyim. Başbakan’ın uçağında, Cumhurbaşkanı’nın sofrasında veya iktidarın kucağında olmaktansa, köpeğim Postal ile birlikte yatakta yatmayı tercih ederim. Oysa o beni aşağıladı. Postal ile benim Başbakanımız olmadığını yüzümüze söyledi.

“Çevrecinin daniskasıyım” diyen Başbakan’ın, sizce hayvanlarla ne gibi bir sorunu olabilir? Daha önce bir karikatürde kedi olarak resmedildi diye sinirlenmişti.
İnanın ne demek istediğini hiç anlamadım. O cümle anlam itibarıyla farklı yerlere de çekilebilir. Ama herhalde “Köpeklere bile değer veriyor, size değer vermiyor” demek istedi. Ben ömrüm boyunca çocuklar, insanlar için yargılanmış, sürülmüş ve işinden olmuş bir gazeteciyim. Olur mu hiç bu laf! Başbakan hayvanları değil, onları kesenleri seviyor. Allah çevreyi korusun ne diyeyim. Keşke Başbakan’ın çocukluğunda bir köpeği olsaydı. Ona bir kedi hediye edildi, o gitti Fatih Altaylı’ya verdi. Ata bindi, at da onu düşürdü. Bir karikatürde kediye benzetildi, dava açtı. Oysa benim en tahammül edemediğim şey, Salih Memecan’ın iktidara yağ çeken karikatürleri. Karikatürle yağcılık olmaz, karikatür muhalefettir.

Başbakan’ın yazılarınızı takip ettiğini düşünüyor musunuz? Başbakan’ın yazılarınıza sinirlenmesi, konuşmalarında sizi ima etmesi ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
Onun beni okuduğu açık. O yüzden köşemde kullandığım fotoğrafımı değiştirip Postal’ınkini koymayı düşünüyorum. Çünkü Başbakan o fotoğrafa bakınca gıcık kapıyor herhalde.
Aslında onu hiç sinirlendirmek istemiyorum. Ama Başbakan yaşam biçimimizi ortaçağa veya Suudi Arabistan’a yaklaştırdığı için anlaşamıyoruz. Karım Katolik ve Fransız kökenli. Ben Urfalı bir Müslümanım. Biz bu evde birlikte yaşayabilirken, o herkesi böldü. Devletin içinde kurumlar savaşıyor; yargı, ordu, üniversiteler, medya herkes birbirine düşmüş durumda. İşte bunları yazmamdan dolayı Başbakan beni sevmiyor.

3 Mayıs 2007’de bir yazı yazdınız, Türkçeye çok tartışılan “göbeğini kaşıyan adam” deyişini soktunuz...
Bizim yaşam boyu birçok mücadelemiz var. Peki, mücadelede karşınıza kendiniz çıkarsa ne yaparsınız? Vergisini ödemeyen, yolsuzluk yapan kişiler sizseniz ne yaparsınız? Bir gazeteci olarak namuslu insanları bu insanlardan ayırmak istedim. İşte bunu göbeğini kaşıyan adamla tanımladım. Bu öyle bir kesim ki Menderes’i sokaklarda alkışlayıp, Menderes asıldığı gün kafasını evinden dışarı çıkarmayan kesimdir. Bu kesim Kenan Evren “Diyarbakır’da yakında demokrasiyi oturtup gideceğiz” dediği zaman “Gitme paşam” diyen kesimdir. Nohuta, kömüre oyunu satan kesimdir. Başbakan bu söze niye bu kadar kızdı? Çünkü ben onun en korktuğu yere parmak bastım. Bir kesim çocuklarına büyük olanaklar sağlıyor; altın şirketi, mısırı, likit yumurtası, gazetesine kadar. Diğer kesimde çocuklar işsiz geziyor, vatan toprağını gözlerken şehit oluyor. Ben toplumumu asla aşağılamadım. Sizce kim aşağılıyor?



“Lola konformisttir, uykusu gelince bizim yataktan çıkıp kendininkine gider”
Güneri Cıvaoğlu

Sevgili köpekleriyle yatıp kalkan yazarlar


-Başbakan’ın söylediklerini “Laf ola beri gele” olarak yorumluyorum.
-Küçüklüğümden beri köpeğim vardı. İlkinin ismi Tonto’ydu, beyaz bir Rus köpeğiydi.
-Bu köpeğimin cinsi Maltiz terrier, adı Lola. Eşim Canan aldı onu. Babasının adı Snowball, annesinin adı One Night Stand idi. Sertifikasında öyle yazıyor.
-Dört yaşındaki Lola’nın adını eşim koydu. Lola ismi biraz fingirdek bir kız anlamına gelir. Bizimki de öyle, çok fingirdek, çok flörtçü. Onu görenler “Oyuncak köpek gibi! Pille mi çalışıyor?” diyorlar.
-Biliyorsunuz, en iyi bekçi köpekleri küçük olanlardır. En ufak bir sesi algılar. Lola da müthiş yüreklidir. Korku nedir bilmez.
-Lola yatağını bilir, kendisinin sepet içinde yatağı vardır. Bizim yatağa gelir ama konformisttir. Uykusu gelince kendi yatağına gider.



