Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Halter, dünyada esamesi okunmayan bir spor dalı haline geldi. Oysa on sene öncesine kadar olimpiyatların en gözde branşı, dünya şampiyonalarının heyecanı idi.
Türkiye açısından da çok önemliydi. Naim Süleymanoğlu'nun dönemin Bulgar zulmünden kaçıp ülkemize gelmesi büyük yankı uyandırmış, ardından çok değerli sporcuların ay-yıldızlı formayı giymesine vesile olmuştu. Bunlardan biri de Halil Mutlu idi.
Gazetecilik yaşamımın en keyifli, en gururlu dönemlerinde halter milli takımımız ile uluslararası müsabakalarda kazandığımız başarılar yazılıdır.
Niye anlattım bunları? Uluslararası Olimpiyat Komitesi 2028 olimpiyatından itibaren halteri organizasyon dışında bırakacak. Lakin ne Naim, ne Halil, ne de onlarla aynı podyumda toz yutan, rekabet eden diğer ülke sporcuları unutulacak.
Hangisi tarihe geçer?
Yazının başlığı "fotoğrafların öyküsü." İlkine tanıklık ettim. Türk halterinin unutulmaz başkanı Arif Nusret Say'ın adının verildiği ve yüzlerce anı barındıran
milli takım salonu idi. 2000 Sidney olimpiyatı öncesi iki sporcumuzla röportaj yapmak için Ankara'ya gelen İngiliz gazeteci Jason Bell'in objektifinden çıkmıştı o kare. Şampiyonlar satranç oynuyordu. Sonrasında binlerce kere paylaşıldı, "unutulmazlar" arasına girdi.
Katar'daki Dünya Kupası öncesi bir reklam çalışmasında "hangisi en büyük" diye Ronaldo ve Messi'nin satranç masası başında çekilmiş (mizansen) bir fotosu servis edildi. 22 yıl sonra kimin aklına geldi ise yaratıcılığına hayranım!
Gaddar futbol sektöründe her şey mübah. Onlar, servetleri ve şöhretleri ile maça gidecek para bulamayan insanların idolü. Öte yandan iki yıldızı limon gibi sıkarken "acaba kaç damla daha kazanabiliriz" diye hesap eden vahşi kapitalist düzenin de piyonları. Satranç tahtası ise akıllıca kurgulanmış dekor.
6 olimpiyat şampiyonluğu
Unutmuyorum; halterin efsanesi Naim Süleymanoğlu hafızalardan asla silinmeyecek anı şöyle yorumlamıştı; "O karede 6 olimpiyat ve 13 dünya şampiyonluğu var."
İki fotoğraf arasındaki fark benim için şudur; Biri karşılıksız ve çıkarsız Türk sporuna hizmet eden iki şampiyonun birlikte katıldıkları son olimpayat öncesi geride bıraktıkları başarı öyküsü.
Öteki, acımasız bir rekabet ve yıllar sonra arşive kaldırılacak reklam tabelası.
Her zaman ilki kıymetli olacaktır benim için. Işıklarda uyu Naim, sağlıcakla kal Halil kardeşim.
Sizin tonlarca ağırlığın altına girerken kazandığınız başarılar, elbette bir fotoğraf karesine sığmayacak kadar büyük ve yücedir.

Haberin Devamı

Zihinleri kim temizleyecek?
Her daim tarihe not bırakan fotoğraflardan devam edeyim. Dünya Kupası'nda Japon taraftarın maçtan sonra kendilerine ayırılan tribünlerdeki çöpleri temizlemesi Katarlıları çok şaşırtmıştı. Oysa görev, günde on dolara uzak doğudan ithal edilen "hizmetkarların" işi idi. Nereden bilebilirlerdi ki parayla satın alınamayacak değerlerin bir ulusun karakteri olduğunu?
Buradaki ikinci kare Türkiye'den. İstanbul'un nadir kalan ormanları içindeki piknik alanından. İnsanlar gelmiş, mangal yapmış, yemiş, içmiş ve arkalarında bu pisliği bırakıp gitmiş. Kimse alınmasın ülkenin her yerinde rastlıyoruz aynı çirkin manzaralara.
Şaşırıyor muyuz? Hayır. Nasıl olsa doğanın kirletilmesine duyarsız kalmayan birileri geliyor ve temizliyor.
Ya zihinlerdeki kirliliği nasıl temizleyeceğiz?..

Haberin Devamı

Atatürk ve Cumhuriyet
1907 Fenerbahçe Derneği, sarı-lacivertli kulübün mabedine "Atatürk" adı verilmesini teklif etmiş. Başkan Ali Koç olumlu bulmuş ve taraftarın görüşüne sunmuş. Ülkemizde yıkılan ve duvarlarında "Atatürk" yazan statların yerine "arenalar" inşa edilirken, anlamlı geldi bana, alkışlıyorum.
Lakin; Şükrü Saraçoğlu ile sponsor isimlerine makul bir formül bulunması şart. Özellikle Saraçoğlu konusu çok hassas. Bir de bu tarz girişimlerin sadece yönetim kurulu kararı ile alınamayacağını anımsatmak isterim.
Yeri gelmişken, benim de Türkiye Futbol Federasyonu'na önerim var. Gelecek yıl süper ligin adı "Cumhuriyet sezonu" olsun. Cumhuriyeti'mizin yüzüncü yılını yaşarken, "sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim" diyen ulu önderi de anmış olmaz mıyız?
Ne dersiniz sayın Mehmet Büyükekşi?..