Süper Lig’de derbilerin önemini zaman zaman unuttuk. Bazı hocalar, aslında 50 yıl önceki eskimiş sözleriyle hatırlanır. Brezilya’nın 1958 Dünya Kupası’nı kazanan kadrosundaki yıldızlardan Valdir Pereira Didi, 1974 ve 1975’de, Fenerbahçe tarihinde ilk kez, iki şampiyonluğu peş peşe kazanarak adeta putları (!) devirmişti. Fenerbahçe-Galatasaray rekabetinin derbi tanımıyla çok farklı, olağanüstü anlam taşımadığını anlatır, fikstürde sıradan maçlardan biri olduğunu söylerdi. Takımı kampa bile almazdı. Oysa derbilerden önce takımın kamp haberleri ve hazırlıklar, taraftarların ve basının “olağanüstü” ilgisiyle karşılanırdı. Brezilyalı teknik direktör, bu duruma gülerek bakar, “Derbilerde daha çok puan mı veriliyor?” diye dalgasını geçerdi.
Galatasaray’ın son şampiyonluklarında “boğazın karşı yakasında” geride kalan Fenerbahçe maçları önem kazandı. Beşiktaş (1-1) ve Trabzonspor (0-0) Süper Lig lideriyle deplasmanda berabere kalarak Cim - Bom’un yoluna taş koydular. Fenerbahçe
Sergen Yalçın’la konuştum. Böylesine loş ve karanlık günlerde aradıklarınız genellikle telefona bile bakmaz. Konuşmaktan, yüzleşmekten kaçınırlar. Sergen öyle yapmadı. Telefonu açtım, “Merhaba Attila abi, nasılsın?” dedi.
“Bizim nasıl olduğumuz önemli değil, asıl sen nasılsın? Söyle bakalım, toparlayabildiniz mi?”
Beşiktaş’ın yaşayan efsanesi, eşsiz kaptanı ve şampiyonluk apoleti takmış başarılı hocası, çok rahat ve gerçekçi bir durum raporu verdi:
“Evet, su bardağına tekme atmam yanlıştı. Hiç hoş değildi. Bunu biliyorum. Ne zamandır üzerimizde bir kontrol kaybı var. Kontrolü kaybedince hatalar yapıyorsunuz. Ne zamandır psikolojimiz pek sağlıklı değil. Sıkıntılar ve baskı altında mücadele ediyoruz. Kurgumuz güzel, planımız güzel ama yine de bireysel hatalardan uzaklaşamıyoruz.”
Peki nasıl aşacaklar bu süreci?
“Vallahi çalışıyoruz. Yine her zorluğu aşar, başarı adına her şeyi yaparız. Yalnız, kötü niyetli insanlar da var. Sonuçlar gelmeyince ortamı bozuyorlar. Şu malum maçta bazı oyuncularımızın
Uysallık akıllının, öfke akılsızın gücüdür...” Maç bittiğinde açık kaynaklara başvurup öfke ve sükunetle ilgili sözlere daldım, bulduğum sözler yukarıdakiydi.
Hayır, Beşiktaş Kaptanı Orkun Kökçü’nün Alvarez’in bacağına kontrolsüz girişinden söz etmiyorum. Her maçta her oyuncunun başına gelebilecek, sıkça görülen olaydır. Geçmiş olsun.
Buradaki öfke Sergen Yalçın’ın, akıl dışı davranışını güç olarak sahaya yansıtmasıdır. Elbette hiçbir şekilde hoş görülemeyecek, affedilemeyecek sahadaki kaptanın kaybından daha da katmerli biçimde gemi kaptanının öfkeden kayalara tırmanıp tekneyi batırmasıdır.
Sergen Yalçın varsın biraz da bana öfkelensin… Ama sık sık hakeme hareket çekmek, saha içine girip önüne gelen şeye tekme sallamak sorumluluk değildir. Beşiktaş Teknik Direktörü’nün sorumsuzluğu, ciddiyeti ve tepeden bakıcı halleriyle hakem fırçalamayı, önüne gelene hesapsız ileri-geri laf atmayı bırakması, işine yoğunlaşması
The Special One… Geçen yıl Fenerbahçe’ye büyük gürültülerle gelen Jose Mourinho’nun başarısını ve karizmasını özetleyen, “(Çok) Özel Biri”...
Jose Mourinho, futbol oynamadan, antrenör babasını izleyerek, ünlü hocalara İngilizce tercümanlığı yaparak antrenörlüğü seçti. Zor sınavlardan geçti ve kendi kozasını inanılmaz başarılarla ördü. 2 Şampiyonlar Ligi, 2 UEFA Kupası ve UEFA Avrupa Ligi, 1 Konferans Ligi’nin yanı sıra İngiltere (3), İspanya (1), İtalya (2) lig şampiyonlukları, İngiltere, İspanya, İtalya Kupası, İtalya Süper Kupası ve İspanya Süper Kupası ile İngiltere Lig Kupası ve İngiltere Süper Kupası (2). Kıskanılacak kadar zengin ve başarılı bir kariyer…
Bir de madalyonun öteki yüzü var. Mourinho’nun çöküşü beklenmedik biçimde hızlı oldu. Büyük umutlarla görev aldığı kulüplerden kovulma süreci başladı... Fenerbahçe, Mourinho belgeselinin (!) “hayal kırıklıkları ve yolları ayırma” bölümünde yer
Beşiktaş’ı hiç de Beşiktaş olamadığı bir maçta izledik. Elindeki bütün avantajları yitirdi, maçı korner atmadan bitirdi. Antrenmanlarda oluşturulmuş güzel hücum pozisyonlarının bir türlü planlandığı gibi bitmediğini de gördük.
