Hollanda maçını kaybettiren, Selçuk’un ilk 14’e bile girememesi, Burak’ın son çeyrekte alınması, maçsız Emre’nin oynaması, Hamit’in yerini yadırgaması falan değil...
Onlar alt başlık. “Fantezi” yolundaki parke taşları.
Asıl sebep “insan olmak”!..
Aslında ne kadar “masum” değil mi?
Abdullah Avcı da insan.
Ve insanlık tarihi ile başlayan “ben” duygusunun hepimiz kadar esiri.
Bazen yücelten bazen yerin dibine sokan ama her zaman “risk” taşıyan ve hiç uslanmayan o müstebit “ego” yani.
Nereden anlıyoruz?
Son doksan dakikadan.
Abdullah Avcı bakmış ki, karşısında eski günlerden eser kalmamış bir Hollanda...
Biliyor ki, orası deplasman değil; tribünler bizim tarafta...
Evinde Hollanda’yı yenmek ve tarihe geçmek işten bile değil...
“Neden Abdullah Avcı imzasıyla olmasın” demiş kendi kendine.
Neden daha siftah yaparken “mucize adamlar” arasına katılmasın?
Neden Fatih Terim’in, Mustafa Denizli’nin, Şenol Güneş’in pabucunu dama atmasın?
Biraz da “Avcı’dan çok avcılar” doldurdu ya; neyse...
Fırsat bu fırsat.
Hollanda’yı “özel efektleriyle” devirip futbol Oscar’ını neden kapmasın?
Olabilirdi de!
Bugün göklerdeydi kendisi.
Bakın, vakti zamanında yazmıştım ve “üzülenler”, “önyargı”dan bahseden olmuştu:
“Milli Takım en iyilerin yeridir” demiştim. “Hoca da en iyisi olacak, futbolcular da o andaki en iyilerden alınacak”...
“Yeni” başka, “acemi” başka.
“Cesaret” başka “Don Kişotluk” başka.
Kimsenin deneyip yanılma lüksü yok Milli Takım’da.
İlla ki, deneyeceksen hazırlık maçları ne güne duruyor.
Hocaya gelince...
En iyisi olacak ki, “ispat”, “tarz”, “imza” peşinde koşmayacak. Güvenli ve sağlam işler yapacak.
Ne hazırlık maçlarında denediği ne de bundan sonra bir araya getireceği 11’leri kırk yılda bir düşük çıtada yakaladığımız Hollanda gibi devlerin karşısına hiç sürmeyecek.
Bu bir Abdullah Avcı mağlubiyeti.
Ya da “insanlık hali”!