Aykut Kocaman’ın sorumluluğundaki Fenerbahçe’de, dünden bugüne değişen nedir?
Sistem mi, antrenman mı, disiplin mi?
Uçuyor mu takım?
Hayır... Üç aşağı beş yukarı aynı.
Zaten iş başındaki zat, Kocaman değil Mourinho olsa, hatta Daum kalsa, benzer bir manzara ortaya çıkacaktır.
Futbol farklı insanlar tarafından farklı yorumlanabilir ama bilinen/denenmiş futbol gerçekleri dümdüz değilse bile aynı kulvardadır.
Unutmayın, her teknik direktörün kafası çalışır. Farkı yaratan ayrıntılardır.
Peki nedir Aykut Hoca’nın farklılığı?
Kafayı çalıştırma şekli!..
Bir hoca, “Bunlar şampiyonluk için yanıp tutuşuyor, en kestirmeden bir takım oluşturayım... Şampiyon olalım, sonra Allah kerim“ de diyebilir... “Öyle bir takım yapmalıyım ki, ben olmasam bile meyvelerini yesinler” diyen idealist de olabilir.
Kocaman ikincisidir.
Nereden anlıyoruz?..
Benzerleri arasında en rahat transfer yapabilecek durumdaki Fenerbahçe, “sansasyon” yerine, yeşil sahada yıllarca hizmet verecek veya satılıp kulübe gelir getirecek genç yetenek peşinde.
Hem de başkanı üç yıl şampiyonluk sözü vermiş ve birinci yılın sözünü bile yerine getirmemiş bir Fenerbahçe...
Hem de “transfer şampiyonluğuna alışmış” taraftarı mızmızlanan bir Fenerbahçe.
Hem de rakipleri bol keseden hovardalık yapan bir Fenerbahçe.
Kolay değildir “kolay olanın” şehvetine kapılmadan “gerekli olanın” peşinden gitmek...
Buna cesaret edebilmek için, birincisi mangal gibi bir yürek olacak, ikincisi kulübün çıkarlarını kendi egosunun üzerinde tutan bir beyin olacak, üçüncüsü yapacak adamın Aykut Kocaman’ınki gibi adı üzerinde müthiş bir saygı bulutu ve konsensüs sağlanmış olacak.
Üçü birden...
Bakınız, bir Anadolu kulübü teknik direktörlüğü için birbirlerini yiyen, entrikalar çeviren, ayak kaydıran yerli teknik direktör popülasyonu bile Aykut Kocaman’ın başarısı için dua ediyorlar gece yatmadan.
Çünkü biliyorlar ki, Fatih Terim ve Mustafa Denizli’ye zimmetlenmiş “üç büyüklerde hocalık yapabilir” yetkisi ancak ve ancak Aykut Kocaman’ın açacağı yolla bir nesil alta inecek.
Kocaman bir destek yani... Kocaman da o desteğe layık tabi.
Peki Aykut Kocaman’ın “yumuşak karnı” yok mu?
Var... Çok ciddi, hatta tehlikeli bir handikap... Ne ilginç ki, aynı zamanda onun en takdir ettiğimiz davranış özelliklerinden biri:
Açık sözlülüğü!
“Meziyet ne zamandan beri dezavantaj oldu” demeyin. Memlekette epey eski; futbolda ise insani unsurlar, yerini “kâr” ve “çıkar”a bıraktığından beri...
Futbol ne kadar endüstri olmuşsa, ne kadar üretim, pazarlama ve müşteri ilişkilerine dayandırılmışsa, o kadar gerçekleri gizleme ve doğruyu değil gerekeni söyleme ihtiyacı doğmuş ve ortalık yalancıdan geçilmez olmuştur maalesef.
Kocaman, hem doğru düşünüyor, hem doğru konuşuyor ne yazık ki!..
İşler iyi giderken mesele yok. Ama aksaklık durumunda her söylediği aleyhine delil olarak kullanılacaktır.
“Piyasa” kuralları böyle.
Aykut Kocaman dünden bugüne Fenerbahçe’yi uçuramasa bile Fenerbahçe’nin düşünce sistemini etkileyebilir, Fenerbahçe hocasının duruşunda radikal değişiklikler yapabilir, bunu Fenerbahçe camiasına da kabul ettirebilir ama medyayı ve piyasayı değiştirmek o kadar kolay değildir.