“Başbakan’ın ‘Marley&Me’ filmini izlemesini isterim”
Ertuğrul Özkök
Sevgili köpekleriyle yatıp kalkan yazarlar


-Geçen gün Jennifer Aniston’ın “Marley&Me” filmini izledim. Gazeteci bir karı-koca çok azgın, her şeyi kemiren bir köpek besliyorlar. Filmde köpek de onlarla birlikte yatıyor. Yani dünyanın her yerinde köpeklerle birlikte yatan köşe yazarları var. Aynı filmde bir de köpeğin ölüm sahnesi var. Veterinerde ölüm döşeğindeyken köşe yazarı adam başını okşaya okşaya köpeğini uğurluyor. Yani dünyanın her yerinde köpekleri ölürken onları kollarında okşaya okşaya öbür dünyaya geçiren insanlar var. Başbakan emin olsun ki onlar çok iyi insanlar ve Allah’ın sevgili kulları. Başbakan’ın bu filmi izlemesini çok isterdim.
-Birkaç yıl kadar önce bir gün karım alışveriş için Migros’a girerken yağmurdan ıslanmış, çamur içinde bir kaniş terrier görüyor. Çıkışta bir bakıyor ki hâlâ orada. Oradaki görevlilere kimin köpeği olduğunu soruyor, sahipsiz olduğunu öğreniyor. Bir önceki günden beri oradaymış ve onu alması için bütün arabaların arkasından koşuyormuş. Karım arabanın kapısını açınca bu köpek aradan sızıp ön koltuğa oturuyor. Eve getirdik, yıkadık, temizledik. O gün bugündür bizimle.
-Evde şimdi bir kaniş terrier ve bir İran kedisi var; ki bunlar kedi-köpek kavgasının simgesi iki cinstir. Ama şu anda karım, kedi ve köpek üçü birlikte yatar. Benim onlarla yatmama izin yoktur. Yani Başbakan bilsin ki bizim evde köpekleriyle yatan bir köşe yazarı yok.



“Ci ve Canci sabah yatağımıza gelirler, birlikte keyif yaparız”
Mehmet Ali Birand
Sevgili köpekleriyle yatıp kalkan yazarlar


-Başbakan’ın açıklamasını duyduğumda şaşırdım. “Yazık, onun hayvan sevgisi yokmuş. Hayvan sevgisi olmayan insan eksiktir, vah vah” dedim. Başbakan için köpek büyütmek, hayvanlarla haşır neşir olmak kötü bir şeymiş demek ki. Onun adına üzüldüm.
-Çocukken bahçeli evimizde bir kurt köpeğimiz vardı. Avrupa’da yaşarken hayvanların insanlara nasıl da iyi dost olabileceğini gördüm.
-Ci ve Canci Tibet köpeği. Bu cins köpekler Himalayalar’a tırmanan ekiplere yol gösterir, onları kurtların saldırılarından korurmuş. O zaman Türkiye’nin Hindistan Büyükelçisi olan Murat Sungar’ın bu cins bir köpeği vardı, Ci’yi onun tavsiyesiyle satın aldım. İsmini de Sungar koydu. Ci şimdi 7 yaşında, Canci ise 2,5.
-Onlar geldiklerinden beri evimize hiç hırsız girmedi. Onlar bizim evin sigortaları.
-Eşim Cemre ve benim hayatımın en büyük eğlenceleri Ci ve Canci. İkisi de sabah yatağımıza gelir birlikte keyif yapar, oynarız. Ci genelde bizim yatak odasında uyur, Canci ise aşağı katta, kendi yatağında.



“Köpeğimin adı Rashit. Köpeklere köpek adı verilmesinden hiç hoşlanmıyorum”
Oray Eğin
Sevgili köpekleriyle yatıp kalkan yazarlar


-Başbakan’ın hiçbir açıklamasını dinlemiyorum, okumuyorum, ciddiye alınırlıktan uzak buluyorum. O yüzden bu açıklamasını da sadece Bekir Coşkun’un verdiği yanıttan öğrendim.
-Köpek sahibi olmak, benim hayatımda bir dönüm noktası ve tek başıma verdiğim radikal bir karar. Yoksa hayatı boyunca köpeklerle yetişmiş biri olmadım.
-Köpeğimin adı Rashit. Cinsi Golden Retriever. Beş yaşında, Aslan burcu. Köpeklere köpek adı verilmesinden hiç hoşlanmıyorum. Madem hayatımıza sokuyoruz, onları da hayatımıza soktuğumuz insanlar gibi adlarla çağırmalıyız gibi geliyor. Her gün söylemekten en çok hoşlandığım bir isim olmalıydı. Dahası köpekler için r, a, ş gibi harfler fonetik; daha kolay anlıyorlar.
-Bir köpek sahibi olmak istediğimi arkadaşlarımla paylaştığımda, bir arkadaşımın çiftliğinde yeni yavrular olduğunu öğrendim. Birkaç gün sonra kapıma geldi Rashit.
-Bütün Golden’larda olduğu gibi çok tüy dökme huyu olduğu için bir tek mutfağa girmesi yasak. Koltuğa ve benim yatağıma çıkmasını sevmiyorum, o da sevmediğimi biliyor ve gizlice yapıyor. Yakalandığında da somurtarak, oflayarak puflayarak iniyor. Misafir odasındaki yatağın üzerine çıkıp camdan dışarıyı izlemesine izin veriyorum. Benimki çok terbiyeli ve laf dinleyen bir köpek. Ama onunla fazla yüz göz olmayı sevmem. Zaten veterinerler de köpekle uyumak gibi alışkanlıkların terbiye ve disiplin açısından doğru olmadığını savunur. Belki de Rashit’in bu kadar iyi huylu bir köpek olmasında bu dengeli ilişki yatıyor.


