Kulüpler Dünya Kupası, FİFA’nın son fiyakalı organizasyonu olarak Amerika’da devam ediyor. Sizi bilmem ama, maç saatlerindeki farklılıklar ortalama futbol izleyicilerinin ilgisini dağıtıyor. Öte yandan kulüp temsilcileri ve antrenörlerin, maçlar dışında futbol anlayışları, dünyanın farklı kıtalarında ve ülkelerinde futbolun gelişimi konusundaki görüşlerini ve tartışmalarını da merak ediyoruz ama, bu yıl sadece tabelalar ve skorlar öne çıkmış durumda. Bazı maçlarda 10 gole kadar yükselen güç gösterisine karşılık bazılarında seçme sporcu ve hocaların takımları 0-0’a takılıp kalırken şaşkınlıktan kendinizi alamıyorsunuz.
Başka gariplikler de var. Örnek: La Liga’nın bu yılki şampiyonu Barcelona, Kulüpler Dünya Kupası’nda yok… Böylece Dünya futbolunun en genç yıldızı 18’lik Lamin Yamal’ı seyretme şansından da yoksun kalıyorsunuz. Peki niye yoklar? FİFA ve UEFA’nın belirlediği kriterlere göre kıtasal organizasyonlarda belli bir başarı çizgisini yakalayamayan takımlar, Kulüpler
Futbolda çılgın bir yaz yaşıyoruz. FIFA’nın yıllardır üstünde çalıştığı Kulüpler Dünya Kupası nihayet Amerika’da başladı. 1 kupa ve 32 takım... Dünyanın dört bir yanından koşup da gelen ekipler 21 milyar dolarlık büyük organizasyonda paylarına düşecek 1 milyar doları kapmak ve keyiflerince paylaşmak için top kovalıyorlar.
Umuma açık bir düğün gibi zengin de var, yoksul da. İşte o nedenle Avrupa’nın en dişli takımlarından Bayern Münih, Yeni Zelanda ekibi Auckland’ı 10-0 yenebiliyor. Dengesiz, tatsız, bir kupa için, yılda ortalama 60 maçın yorgunluğunu taşıyan Avrupalı futbolcular tam da şampiyonluk sefasını sürerek ya da hayal kırıklığının baskısından kurtulabilmek için tatil yapmak, dinlenmek zorunda iken şimdi ekstradan yeni bir eziyet çekiyorlar. Hepsi de profesyonel olduklarından fazladan paraya itiraz edemiyorlar. İnsan haklarından yararlanamayan, vazgeçen bir sporcu grubu.
Bütün bu dengesiz ve ekstra yorgunluğun üzerine bir de her şeyi paraya çeviren Amerikan kültürü ya da kapitalist
Fenerbahçe ve Beşiktaş divan kurullarında iki başkanın yadırgadığım konuşma örneklerini sunayım…
Fenerbahçe Başkanı Ali Koç, Divan Kurulu’nda yaptığı son konuşmada, maçlarda “istifa” diye bağırıp şimdi de Eylül’den önce kongre için imza toplayanları anlatıyor: “Biz sağlam duruyoruz. Biz bu vefasız, yeri geldiğinde aşağılıkça, ciğeri beş para etmez insanlar tarafından yapılan saldırılar karşısında niye dik duruyoruz, biliyor musunuz? Camiamızda bu kapıyı açarsak hiçbir zaman kapatamayız. Bizden sonra gelecek başkanlar da bu durumla karşı karşıya kalabilir.”
Ne zaman toplanırsa toplansın, kongrede tüm üyelere gerektiği gibi “Sayın üyeler, değerli genel kurul” diye hitap etmeyecek mi? Eh yani, Başkan “aşağılaştıkça” “ciğeri beş para etmez” insanları salona almayacak mısınız?
Beşiktaş Divan Kurulu Başkanı Tevfik Yamantürk de ölçüyü kaçıranlardan… Görevden ayrılan bir başkan için eleştirilerini yaparken “Hırsız herif” diye hitap etmesi yakıştı mı? Neyse
Süper Lig’imiz, çok farklı bir sezonu geride bıraktı. Galatasaray’ın 25. şampiyonluğu ile beşinci yıldızı ve Türkiye Kupası’nı kazanarak başarısını taçlandırması, Fenerbahçe’nin Mourinho’lu kadrosuyla yarattığı hayal kırıklığının ötesinde Samsunspor-Beşiktaş arasındaki üçüncülük mücadelesi, alt sıralardaki kurtuluş mücadelesi unutulmaz maçlara sahne oldu. Büyük mücadeleyi sergileyen aktörlerin önündeki kahramanlar da teknik direktörlerdi. Futbolumuz, çok genç ve yeni hocalarla farklı bir gelişim sürecine girdi.
Dahası da var… Yerli yabancı ayrımı yapmadan gördük ki hemen her biri önemli gelişmeler sergiliyor. Hele bazı hocalarımız, kariyerlerinin tırmanma sürecini imzaladı. Yeni oyuncular, yeni taktikler, oyun planlamaları ile göz doldurdular. Geleceğe dönük maçlar için kalite mesajları verdiler.
