Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Olay buz dağının görünen yüzü.
Suyun altında kalan bölüm ise tam bir muamma.
Futbol Federasyonu’nun geçen sezon oynanan İstanbulspor-Gaziantep Büyükşehir Belediyespor maçı öncesi yapılan ihbarı değerlendirerek geldiği nokta, net bir şekilde şunu anlatıyor;
Türkiye’de çatır çatır bahis şikesi yapılıyor!
Özellikle alt liglerde bu işi rant kapısı haline getiren bir futbolcu-menajer grubu var ve oyunu kendi çıkarları için çekinmeden kirletmeye devam ediyorlar...
Öncelikle şunu söyleyelim;
Şikeyi ortaya çıkarmak ve sorumlularını cezalandırmak sanıldığı kadar kolay değil.
Mesleğin namusunu korumaya çalışan, yanı başında yaşanan ahlaksızlığa kayıtsız kalmayan kişiler azaldıkça, bu çirkinliğin önünü almak zorlaşıyor.
Bunlara bir de henüz ciddi yaptırımlar uygulanmadığı gerçeği eklenince, çanta dolusu dolarlar birilerini haksız biçimde zengin etmeye devam ediyor.
Konu resmiyete döküldüğü için isimleri kullanılmakta sakınca yok.
Anımsayın.
2005 yılında Gökdeniz Karadeniz’in başrolünü oynadığı şike ve bahis skandalında bir futbolcu dikkat çekiyordu;
Ali Şen Kandil...
Bugün aynı kişi yine bir bahis şikesi nedeniyle Disiplin Kurulu’na sevk edildi.
Gerekçesi “müsabaka sonucunu etkilemek...”
Daha açık bir dille maç sonucu üzerine bahis oynamak.
Bir başka takım oyuncusu ya da kendi takım arkadaşı aracılığı ile oyunu manipüle etmek...
Üç yıl sonra Ali Şen Kandil’in benzer bir olayla gündeme gelmesi rastlantı olabilir mi?
Kesinlikle hayır!
Şike Tahkik ve Hukuk kurulları raporlarına göre suç kanıtlandı, cezai işlem yapılması istendi.
Olayın en dikkat çekici yanı ise bahis şikesi olayında bir menajerin yer alması.
Bu ciddi bir gelişme.
Federasyon, mevcut talimat ve yasalara göre lisanssız menajer Metin Korkmaz hakkında işlem yapamadığı için savcılığa suç duyurusunda bulundu.
Bir futbolcu menajerinin bahis şikesiyle anılması, insanın aklına şu soruyu getiriyor:
“Olay bu kadar organize ve çapı düşünemeyeceğimiz kadar geniş mi?”
Bence öyle!
Bitmedi...
İşin içinde henüz kanıtlanamasa da, Türk futbolunun yakından tanıdığı bir isim daha var...
Ünlü eski bir futbolcunun icraatleri kapalı kapılar ardında konuşuluyor.
Federasyon bu şahsı yakın takibe almış durumda!
Bombası ya patlar ya da son olayın ortaya çıkmasından sonra köşesine çekilir, uygun ortamı kollar!
Zaman içinde yaşayacak ve paylaşacağız!
Unutmadan...
Sezon öncesi İddaa’da yer alacak hazırlık maçları ve turnuvalara dikkat!
* * * 
Konu ettiğimiz bahis şikesi bir Süper Lig maçında yaşanmış olsaydı, bugün ülkenin spor gündemi değişir, medyamız olayı didik didik eder, en mahrem dehlizlerini araştırmaya koyulurdu.
Federasyon başladığı işi yarım bırakmamalı.
Ucunun nereye varacağını düşünmeden takipçisi olmalı.
Hasan Doğan, başkan vekilliği yaptığı dönemde patlak veren “şike skandalında” hatalarıyla sevaplarıyla deneyim kazandı.
Keza yanı başındaki güvendiği yöneticiler de...
“Temiz futbol” felsefesini savunanların en önemli görevlerinden biri, insanların emeğini ve parasını çalarak yol almaya çalışan ahlaksızlar grubunu deşifre etmektir.
Ben bu kez umutluyum.
Belki de öyle
olmak istiyorum.

