Süper Lig 'Sözüm bizim hocalara: Değişin, gelişin!'

'Sözüm bizim hocalara: Değişin, gelişin!'

15.01.2020 - 08:00 | Son Güncellenme:

Kalite parayla satın alınır ama hızlı futbolda mı parayla? Yabancı hocaların takımları uçarak oynarken biz niye yürüyerek oynuyoruz? Niye gençleri parlatmıyorsunuz? Avrupa’da düşük bütçeli takımlara elenirken hiç mi günahınız, yanlışınız, eksiğiniz yok? Türk futbolunun gelişimi için sadece TFF’yi, kulüp başkanlarını, medyayı yeniden dizayn etmek yetmez. Önce “yerli hocalar” kendilerini yenileyecek, geliştirecek. Sadece “koltuklarını korumayı” değil, Türk futboluna hizmet etmeyi de görev bilecekler.

Sözüm bizim hocalara: Değişin, gelişin

ŞANSAL BÜYÜKA İLE DOBRA DOBRA

Haberin Devamı

Gündemde kavga, gürültü, patırtı var ama ben bir başka yerden, Türk futbolunun gelişimi için “çok temel” bir konudan başlayayım. Hafta sonu Tottenham-Liverpool maçını izleyince Türk futbolu adına umutlarım, hayallerim, heveslerim yerle bir oldu. Aklıma takıldı; Süper Lig’de çok uzun yıllardır ciddi bir “Yerli hoca” ağırlığı var. Bu sezon iki takım dışında takımlarımızı bizim hocalar çalıştırıyor. Şimdi bizim hocalara sormanın zamanıdır.
1 Kalite parayla satın alınıyor. Bizde böyle bir para olmadığına göre Tottenham, Liverpool gibi kadrolar kurmamız mümkün değil... Ama “hızlı futbol-tempolu oyun” için para mı lazım? Biz niye hızlı oynayamıyoruz, bizim takımlarımız neden “tempo” yapamıyor?
2 Gelişmiş, çağdaş, tamamen bilimselliğe dayalı antrenman yöntemlerinin neresindeyiz? Bizim antrenman yöntemlerimizle, yabancı hocaların antrenman sistemleri arasında nasıl bir fark, nasıl bir uçurum var ki, onlar uçarak oynuyor, biz yürüyerek...
3 Teknik direktörlerimizin yardımcı ekipleri ne kadar donanımlı(!) Bu ekipler kendilerini ne kadar yeniliyorlar? Hocalar yoksa kendilerine “yardımcı” yerine, her dediğine “evet” deyip kafa sallayacak “mürit” mi istiyorlar? Bizim hocalar kendilerini geliştirme adına Türkiye’de açılan “antrenör kursları”nı yeterli mi görüyorlar, içlerinden kaçı uluslararası gelişmeleri takip ediyor?
4 Yabancı hocaların çalıştırdığı takımlarda oyuncular her darbede neden yere yatmıyor? Neden yerde dakikaları harcamıyor? Futbol bizde çok daha yumuşak oynanmasına rağmen niye herkes, her fırsatta yerde... Oyun niye bu kadar çok duruyor? Bunda hiç mi sorumluluğunuz ve eksiğiniz yok?
5 Bugün Avrupa’nın en önde gelen oyuncuları bile çok zorunlu olmadıkça asla çalım yapmıyor. Peki bizim ligdeki oyuncular bu çalım illetinden nasıl kurtulamıyor? Otoriteniz mi zayıf, sözünüz mü geçmiyor, oyuncu ve takım disiplinini neden oluşturamıyorsunuz?
6 Özellikle İngiltere’de, hatta İspanya’da iki günde bir maç oynanıyor. Hafta arası sürekli lig ve kupa maçları var. İngiltere, 1 Ocak’ta, yani yılbaşı günü maç oynuyor. Onlar iki günde bir maç oynamaktan şikayet etmiyor da, sizler niye ediyorsunuz? Hatta maçın başlaması ile ilgili iki saati bile sorun ediyorsunuz, niye?
7 Her transfer döneminde 8-10 futbolcu alıyor, 8-10 futbolcu satıyoruz. Kadro istikrarını asla yakalayamıyoruz. Başarı için, çıkış yolu için tek çareniz transfer mi? Kulüpler, hocaların bitmez-tükenmez transfer isteklerinden ve onlara “hayır” diyemeyen sorumsuz yöneticiler yüzünden batmadı mı?
8 Niye mevcudu parlatamıyorsunuz? Niye gençleri çıkartıp şans tanıyamıyorsunuz? Bugün her hoca bir sezonda hiç olmazsa 3 futbolcuyu A takımına kazandırabilse, kaba hesapla her yıl elimizde 50 yeni futbolcu olurdu. Toplasanız, son 10 yılda çıkartıp Türk futboluna armağan ettiğiniz kaç futbolcu var?
9 Süper Lig’de, her sezon için 3-5 maçı ayrı tutarsak; niye keyifli, hızlı, tempolu maçlar izleyemiyoruz? Niye futbola doyup, “Helal olsun” diyemiyoruz? Niye tadı damağımızda kalan maçlara bu kadar özlem duyuyoruz?
10 Avrupa kupalarında niye bizden daha küçük bütçeli, daha dar kadrolu takımlar karşısında sürekli başarısız oluyoruz? Daha küçük bütçelere rağmen bu takımlara niye boyun eğiyoruz? Bu sonuçlarda, bu elenişlerde hiç mi günahınız, yanlışınız, eksiğiniz yok?

