Evladını ‘Aferim ulan it’ diye sevenler, terfi eden akrabasını ‘İşini biliyor p.....’ cümlesiyle yüceltenler, zeka ve girişkenliği “o.. ç..” şeklinde özetleyenler, otobanda sollayanı dövenler ve onların çocukları, babaları, akrabaları var sonuçta tribünlerde. Norveç’ten gelmiyor ki seyirciler. Hangi ceza ile değiştireceksiniz toplumsal kurguyu?
Bu vahim tespit, benim değil... Sahibi, kırk yıllık futbol adamı ve futbolumuza yön verenlerden biri. Kim mi?.. Şu kadarını bilin; adresi Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu.
Gerisini boş verin. Onu da gereksiz polemiklere kurban etmeyelim.
Hem siz bırakın kim olduğunu; doğru mu yanlış mı söyledikleri; ona karar verin.
Ben altına imzamı atarım.
İnsanlar tribünde delirmiyor, cayır cayır yanan ruhları tribünü sarıyor meşale dumanı gibi. Güneydoğu’da ne varsa o... Batı’da ne varsa o... Çarşı’da, sokakta, evde ne varsa o... O zaman, futbolu düzelten aynı zamanda memleketi ve milleti hale/yola koymuş olur ki, heykeli dikilmesi gerekir.
Futboldaki tribün terörü ve küfür, aslında en umutsuz mücadeledir.
O yüzden “tam kadro” ve “tam teçhizat” gerekir. Ve farklı enstrümanlar!..
Sevinerek söylemek lazım ki, bu bilinç yerleşiyor futbolda. İşin sırrı “olmayan” olaylarda!..
Evet, “olmayanlar”...
Olanlar ortada. Memleketin başkentinde futbolla şiddet iç içe. Milli maç oynayacağımız yerde bölücülük sloganları. İstanbul medar-ı iftiharımız ya; orada kendi taraftarı çiğ çiğ yiyor kulübünü.
Umut ve örnek “olmayanlar”da...
Mesela... Beşiktaş Başkanı’nı hava alanında omlet yapmaya çalışıyorlar; ilk tepki en büyük rakiplerinden geliyor. Oysa, Fenerbahçe’nin bir yöneticisi çıkar “Beş sene şampiyon olacaklardı, kutlamalara şimdiden başladılar” mealinde dalgasını geçerdi eskiden. Yapmıyor Fenerbahçe.
Kimse, “Bugün ona, yarın bana” korkusu demesin sakın. Sadece atılan adımın asaletine ve farklılığına bakın. Bir kulüp, diğerinin “iç işlerine” doğrudan müdahale ediyor, kimse kızamıyor.
“Olmayan”; rakibin felaketinden zevk çıkarma...
“Bu linç kültürüne dur denilsin”. Demekle olmaz... Ama böyle durmakla olur.
İkincisi ise Revna hanımın duruşu... Hani, kavga etmek için üzerinize gelenin tüm enerjisini alırsınız ya bir jestle... Hani, küfür edene elektro şok yapmış gibi olursunuz ya sakin bir cümlenizle... İşte öyle.
Ne “olmuyor” Beşiktaş’ın şeref tribününde?
Revna hanım gözyaşlarına boğulup çıkıp gitmiyor mesela. Hatta somurtup oturmuyor bile. Asil bir gülümseme, anlamlı bir alkış o kadar. Beşiktaş başkanı eşini perişan edenleri, jest ve mimikleriyle kınamak zorunda kalmıyor. Bağırıp çağırması gerekmiyor. Sadece protestoyu demokrasinin kuralı olarak algılayan, ama terbiye özürlülere haddini bildiren sakin bir ifade.
Düşünsenize... Ne olsaydı bu “olmayanlardan” daha iyi olabilirdi futboldaki küfür ve şiddeti düşürmek yolunda?
Bazen “olmayanlar” “olanlardan” daha önemlidir.
Futbol, bir spor değil artık. Sosyoekonomik toplumsal bir olay. Sadece “olanları” alkışlayıp eleştirmek veya olması gerekenleri söylemek değil bizim işimiz. Onları herkes görüyor. “Olmayanların” faydasını da eşeleyip gözler önüne sermeliyiz.