Beşiktaş - Fenerbahçe derbisi, “futbolun doğum günü” sanki. Ortada koca bir “pasta”, Türk Milleti’nin hepsi davetli.
Şenlikse şenlik... Heyecansa heyecan... Sonuçları açısından, pastanın yanında buzlu “adrenalin” müesseseden ikram.
Giyin kuşan, git, seyret...Futbolun kutlamasından payına düşeni al...
Konu futbolsa, bu Bayram...
Lakin “insani açıdan” ruhunu yelpazelemek istiyorsan, bu milletin talihsiz çocuklarına bir borcun olduğunu düşünüyorsan, sevginin, dayanışmanın merkezinde bulunmak istiyorsan, üstelik bunları futbolun içinde arıyorsan... Bir sonraki Beşiktaş-Fenerbahçe maçı senin için biçilmiş kaftan.
Muhtemelen Temmuz’da... Muhtemelen; çünkü tasarı halinde.
Gerçekleştiğinde, futbolun fazileti krampon giyecek orada.Vefa forvete geçecek. Duygular kanatlarda, vicdan libero... Kalede asalet olacak.
Belki biraz hüzünlü, belki gözleri yaşartacak.
Sahadan kimse puanla ayrılamayacak ama mağlup, galip kadar başarılı sayılacak o gün.
Temmuz ayında oynanması için ilk adımların atıldığı bu derbide, Oktay Derelioğlu’nun jübilesi yapılacak.
Paralar, lösemili çocuklara...
* * *
Oktay’ı tanımayan yoktur. Lakin Azerbaycan’a gidip gözden ırak kaldığı ve dönüşünde bir tür “mesleki aforoz”a uğradığı için tekrarlayalım:
İsterseniz yedi kişiyi çalımlayarak Belçika’ya attığı Ay-Yıldız’lı golden başlayalım.
Beşiktaş, Fenerbahçe ve Trabzonspor’un da içinde olduğu yurt içi- yurt dışı birçok kulüpte oynadığı ve hiç kırmızı kart görmediği yıllar uzun olur. Geçenlerde altyapısından yetiştiği Karagümrük’ten “sessiz vedası” ile hepimize yolladığı “sessiz sitemi” duymuşsunuzdur.
Futbol tarihimizin en özel, en yetenekli futbolcularından, Beşiktaş’ın efsanevi topçusu, milli takımın kurtarıcısı, 33 yaşında mesleğe veda eder mi?
Üstelik suçlu gibi gider mi?
Gider... Oktay gibi sessizliği uyumsuzluk olarak nitelenen ve “son tur yapıp biraz parsa toplayayım” diye düşünmeyen sıra dışı yetenek gider.
* * *
Geçen akşam Bilgin Gökberk ile Alev Evliyaoğlu’nun yoktan var ettiği, futbolcunun, hakemin, yöneticinin, yorumcunun aile ve insani boyutunu masaya yatırıp bu alemdeki cümle yıldıza anasından-babasından büyük iyilik ettiği Lig TV’deki “Çizgi Dışı” programında izledim, stüdyodan çıkmadan yakaladım.
Hoca olacakmış... Düşüş gösteren yetenekli futbolcuların elinden tutmak için ant içmiş...
Ciğeri nasıl yanmış anlayın.
Neyse ki, başka bir sıra dışı yetenek ve sıra dışı yeteneklerin futbol kalabalığında ne kadar yalnız olduklarını en iyi bilen Rıdvan Dilmen, “Sen sesli gitmelisin Oktay” demiş.
Bir jübile projesi şekillenmiş.
* * *
Hafta başı Beşiktaş ile Fenerbahçe’nin yönetim masalarına koyacak bu projeyi Oktay...
Umalım ki, dev kulüplerimiz “minik sakıncalara” kulak asmasınlar.
Sadece kabul etmesinler, kucaklasınlar Oktay’ı.
Alnından öpsünler hepimizin adına.
Malum; vakti zamanında hepimizin günahı mevcut, Oktay gibi bir yeteneğin kısalan futbol hayatında.
Geliri lösemili çocuklara olduğu için bir daha öpsünler alnını.
Sonra bizler sıraya girelim.
Çünkü; futbolun sokaktaki insanla arasında tohumlanan ve ilerde kara çalı haline gelecek olan kulüp-müşteri bilinci böyle yumuşar.
Çünkü, istatistik/ internet/ kroki/ ağır çekim ile göz ardı edilen insani boyutu böyle hatırlanır. Çünkü, futbolun fahiş fiyatlı derbiler, milyon dolarlık localar, on milyon dolarlık transferlerle fakir halktan kopuşu böyle mazur görülebilir.
Ve çünkü, “daima/daha çok” talep eden futbol duruşu, Oktay Derelioğlu ve ona bu aklı veren Rıdvan Dilmen gibi duygu sahibi fenomenlerle aşılır aşılırsa.
Büyük kulüpler yanındaysa, kendileri kazanırlar.
En büyük derbi, Temmuz’daki 321.