“Minik yatakta istediği gibi yatar, kalan yer benimdir!”

Süha Umar
Sevgili köpekleriyle yatıp kalkan yazarlar


-Ağzı var dili yok canlılarla iletişim kurmak herkesin başarabileceği bir iş değildir. Yaşama, tüm canlılara, dünyaya çok farklı, ulvi bir bakış açısını gerektirir. Sevgisini böylesine karşılıksız biçimde veren bir köpeği, dağdaki kurdu, kuşu, ormandaki sincabı, kirpiyi kısacası diğer bir canlıyı sevmek, onu dost görmek insanı ancak yücelten bir davranıştır. Bunu yapabilmek, yapanları takdir edebilmek de yüce insanlara özgü bir duygudur. Bu da insanın sevgi dolu olmasıyla olanaklıdır. Tıpkı bir köpek gibi.
-Minik bir Breton. Batı Fransa kökenli, cana yakın, insan sevgisiyle dolu bir ırkın en güzel temsilcilerinden biri. Sülalesinde üç güzellik, bir de av şampiyonu var.
-Belçika’da o yıl doğan secereli köpeklerin adının “M” ile başlaması gerekiyordu. “Minik” dedik. Bu ad onun narin yapısına, arazide dolaşırken bile herkesi hayran bırakan zarafetine çok da yakışır.
-İlk gördüğümde, uzun burnu ve koca kulakları ile aslında pek de bir şeye benzemiyordu. Ama kömür siyahı gözleri çok şey anlatıyordu. Üç ay sonra ise, her görenin dönüp bir daha baktığı bir dünya güzeli oldu!
-Beni anlayan gözlerle, dikkatle dinler. Hiçbir terapinin veremeyeceği rahatlığı verir bana. Üstelik hepsini tek söz etmeden yapar. Kaşımı çatsam anlar, sesimi biraz yükseltsem kulakları düşer, gözlerini hüzün bürür. Güldüğüm anda neşesi yüzüne vurur.
-Minik için evde yasak olan hiçbir yer yoktur. Yatak dahil. Dahası yatakta o istediği gibi yatar, kalan yer benimdir. Ben yerimi ona göre ayarlarım, o bana göre değil...



“Kıtmir eğitim merkezine kabul edilince çocuğum özel okula girmiş kadar sevindim”
Zeynep Göğüş
Sevgili köpekleriyle yatıp kalkan yazarlar


-Hayvanlar üzerinden eleştiri yapmak doğru bir şey değil. Ne gereksiz bir laftı diye düşündüm. Zaten ülke olarak kötü bir şöhretimiz var, hayvanlara kötü davranıldığına ilişkin... Oysa hayvanları seven bir milletiz. Bilgisizlikten, cahillikten birtakım kötü davranmalar, yetersizlikler oluyor.
-10 yıl önce, biz Kandilli’de otururken Kıtmir sokakta doğmuştu. 5-6 yavru arasından onu aldık. Sonra onu eğitime göndermek istedim. O tip merkezlere sokaktan gelen köpekleri pek almak istemiyorlardı. Okula kabul edildiği vakit, sanki çocuğum özel okul sınavları kazanmış gibi sevindim.
-7 Uyurlar Efsanesi’ndeki köpeğin ismi Kıtmir’di. Adını oradan buldum.
-Cinsi ne diye sorduklarında “Sokit” diyorum. “Hmm, tamam anladım” diyenler çıkıyor, böyle bir cins var sanıyorlar. “Bilmiyorum. O ne?” diye açıklama isteyenlere “Sokak köpeği işte” cevabını veriyorum.
-Kıtmir son derece özgür bir köpektir. Yatağa da çıkar, komşulara da gider, mahalleyi de gezer.
-Çocukken hayvanlarla çok vakit geçirilen bir ortamda büyüdüm, oğlum Ali Sinan’ın da öyle büyümesini istedim. Sadece evdeki hayvanlar yetmedi. Onu çocukluğunda hayvanat bahçelerine taşırdım. Hafta sonları Darıca’ya giderdik. Çünkü sevecenliğin en büyük kaynaklarından biri hayvanlar.