Türkiye Futbol Federasyonu’nda yıllarca “Futbol Gelişim Direktörü” olarak görev yapan Oğuz Çetin, antrenörlerimizdeki
Böyle günleri doğru değerlendirmeli. Hayata sporun penceresinden bakarsak… Galatasaray’ın 5. yıldızla kutladığı 25. şampiyonluk, spor tarihimize geçecek çok büyük bir başarıdır. Dahası, Galatasaray Spor Kulübü, kendi yuvasından yetiştirdiği efsane hoca Fatih Terim’den sonra Okan Buruk’la da “çağ atlayan” yürüyüşüne devam etmiştir.. Galatasaray’ın en az beşinci yıldız kadar değerli kazancı Okan Buruk’tur.. İlki Başakşehir’deydi. Galatasaray’da kazandığı üst üste 3 şampiyonlukla, Okan Hoca Fatih Terim’den sonra büyük hedefe yöneltmiştir. Buruk’u tanıdığım kadarıyla söyleyeyim: Asıl hedefinde Terim’in mucizeleri var. Sezon biterken Avrupa’da başarı yolunu finale kadar uzatmak istiyor. Hayal mi? Evet.. Ama bir gün gelir hayat, hayalden hakikate akabilir.
Tıpkı Liverpool gibi.. Yürü be hoca… Yalnız kalmayacağını biliyorsun.
Cumartesi, pazar ve pazartesi akşamları İstanbul Boğazı’nın iki yakasında sevinç, coşku ve öfke bir arada yaşandı. Galatasaraylılar,
Hiç rahat durmuyor. Saha içinde bekleneni vermiş değil. En azından bu hayal kırıklığının yanına hüznü ve sessizliği koyup kulübünde ve taraftarlar nezdinde saygıdeğer bir kimlik sergileyebilirdi. Olmadı.
Çok Özel Biri, Fenerbahçe futbol takımını çalıştırmakta, hazırlamakta, oynatmakta adına ve tecrübesine uygun sonuçlar sağlayabilirdi. O da olmadı. Derbilerde de güler yüzlü, sevinç yaratacak başarıyı gösterdi mi? Hayır. Uğradığı yenilgilerden sonra davranış bozuklukları gösterdi.
Jose Mario dos Santos Mourinho Felix... Futbol dünyasında şok yaratan başarılarının sonrasında, günümüzde insanları hayal kırıklığına uğratan, üzen ve kızdıran inanılmaz yanlışlar sergiliyor.
Kariyerinin Türkiye bölümünde Fenerbahçe Teknik Direktörü olarak “tuhaflıklarıyla” hatırlanacak.
Dr. Taner Karaman’ın Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne sunduğu makalesine bakalım: Buruk’un burnunu sıkma: (BBC News 2025)“Galatasaray’ın Fenerbahçe’yi mağlup ettiği derbi
Sezon bitmeden muhteşem maceranın sonunu gördük: Galatasaray 25. kez Süper Lig şampiyonu oldu.
Futbolumuzdaki sürdürülebilir gelişmenin örneği, milyonlarca taraftarın yüreği… Yönetim aklının devreye girdiği, en iyileri bir araya toplayarak en değerli takımı oluşturmayı başardığı bir maceranın “yalnız” kahramanıydı Galatasaray.
Dursun Özbek gibi bir başkanla, şampiyonluğun ne demek olduğunu Galatasaray formasını giyerken öğrenen ve ezberleyen Okan Buruk gibi bir teknik direktör bu şampiyonluğun baş rolündeki kahramanlardır. Futbolcuları da unutmadan, Muslera’dan Barış Alper’e, Yunus’tan Osimhen’e hepsini ayağa kalkarak saygı ile alkışlamalıyız…
Penta ön eki “beş, beşinci” gibi sözcüklerin anlamını ifade ediyor. Galatasaray dünkü kutlamalarda “penta”larla coşkunun zirvesine yükseldi. Beş köşeli beş yıldızı armasına işlerken 25. kez şampiyonluğu yazdı tarih sayfalarına.
Sadece sportif başarı değil bu… En iyi futbolcuları bir araya getirerek ülkenin en değerli takımını oluşturdular. Osimhen gibi bir
Anglosakson medyası hem futbolculuğunda, hem de teknik direktör olarak Manchester United’ın sorumluluğunu taşırken, aldığı çarpıcı sonuçlar nedeniyle O’na, “Bebek Yüzlü Katil” tanımlamasını uygun görmüştü. 1999 Şampiyonlar Ligi finalinde Ole’nin Bayern Münih’e attığı galibiyet golü, United tarihinde parlak bir sayfanın açılmasına neden olmuştu. Sir Alex Ferguson’un üst üste üçüncü şampiyonlukla efsane kahramanı olmasında elbet O’nun da rolü vardı. Bence O, cinayet işleyen katil değil, “Melek Yüzlü Savaşçı” tanımlamasına daha da uygun.
Solskjaer çok iyi bir sporcu... Futbolcu ve yönetici olarak örnek “spor adamı” unvanıyla da gösterilebilir. Beşiktaş’a gelmeden önce bir dönem Arsene Wenger’in yaptığı gibi UEFA’nın kadrolarında “futbol analisti” olarak çalıştı.
Ole Gunnar Solskjaer’i doksanlı yılların başlarında Beşiktaş’la üç kez üst üste şampiyonluk kazanan Gordon Milne’e benzetiyorum. Her