Haberin Devamı

Türk futbolunun gelişimi için sadece TFF’yi, kulüp başkanlarını, medyayı yeniden dizayn etmek yetmez. Önce bizim “yerli hocalar” kendilerini yenileyecek, geliştirecek. Sadece çalıştırdıkları takımlarda “koltuklarını korumayı” değil, Türk futboluna hizmet etmeyi de görev bilecekler. Bizim hocalar gelişmeden, değişmeden, Türk futbolu gelişmez, değişmez. Ancak yerimizde sayar, ellerin oynadığı futbola hayran hayran bakarız.

Haberin Devamı

İhtiyacımız var

Haberin Devamı

Süper Lig’in ikinci yarısı başlarken;
- Birbirine hakaret etmeyen başkanlara...
- Her maç sonrası teknik analiz yapmayan yöneticilere...
- Yerde yatmayı alışkanlık haline getirmeyen futbolculara...
- Her kötü sonucu hakeme bağlamayan ve öz eleştiri yapabilen hocalara...
- TFF’nin tartışma yaratmayacak kararlarına...
- Bölgecilik, hemşehricilik yapmayacak anlayışa...
- Saha içinde ve dışında “adil” bir yarışa...
- Yönettiği maçı çığrından çıkartmayacak hakemlere...
- Taraf tutmadan yorum yapabilecek gazetecilere...
- Eleştiri ile hakareti karıştırmayan yorumculara...
- Taraf olsa bile güzelin hakkını verebilecek seyirciye...
- Kaliteyi, hoşgörüyü içine sindirebilecek bir futbol dünyasına...
Her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.

Haberin Devamı

Kendi söylüyor kendi dinliyor

Milli Takım hocası Şenol Güneş’in Sözcü gazetesinde çıkan röportajında bir ifadesi çok dikkatimi çekti. Şenol Hoca, “Avrupa takımlarından aldığımız en iyi oyuncu, onların en başarısız, dışlanmış oyuncusu... Onların oynatmadığı oyuncuyla, onlara karşı yarışmak istiyoruz. Bu sistemde büyük yanlışlık var” diyor.
Şenol Hoca tepeden tırnağa haklı... Ama kendi söylüyor, kendi dinliyor. Bu kadar yanlıştan ders almış olsak, transferlerde dağ gibi “Çöp yığını” olur muydu? Aldığımız adamlar Şenol Hoca’nın dediği gibi “dışlanmış” olmasa, sıradan Avrupa takımlarına bile yenilip, elenip durur muyduk?

Merih dizinden biz yüreğimizden!

