Ercan Güven

Ercan Güven

eguven@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Sevgili Emre Belözoğlu “Kalbimde ırkçılık adına bir duygu varsa Allah bu kalbi söküp çıkarsın yerinden” dedin ya...
“Samimi” olduğuna sonuna kadar inanıyoruz ama... İşte tam da “bu gerekçe ile” iki misli kızıyoruz sana!..
Deliriyoruz.
Adımız gibi biliyoruz:
Irkçı değilsin. Olamazsın!
* * *
Çünkü, atalarından, ülkenden, tarihinden öyle bir şey öğrenmedin.
Irkçılık, vakti zamanında Dünya’yı sömürenlerin artık “demode” olmuş yöntemi...
Bir kişi, kendinden farklı olanın “insanlığına” inanmayacak ki, onu köle edecekti eskiden. Malını mülkünü medeniyetini yağmalayacaktı. Uşak gibi kullanacaktı.
“Eşya” yerine koyacaktı “farklı” olanı ki, işe yaramadığında veya yer açılsın diye yok edecekti.
Bitti mi?.. Hayır, o “parsalar” toplandı, şimdi yeni sömürü yöntemleri var.
Sadece zamanı geldi, Dünya ırkçılık yükünü kaldıramadı.
Bırakın ırkçılığı “kelimeleri” bile yasakladılar bu yüzden. Çünkü onların genlerinde var ve hortlamasından korkuyorlar. Kim bilir, belki de utanıyorlar.
Var mı bizim soyumuzda sopumuzda böyle?
Hayır.
* * *
Ama sayende -ve futbolun sınır tanımayan popülaritesi ile- neredeyse ırkçılık odaklarından biri olacağız.
Baksana; İspanya’da, İngiltere’de manşetsin... Azteklerin, mayaların, Hintlilerin, Afrikalıların zalimlerine, senden başlayarak bizi/hepimizi günah keçisi yapma fırsatı verdin.
* * *
Bir değil, iki değil.
Asıl “aptalca” olan o cümlelerden çok senin ısrarın!
Hem ırkçı değil, hem de aynı tuzağa defalarca kayıyorsan; kusura bakma ama sadece “davranışın” adı olmaz “aptal”; bunu yapana da “aptal” denir.
O yüzden sağa sola sataşma...
Artık sana arka çıkamayacağız; çıkarsak seni değil “ırkçılığı” savunur duruma düşeceğiz.
Son saçmalık doğruysa, sessizce çekil gündemden...
Değilse, git mahkemeye, aklan. Hem kendini hem bizi kurtar bu haksız suçlamalardan sevgili Emre.
Doğruyu söylüyoruz diye bize bilenme...
Birine kızmak istiyorsan, bizi bırak aynaya bak.

Haberin Devamı

Rezaletin içinde dram
Beşiktaş-Galatasaray maçının tükenen dakikalarında “tribünden inen rezalet” kudurgan çirkinliği ile sürerken, sahanın karşısında büyük bir “dram” vardı.
“Put gibi” duruyordu Tayfur Hoca.
Ne “yapmayın” jesti, ne “durun”, “yazıktır”, “ayıptır” işareti...
Hareket, hamle hatta mimik bile yoktu Havutçu’dan.
Çünkü, biliyordu kimsenin dinlemeyeceğini.
Hem dram, hem damardan!..
O karizmaya sahip olacak fırsatı da olmadı başarısı da! “Berbat” sahayı düzeltemiyordu ki, “berbat” tribünlere müdahale etsin.
Ne kaldı elde avuçta?..
İlk Süper final maçında tükenen bir kariyer. Takım darmadağın olurken sorumlu belli:
Tayfur Havutçu.
Oysa, yeni bir teknik isimle gelecek sezonun “montajlarına” başlansa, ümitler gelecek sezona odaklansa, bir proje, bir ışık ortaya konsa, sahadaki skor değişmezdi belki ama tribünde sonuç böyle mi olurdu?
Yazdık, anlatamadık:
Tayfur Havutçu’yu “şimdilik” kaydıyla kulübeye iterseniz, bırakın olası hezimetleri, çok önemli bir Beşiktaş değerini harcamış olursunuz.
Yönetimin de hocanın da “yenisi” fark yaratmalı. Eskiyi aratmamalı.