Yazık... Hem de çok yazık. Sergen Yalçın önce “Yolumuz çok uzun, işimiz çok zor” mesajını verdi. Daha sonra “İçimiz acıyarak, canımız yanarak mücadele edeceğiz” sözleriyle mesajını tamamladı. Sergen hocanın bu mesajları en önce tribündeki cefalı taraftarın yaşamına girdi. Ama Beşiktaş şu kötü maçtan kazanarak çıkmayı beceremedi. Peki, kazansaydı bu haklı bir galibiyet mi olurdu? Bilmiyorum...
Beşiktaş’ın kaçıncı sınıf olduğunu ölçemediğim bir santforu var. Önüne gelen topa yeterli refleks ya da tepkiyi gösteremiyor. Öyle olsa her maç içinde ikişer golü olurdu. İşin acıklı yanı; penaltı atmayı da bilmiyor. Önce çok gülerek karşıladığım yaygın duraklamayla kalecinin dengesini bozma gayreti, sonra topu kalecinin
Hızlı başladı, hızlı oynadı, hızlı bitirdi... Bodo Glimt gibi kuzey ikliminin inatçı temsilcisini çok etkili ve akıllı bir oyunla devirdi Galatasaray. Alıştığımız Süper Lig oyunlarına benzemiyordu. Ne geçiş oyununa girdi, ne de Bodo’nun geçişlerine izin verdi. Galatasaray’ın yaptığı daha kolay anlaşılır, basit bir şeydi...
Bodo’nun enerji tüplerine karşı dokuz oyuncuyla savunmaya geçti. Basit bir savunma anlayışı değildi bu. Atletik bir çabuklukla, tilki duyarlılığıyla, aklın sükunetiyle 9 oyuncu kendi yarı sahalarında Bodo’yu bekleyerek, ikili mücadelelere girerek, kurdukları baskıyla gol fırsatlarını çabucak sağlayarak, akıl oyunlarını sergiledi Cim-Bom...
Dünkü oyun baştan sona bir Okan Buruk resitaliydi. Genç yaşta şampiyonluk gösterilerini derinlik ve renk kazandıran, heyecan katan hoca dünkü Şampiyonlar Ligi maçını da sabır ve sükunet ile kazandı. Elbette bu kazançta Galatasaray’ın oynayan tüm oyuncularını da kutlamalıyız.
Milli arada Nijerya’ya gidip Benin’e karşı forma giyen ve golleriyle muhteşem bir
Bugünkü köşemiz sahip olduğumuz en başarılı “Kahraman Hoca”ya ait. Onun adı Okan Buruk... Futbolda hangi görevi üstendiyse bir yıldız gibi parladı ve parlamaya devam ediyor. Galatasaray ve sonrasında İnter’deki oyunculuk kariyeri gurur duyulacak, örnek alınacak başarılarla dolu. Trabzonsporlu Soner’le girdiği ikili mücadelede ayağı kırılınca hepimiz çok üzülmüş, kariyerinin bitmesinden korkmuştuk. Ne var ki Okan Buruk doktorların verdiği süreyi daha da kısaltarak takımına dönmüş özel çalışmalarıyla eski performansını yakalamıştı.
Okan Buruk’un yaşamı her yanıyla kitap olacak zenginliktedir. Öyküleri anlatmakla bitmez. Hemen hocalık kariyerine bakarsak burada da zenginlikler var. Büyük ustalarının zaman zaman ihmal ettiği iletişim Okan hocada üstün bir beceri olarak dikkati çekiyor. Ünlü oyuncu Vedat Muriç Çaykur Rizespor anılarında ondan söz ederken “3. kaleci ile bile ilgilenirdi” diyor, “Onda muhteşem bir direnç vardı. Genç jenerasyona büyük bir enerjiyle destek
Trabzonspor-Gaziantep FK maçında faul atışından sonra geri dönüp topun yerini yeniden belirleyen ve bu nedenle ev sahibi takımın hücum pozisyonunu bozan FİFA kokartlı hakem Arda Kardeşler, anımsarsanız, en başta TFF Başkanı Sayın İbrahim Hacıosmanoğlu’nun tepkisini çekmişti. Öyle böyle değil çok sert, itici, doğrudan en ağır cezaya hükmeden sözlerdi ağzından çıkan.
“-Böylesini hiç görmemiştim.. Planlı bir eylem bu. Gereğini yapacağız.”
Bu şiddetli açıklamadan sonra kamuoyunda heyecanlı bir bekleyiş başladı. Arda Kardeşler’in hakemlik kariyerinin sonlandırılacağı anlatılıyordu. Hatta TFF Başkanı’nın Arda Kardeşler’den istifasını istediği, ancak talebinin kabul görmediği de anlatılanlar arasındaydı.
Sayın Başkan, geçen hafta TRT’de yayınlanan konuşmasında asıl muhatabının MHK Başkanı olduğunu söyledi. Bir işlem yapılacaksa, kurumsal olarak MHK karar sahibiydi. Nihayet doğru bir değerlendirme… Derken, PFDK, izinsiz televizyon programına katılıp konuştuğu için Kardeşler’e 15 gün hak mahrumiyeti cezası verdi.
Bu ceza,