Merih Demiral için çok üzgünüm. Gerçekten çok üzgünüm. Sakatlandığı pozisyonda havaya öyle bir yükseldi ki, Ronaldo’nun dillere destan olan ve adeta havada askıda kalan yükselişinden pek de farkı yoktu. Zaten yere indiğinde sakatlandı ve sezonu kapattı.
Merih Demiral tam da kişisel gelişimini ve değerini arttırırken, Juventus gibi dünyanın en sağlam savunmasına sahip takımda kendine banko yer bulurken, Avrupa Şampiyonası’na hazırlanan Türk Milli Takımı’nın “vazgeçilmez”i olurken, böyle bir sakatlık inanılır gibi değil...
Çok etkilendim, çok üzüldüm, canım çok yandı. Geçmiş olsun Merih Demiral... Eğer bir teselli olacaksa, “Geçmiş olsun.” Sen dizinden, biz yüreğimizden yaralandık, inan buna...

Perişanlık futbolda

Kadın voleybolcularımızın ilk başarısı değil bu... Ulusal takımımızın ve kulüp takımlarımızın Avrupa şampiyonluklarına, dünya şampiyonluklarına, hemen her finale, her zirve yarışına adlarını yazdırmalarına alıştık artık... Ne güzel, ne kadar çarpıcı; kadın voleybolunda başarıya alıştık. Oysa Türk sporunda “Başarıya alıştık” demek bize o kadar uzak ki...
Günümüzün çağdaş kadınları bunlar... Zaten voleybolun bir sistemi var. Bu sistemin içinde çalışmalarıyla, bilgileriyle, en önemlisi görgü ve kaliteleriyle başarıdan başarıya koşuyorlar. Türk basketbolu da üç aşağı-beş yukarı böyle...
Perişanlık futbolda... Voleybolla, basketbolla oranlanmayacak dağ gibi imkanlara rağmen yerlerde sürünüyoruz. Bilgiden, görgüden, kaliteden nasibini alamazsan, “cehaletle” kol kola girmeye devam edersen olacağı budur.

Arda için son şans

Galatasaray’da Arda polemiği devam ediyor. Sözü ve tartışmayı uzatmaya gerek yok. Fatih Terim, “İstiyorum” derse, Arda Turan Galatasaray’a gelir. Başkan Mustafa Cengiz, hocanın bu isteğine “hayır” demez.

Ancak Galatasaray seyircisinde Arda konusunda bir bölünmüşlük var. Arda’nın gelişine kadar top Fatih Terim’de... Sonrası Arda’da... Arda için bu son şans, son fırsat... İsterse, çalışırsa, “Yüzde yüz futbol” derse, o gönüllere yeniden girebilir. Muhteşem bir geri dönüş ya da travmatik ve mutsuz bir son... Arda yol ayırımında... Umarım adresi şaşırmaz.

Vur deyince öldürmeyelim

Beşiktaş Kulübü’nün, “Transfer limitlerine” itirazı Tahkim Kurulu tarafından reddedildi. Hukukçu değilim, hangi gerekçe ile reddedildi bilmiyorum ama kendi mantığıma göre Beşiktaş’ı haklı buluyorum.
Beşiktaş itirazında diyor ki; “Bu transfer limitlerini belirlerken faizler % 31.5’du. Buna göre hesapladınız. Şimdi aynı faizler % 15... Limitleri güncellemeniz lazım.”
Transfer limitleri güncellense Beşiktaş’a 40- 50 milyon lira ekstra bütçe çıkacak ve transfer yapabilecekti. Ama limitler eski faiz oranlarıyla belirlenince Beşiktaş’ın eli-ayağı bağlandı.
Kulüpleri disipline etmeye katılıyorum da, vur deyince öldürmeyelim.

Doğrusu da var yanlışı da!

F.Bahçe Başkanı, G.Saray’ın menajerlere ödediği paralarla ilgili keşke açıklama yapmasaydı. Trabzonspor da iddiaları madde madde anlattı. Ama Koç, “Adil rekabet yok” derken haklıydı.

