Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Cem Karaca’nın şarkısını hiç unutmam. Olur olmaz zamanlarda geliverir aklıma... İşte o şarkıdan en unutamadığım dizeler:
Ben feleğin şu çarkına çomak sokarım
Ben feleğin tekerine çomak sokarım
Yeter ki ıslak ıslak bakma öyle
Islak Islak’ta hayattan izler, esintiler, renkler ve sesler bulurum. Öyle ki şarkıyı söyleyen ölümsüz Cem Karaca artık geride bir fon oluşturur, o sözleri başkalarının ağzından dinler, öyle yakıştırırım.
Fatih Terim, onlardan biridir.
Türk futbol dünyasına “unutulmaz” tarih sayfaları yazmıştır. Milli Takım’la 1996 Avrupa Futbol Şampiyonası finallerine ilk kez katılmamız... Galatasaray’la UEFA Kupası’nın kulpunu tutup müzeye getirmemiz gibi... Bu başarılardan bazısı, çok şükür, istatistiğe dönüşmüştür. Feleğin çemberine sokulan çomak işini görmüştür. Hangi yıl, hangi Avrupa Şampiyonası’na katıldığımızı şaşırmadan saymak kolay değildir, dedik ya istatistiktir.
Bir de UEFA Kupası var Hoca’nın... 17 Mayıs 2000, Kopenhag... Her yıl hatırlıyor, kutluyoruz. Unutmuyoruz, unutamıyoruz. İstatistiğe dönüştüremediğimiz bir başarı bu. Yenileri ve bir tık ötesi yok. Süper Kupa’yı değil, Şampiyonlar Ligi’ni kast ediyorum. Feleğin o tekerine maalesef çomak sokamadık.
Fatih Hoca, Milli Takım ve Galatasaray başarısından sonra gururunu doğal olarak üst katmanlara taşıdı. Ama ölçünün kaçtığı, sınırların aşıldığı bir “kibir” süreci de başlamış oldu. Göztepe, Ankaragücü, Galatasaray, Fiorentina, Milan derken mahalleden taşındı. Kendisine sadece “iki odalı” bir saray inşa etti. Kulüp odasında Galatasaray, öteki odada da Milli Takım... Başka odaları olmayan, kabul salonu, tören alanı filan olmayan, dışarı kapalı bir kariyer hapishanesi. Elbette emekle, ama mutlaka şansın da yardımıyla o sarayda mutlu oldu. Başka kulüplere, başka ülkelere yelken açmadı, buna gerek duymadı.
Hep feleğin tekerine çomak sokarak İmparator oldu. Cecchi Gori, Silvio Berlusconi, Faruk Süren, Özhan Canaydın, Ünal Aysal, Mustafa Cengiz gibi kulüp başkanlarının, TFF başkanlarının olduğu yerde tek başına kendi imparatorluğunun kudretine kapıldı.
Şimdi gördük ki İmparator yalnız... Prensleri, veliahtı filan da yok. Sessizliğe tutuklanmış cengaver yardımcılarıyla kaotik bir dönemi yaşıyor...
Tekere çomak sokmak şöyle dursun, ortama ıslak ıslak bakıyor.
Çaresizlik, umutsuzluk, yanlışlık ve kayıplarla dolu günler elbette öfke yaratıyor.
Kendi yalnızlık sarayından tekere çomak sokan rakiplerini görüyor, paranoyalarla reklam servislerine, oradan spor müdürlerine uzanıyor. Telefon dinlemenin, kayıtlar almanın ayıp ve suç olduğu bir dönemde paranoyayı telefonlara taşıyor. Oradan ıslak ıslak bakıyor.
İmparator değil, gladyatör olmalıydı galiba... Öyle olsaydı, hiç değilse statülerin, karizmaların rüzgarına kapılmadan, burn out (tükenmişlik sendromu) diye seslendirilen depresyonlar yaşamadan savaşını sürdürebilir, kibir kuleleri yerine muhteşem kariyer zirvelerine çıkabilirdi.
Üzülüyorum. Fatih Terim benim dostum. Onun hayatında tüm maceraların tanığıyım. Bugün gördüğüm tablo karanlık...
Şimdi kırık bir çomak var elinde... Ve ıslak ıslak bakıyor İmparator!

