Hiddink’in “yangından ilk kurtarılacaklar listesi” belli: Birinci sırada kendisi.
İkinci, üçüncü yine Hiddink.
Milli Takım sonra... Hiddink’in “futbol kalitesi sıralamasında” olduğu gibi epey aşağıda!
Göreve başladığı günden beri asla “bizden biri” olmayan, evi barkı uzakta, aklı İngiltere’deki Rus para babalarında, miktarı asla öğrenilemeyen dolgun maaşını bağlayan Mahmut Özgener’e bile en zor günlerinde feyk atan sayın Hollandalı, hayati bir maçtan önce çıkıyor “Almanya seviyesinde değiliz” diyor.
“Onlar üst düzey”.
Ya biz neyiz?
Aşağılarda bir yerde...
Tespit doğru olabilir!..
Lakin milli maçın milli heyecanı ve motivasyonu ile uyuşmak bir yana, zamanlama açısından tam bir rezalettir.
Hollandalı algılamasını bilmem, ama Türk insanı için, futbolcusu için bundan daha kötü bir “maç arefesi” görülmemiştir.
* * *
Peki bu cümleyi neden sarfetmiştir Hiddink?
Akıllıdır da ondan.
“Her şeyi zor yoldan yapan Türk usulü”ne kadar ciğerimizi okuyan zeka, “Onlar yukarda biz aşağıda” analizinden nasıl etkileneceğimizi bilmez mi?
Düşünen kim bizi?
Hiddink, Hiddink’i kurtarmaya çalışıyor şimdi.
Olası bir hezimette zaten “işinin biteceğini” bilmektedir Hoca. Giderse “bilge kişi” olarak gitmek kariyeri açısından fevkaladedir.
Türkiye puanla dönerse “imkansızı başarmış” olacaktır ki, kaymaklı ekmek kadayıfı gibidir.
Her şartta kendini koruma altına almıştır -her şartta Milli Takımı başarılı kılmakla görevli- Hiddink.
İnsan doğası için normaldir de... Biz alışmışız tüm benliğini, varlığını Milli Takım’a adamış çalıştırıcılara; tuhaf geliyor. Onlar da bizden; mutlaka futbolculara da tuhaf geliyordur.
Sayın Hiddink, Türk Kamuoyu’ndan önce Fatih Terim’le, Mustafa Denizli ile, Şenol Güneş ile bir konuşmalıydı.
Bülent Arınç'ı kutlamak lazım
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ı kutlamak lazım. Kulüplerin hazırladığı TBMM’nin onayladığı Sporda Şike Kanunu’nun arkasında “kapı gibi” durdu.
Hatta, cezaları hafifletmek için teklif verecek siyasi partilerin önüne baraj kurdu.
Yetmedi. Çare arayan kulüp yöneticilerini yerden yere vurdu:
"Bu kanunun altından kalkamayız düşüncesi, kulüp yöneticilerin acziyetini gösterir”.
Haklıdır.
Lakin çıkın sorun sokakların vicdanına...
Adam öldürenin 10 yılda dışarı çıktığı bir ülkede, bir yöneticinin, hocanın, futbolcunun, oyuna şike karıştırdığı için hapisten ancak imam nezaretinde yatay şekilde çıkabilmesi ne kadar adildir?
Ya suç kesinleşmeden kesilen ceza?..
Ne iddia edeceği belli olmayan iddianameyi, nasıl sonuçlanacağı belli olmayan davayı aylarca/yıllarca hapiste beklemek ne kadar sindirilebilir?
Evet... Kendi hazırladıkları kanunla PKK katilinden daha ağır yargılanma koşullarına kucak açan ve yumurta kapıya gelince vazgeçip çareler arayan kulüp yöneticileri acz içinde olabilir.
Peki... Sokaktaki her insanın “Bu kadarı da fazla” kanaatinde olduğu bir ceza yasasını değiştirmemekte direnen siyasetçiler ne duruma düşer sonra?
Hani milletin istediği olurdu?