Fenerbahçe Başkanı Ali Koç’un basın toplantısının tamamını canlı yayında, yani “sansürsüz” dinledim. Ali Koç’a katıldığım yerler de var, katılmadığım yerler de...
- Fenerbahçe futbol şubesi asla iyi yönetilemedi. Çok yanlış transferler yapıldı. Bu yoklukta harcanan paraların çoğu boşa gitti. Comolli ısrarı ortaya ağır bir fatura çıkarttı. Kadro mühendisliği iyi yapılamadı. Fenerbahçe Başkanı Ali Koç, “Engellenmeye çalışıyoruz” derken, mutlaka kendi özeleştirisini de yapmalı...
- Başkan Ali Koç, keşke “Galatasaray menajerlere sadece 10 bin euro ödedi” açıklamasını yapmasaydı. Sanki Maliye’ye ihbar ediyormuş gibi bir durum ortaya çıktı. Üstelik Galatasaray Başkanı Mustafa Cengiz, menajerlere 13.5 milyon euro ödediklerini, bunların resmi belgelerde olduğunu söyleyip kamuoyu önünde bu iddiayı çürüttü.
- Başkan Ali Koç, Trabzonspor için, “Devlet arkasında... Siyaset arkasında... Devletten para akışı var. Trabzonlu olmayan iş adamlarından bile para toplanıyor” dedi. Bu iddialar uzun süredir futbol dünyasında konuşuluyor. Ancak Trabzonspor Kulübü madde madde her kuruşun açıklamasını yaptı. Ayrıca Trabzonspor Yönetimi’nin göreve geldikten sonra, parasal anlamda düzlüğe çıkmak için radikal adımlar attığı, bu konuda çok önemli mesafe aldığı herkes tarafından biliniyor.
- Kulüplerin borçları için Bankalar Birliği ile yaptığı “Yeniden yapılandırma” hemen kabul ediliyor da, Fenerbahçe’nin başka iki banka ile yaptığı “Yeniden yapılandırma” niye kabul edilmiyor? Burada bir engelleme, en azından bir çifte standart yok mu? Fenerbahçe’nin transfer yapmasının önüne geçilmiyor mu? Bu konuda Ali Koç tepeden tırnağa haklı...
- Başkan Ali Koç, “Saha içinde ve saha dışında adil bir yarış, adil bir rekabet yok” dedi. Sonuna kadar katılıyorum. Çıkın sokağa bakın, “adil yarış”a inanan tek Allah’ın kulu var mı? Maalesef futbolda da “adaletin gücü” değil, “güçlünün adaleti” var.

Tuncay Özilhan hak ediyor

Anadolu Efes basketbol takımının patronu Tuncay Özilhan, bu ülkenin önemli iş adamlarından biri... Çok uzun yıllardır Efes’e ve Türk basketboluna büyük yatırımlar yaptı. Sabırla, inatla... Belki bir-iki fabrika daha kurabileceği parayı basketbol uğruna harcadı. Kulübün adı bile sorun oldu. Elli türlü dertle boğuştu. Yılmadı, yıkılmadı...
Bütün bunları yaparken, ortaya hiç çıkmadı, kişisel reklamı peşinde koşmadı. Efes’i Eurolig maçlarında her izlediğimde Tuncay Özilhan aklıma geliyor. Bu kadar yatırım, bu kadar sabır, bu kadar dert, çile çekti... Umarım bu yıl Avrupa Şampiyonluğu gelir. Efes, özellikle Tuncay Özilhan bu şampiyonluğu çok hak ediyor.

Maalesef çok doğru

Geçen sezon İstanbul’da Chelsea ile Liverpool Süper Kupa finalinden önce Chelsea Menajeri, “Biz bugün Liverpool ile sahada rakibiz ama haftanın 6 günü ortak menfaatlerimiz için aynı masadayız” demişti.
Hürriyet’te Fatih Çekirge’nin, TFF Başkanı Nihat Özdemir ile yaptığı röportajı okuyunca, Chelsea Menajeri’nin söyledikleri aklıma geldi, Nihat Özdemir, “Bizde kulüpler birbirlerinin cesedinin üstüne basarak yükselmek istiyor” demiş. Maalesef çok doğru...
Orası İngiltere... Burası Türkiye... Orada futbol kültürü zirvede... Bizde kalite resmen yerlerde...