Haberin Devamı

Başakşehir: Onuncu Hariciye Koğuşu

Haberin Devamı

Peyami Safa’nın “dokuzuncusunu” yazdığı o eşsiz romandaki hasta delikanlı örneğine benzer biçimde, futbolcuların stresten, dışlanmışlıktan kurtulup kariyerlerini sürdürdükleri, huzur ve şefkatle kucaklandıkları kulüp.
Son zamanlarda adı siyaset çarklarında fazlaca döndürülen İstanbul Başakşehir Futbol Kulübü, sportif anlamda eşsiz bir buluşma noktası. Bu özelliğini bir kerelik değil, geleneğe dönüştürerek defalarca ortaya koydu. Gündelik, haftalık maç yorumlarından geriye çekilip dikkatli baktığımızda bakın neler var:
Emre Belözoğlu, F.Bahçe’den dışlandığını internette öğrendi, Başakşehir’e geldi, şu anda hem F.Bahçe’de, hem de Milli Takım’da. Üstelik 39 yaşında! Mert Günok, Trabzon’da kurtardığı penaltı ile 2011 şampiyonluğuna katkı veren kaleci. Sözleşmesi yenilenmeyince Başakşehir’e geldi. Şimdi Milli Takım’da. Arda Turan, Barcelona’dan adeta dışlandı. Yaşadığı ve yarattığı olaylardan sonra Başakşehir’e geldi. Yaralarını sarıyor. Skrtel, F.Bahçe’den gönderildi. Şimdi özlenen stoper durumunda. Caiçara, Mahmut, İrfan Can Kahveci, Epureanu, ille de Visca! Başakşehir’de kariyer zirvelerine çıktılar. Demba Ba ve Robinho da farklı sorunlarıyla uğraşırken Başakşehir’e sığındılar. En gösterişsiz örnek: Uğur Uçar. Konya’daki maçta buza çarptı, diz kapağı kırıldı. Galatasaray’daki pozisyonunu kaybetti. Şimdi Başakşehir’in kadrosunda.
Semih Şentürk, Mustafa Pektemek, Kerim Frei, Gökhan İnler hep Başakşehir’de yeniden hayat bulan oyuncular. O yüzden siyaseti filan bir yana bırakıp bu sportif ve sosyal örneği konuşalım. Türkiye’de böyle başka bir kulüp var mı? Elinize aklınıza, yüreğinize sağlık Göksel Gümüşdağ.

Haberin Devamı

MECNUN OTYAKMAZ VE RIZA ÇALIMBAY

Türk futbolunda emeğin ve adanmışlığın sembolü. Beşiktaş’ta 494, Milli Takım’da 47 maç oynadı... Geçen hafta antrenörlükte 500. maçını yönetti. Çalıştırdığı takımlardan bir Süper Lig oluşturulabilir. Boştaki hocaya yer açmak için başarının tam da ortasında taraftarla bütünleşmiyor denilerek gönderildi. Sivasspor’un liderliği, Mecnun Otyakmaz gibi demini almış akıllı bir başkanla oyunculuğundan sonra hocalığında da emek örneği olmuş teknik direktörün işbirliğine dayanıyor. Alkışlanası bir örnek!

SELAM SANA ŞADAN

Mitolog, şair, yazar, gazeteci, turist rehberi ve akademisyen, ille de FENERBAHÇELİ 60 yıllık dostum Prof.Dr. Şadan Gökovalı’nın adı İzmir Alsancak’ta evinin bulunduğu sokağa verildi. Konak Belediye Başkanı Abdül Batur’a teşekkürler. Ah, o sokakta ben de olsaydım!