Bir değil, 5 milyon dolar alsın

Bu işin peşini bırakmayın
Sevgili Mahmut Özgener, Fatih Terim’in milli takımın başında kalması için her türlü fedakârlığı yapmaya hazır olduklarını söylediğinde, “Ne gibi?” diye sormuştum.
“Maddi manevi ne gerekiyorsa yapacağız” demişti.
Ve eklemişti;
“Aman yanlış anlaşılmasın. Fatih hoca adam gibi adam. Parayla pulla işi olmaz. Şimdi Terim para için kalıyor derler, hepimiz çok üzülürüz...”
Futbol Federasyonu başkan vekili olarak Mahmut’un endişesini anlamaya çalıştım.
Haklıydı...
Ben “Terimci” değilim.
Ay-yıldızlı ekibin geleceği açısından Terim’in kalması gerektiğine inananlardanım.
Maaş konusuna gelince;
Çok kez söyledim.
Bu gereksiz bir tartışma.
Ancak Fatih Terim, bir Aragones, bir Löw, bir Hiddink, hatta bir Ertuğrul Sağlam’ın gerisinde olmamalı!
Terim’in yerine geçecek yabancı bir çalıştırıcıyı 3 milyon eurodan az paraya getiremeyeceğinize göre.
Bırakalım artık sakil maaş tartışmalarını...
Bırakalım da, insanlar futbol için kafa yorsun, proje üretsin, enerjilerini çözüm bekleyen sorunlara harcasın.

Kalk gidelim dedim!
Bugünlerde herkes gitmek istiyor.
Küçük bir sahil kasabasına, bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...
Hayatından memnun olan yok.
Kiminle konuşsan aynı şey;
Her şeyi bırakıp gitme isteği.
Öyle “yanına almak istediğin üç şey filan yok.”
Bir kendisi.
Bu yeter zaten.
Her şeyi, herkesi götürdün demektir.
Keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
Ama olmuyor.
Yani her şeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor.
Bir yanımız “Kalk gidelim”, öbür yanımız “Otur” diyor.
“Otur” diyen kazanıyor.
O yan kalabalık zira.
İş, güç, sorumluluk, çoluk, çocuk, aile, güvende olma duygusu...
En kötüsü alışkanlık.
Kuş olup uçmak varken, ağaç olup kök salıyoruz.
“Sırtında yumurta küfesi olmak” diye bir deyim vardır;
Evet, sırtımızda yumurta küfesi var.
Hepimizin kendi imalatı küfeler.
Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.
Ölüm var zira, ölüme inat tutunmak lazım.
İnadına kök salmak lazım.
Bari ufak kaçışlar yapabilsek.
Bütçe, zaman keyif denk olsa.
Gün içinde mesela.
Küçücük gitmeler yapabilsek.
Ne mümkün.
Sabah 9, akşam 18.
Sonra başka mecburiyetler, sıkışıp kaldık.
Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli bu kadar ağır olmamalı.
Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karşılığı bir ömür yani!
Ne saçma...
Ben her bahar aşık olmam ama, her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç...
Ama olsun;
İstemek de güzel...
* * *
Can Yücel’in ruhu şad olsun.
İşi gücü bırakıp gittim ben.
Birkaç günlüğüne de olsa yumurta küfesini indirdim sırtımdan.
Cennet koyda, Ekincik’teyim.
Sevgili Mehmet ağabeyin, emektar Tahsin’in, sevimli otelimizin işletmecisi Emrah’ın, masmavi suların, deniz kaplumbağalarının, çam ağaçlarının, “Günebakan” çiçeklerinin yanı başındayım.
İçimden bir ses “Kalk gidelim” dedi...
Hayır diyemedim, gittim! 

Bıktım Avcı hikayelerinden
Önümüzdeki sezon Futbol Federasyonu temsilciler kadrosu yenilenecek.
Adaylar için bugün Ankara’da kurs başlıyor.
Ancak aralarında iki isim var ki, kafa karıştırıyor.
Bunlar listenin 4. sırasındaki Arslan Kalkavan ile 113. sıradaki Yağmur Akkoyunlu.
Kim mi bu şahıslar?
Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu öğretim görevlileri.
Rastlantı bu ya, ikisi de MHK Genel Sekreteri Osman Avcı’nın oğlunun okuduğu okulda hoca!
Kalkavan müdür, Akkoyunlu ise aynı okulda görevli.
Sanırım beyler federasyon temsilcisi olma fikrini rüyalarında gördüler.
Sayın Hasan Doğan, sayın Kemal Dinçer...
Mevki makam kullananları çok gördük de...
Lütfen artık insanların enayi yerine konmasına göz yummayın.
Ben bıktım Avcı hikayeleri yazmaktan.
Siz dinlemekten bıkmadınız mı?