Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın 4 Temmuz 2011 tarihinden beri iddiası ve savunması nedir:
“Fenerbahçe’yi yıkmak için beni hedef aldılar”!..
Yani?..
Herhangi bir sportif suç işlememiş.
Maç bağlamamış.
Para vermemiş.
Aleyhine deliller yaratarak onu yok etmek ve Fenerbahçe’yi temellerinden sallamak istiyorlar.
Neden olmasın?
Böyle inanan Fenerbahçeli sayısı az mı?
Lakin ortada bir dosya varsa inanmakla falan olmuyor, kararı ulusal ve uluslar arası hukuk karar veriyor...
Verecek.
***
Biz atik davranalım, diyelim ki tamamen “doğru”...
Birileri Aziz Bey’in şahsında Fenerbahçe’yi hedef aldı ve bu gelişmeler artçıları...
O zaman ne yorum yapacağız Fenerbahçe’nin üzerine gelmek için Aziz Yıldırım’ı suçlamaya çalışanlara?
“Ayıp ediyorlar”.
“Allah’ından bulsunlar”.
***
Pekiii...
Yarın UEFA Tahkimi’nde “savunma yapmak adına” Lutfi Arıboğan’ı suçlamak ve tüm stratejiyi “Bizi yakan adam şimdi Galatasaray CEO’sudur” üzerine kurmak nedir?
Lutfi Arıboğan günah keçisi, hedef Galatasaray!
İlginçtir... Aziz Yıldırım’a yapılanının aynısı değil mi?
Şike sürecinde Federasyon Başkanvekili olan Arıboğan, önüne gelen belgeler doğrultusunda işlemleri yürütmeyecek miydi yani?
Federasyon değişince emekli olup Marmaris’e mi yerleşecekti?
İnsanların önyargılardan bağlılıklardan arınıp üstlendikleri görevin hakkını vereceklerine inanmıyor mu hiç kimse?
***
Ayrıca bu savunmanın kime faydası var?
Diyelim ki, Lutfi Arıboğan “Galatasaraylılık yapmış” ve tercihlerini Fenerbahçe aleyhine kullanmış asla yapmayacağına eminim, ayrı mesele.
“Aaa çok mağdur etmişler Fenerbahçe’yi” diyerek UEFA Tahkim’i insafa mı gelecek?
***
Bakın, bu tarzı oldu artık sayın Yıldırım’ın...
“Kendini savunmak yerine başkasını suçlamak”.
Aynısını mahkemedeki kişisel savunmasında da yaptı; sonuç ortada.
Şimdi Fenerbahçe, Avrupa’da Lutfi Arıboğan üzerinden Galatasaray’a yüklenirse, sadece Türk Medyası’na malzeme çıkar o kadar.
Zerre kadar azalmaz ceza.
Sayın Yıldırım “Fenerbahçe’yi yıkma organizasyonu” olduğunu savunuyor ama kendisi de onlara çalışıyor sanki.
Ya da onu bu çıkmaz sokağa itenler var çevresinde. Ayıp olmasa, “ceza falan umurunda değil başkanın, intikam baldan tatlı geliyor” diyeceğiz.
Göreceğiz.
Mertlik, yiğitlik, inanç ve doping
Meslek hayatında en az 15 Kırkpınar’ı izlemiş, sporda zaman yolculuğu yaptıran “mertlik, yiğitlik ve inanç” temalı bu muhteşem organizasyonun şaşalı devirlerine, aslan yürekli insanlarına şahit olmuş bir gazeteciyim.
Hem çok üzüldüm Sarayiçi’ne doping bulaşmasına, hem sevindim!
Evet, sevindim bir yandan.
Çünkü, doping denilen sportif kirlenme, ilk ve en önemli niteliği “atalara layık duruş” olan ve altı asrı aşan süredir gelenekselliğini koruyan bu spora da bulaşınca, belki hangi tehlikeli sularda dolaştığımız çıkacaktır ortaya.
Köşe dönmecilik illeti, doping şırıngasına girip damarlarımıza öyle bir girmiş ki, ne “ata” tanıyoruz ne “ahlak”.
Varsa yoksa para.
İnsanımızın yaradılıştan ve geleneklerinden gelen dürüstlüğü Kırkpınar’da son nefesini verdi ve göbeği yıldız gördü.
Bundan böyle fazilete değil idrar tahliline güveneceğiz demek ki.
Camide spor içinize sindi mi?
Sizin içinize sindi mi “camide badmington oynayan, karate yapan” sporcu görüntüleri?
Benim sinmedi...
Ben beş vakit namazında bir hacı falan değilim, dinin insanları islah etmek için var olduğuna ve ahlaklı/dürüst/terbiyeli insanların “dini bütün” sayılması gerektiğine inanırım...
Bu coğrafyada pek “makbul” sayılmam açıkçası.
Ama elinden tespihi düşmeyen vatandaşların “çıtı” çıkmazken benim ruhumu sıktı camide spor yapılması. İçimi ezdi.
Yer mi kalmadı?
Sorarım size; örneğin CHP iktidarda olsa ve bu görüntüler akranda dönse, dindar kesim yürümez miydi sokaklarda?
İşte “kralcıların”, “kralı” bile zor duruma düşürdüğü nokta burası.
Kim verir bu kararı?
Kim onaylar?
***
Spor bürokrasisi konusunda devletin işleyişini en iyi bilen ve belki de bu yüzden genel müdür olması gerekirken emekli ettirilen Vedat Bayram’a sordum:
“Diyelim ki, sen genel müdürsün ve önüne camide spor yapma önerisi geldi. Ne yapardın”?
“Her şeyden önce, siyasi bedeli olacak bir uygulamadır ve siyasetin en tepesindekilere sormak lazım. Sormak da yetmez... İyi ve yetenekli bürokrat bunu görür, uyarır, yanlış anlaşılmalar olacağını söyler, başarırsa caydırır. Bürokrasi salla başını al maaşını değildir. Ama nerde” dedi.
Haksız mı?