Haksız mıymışız endişelerimizde?.. “Hay”dan gelen para “huy”a gidiyor işte!
Hem de en kötü “huy”lara.
Başta, “har vurup, harman savurma”. Sonra “bal tutan parmağını yalar huyu”!
Tabi başka kötü huylar da var sırada... Bol paranın tetiklediği kötü huylar.
Dün “bir”, bugün “iki”; biraz vakit geçsin, sevgili kulüplerimizin eline biraz nakit geçsin; görürsünüz gerisini.
Bakınız Kulüpler Birliği’nin son konularına:
“Süper” ihalenin mimarı, her kulüp başkanının rol modeli ve medarı iftiharı sayın Yıldırım, emek ve mesaisi karşılığında “minik” bir ricada bulunmuş masanın etrafındakilerden:
“Yabancı sayısını sınırsız yapalım”!..
“Hay hay.” Yeni banka kartı almış müflis dar gelirli gibi; “Para bollaştıysa bir güzel harcayalım”.
Hadi “iyi niyetli” olalım:
Diyelim ki, sınırsız yabancı önerisinin bir nedeni de futbola bu kadar büyük kaynak yaratan yayıncı kuruluşun hakkını vermek. Satın aldığı ürün futbolu renklendirmek, zenginleştirmek, uluslararası kılmak.
Peki borçlar ne olacak? Aynı kulüplerimiz dört sezon hiç transfer yapmasa bile borçlarını kapatamaz naklen yayın geliriyle.
Altı+iki yabancı az mı? Sekiz yabancısı olan kulüplerden bir tanesi var mı sekizinden birden randıman almış?
Neyse... “İyi niyet”e dönelim:
Diyelim ki, yerli yıldızların “rekabete uğramış naklen yayın ihalesi gibi şişmiş” fiyatlarına dur demek için sınırsız yabancı istiyorlar!..
Yerli yıldızların fiyatını makul düzeye çekmenin en mantıklı yolu bu mudur?..
Niye kimsenin doğru dürüst alt yapısı yoktur? Geçenlerde duydunuz Beşiktaş alt yapısından sorumlu Sergen’in isyanını.
“Futbolcu var, ama oynatmıyorlar ki”!
Ya alt yapısızlar? Onlar neden yetiştiremiyordu genç yıldızları?
A takımının ağır masrafları ellerini kollarını bağlıyordu, değil mi? Yani kaynaklar azdı!..
Kaynak ikiye katlandı da ne yapıyorlar?
“Yabancı sayısı sınırsız olsun”a parmak kaldırıyorlar.
“İyi niyet” bir yere kadar.
Hadi Fenerbahçe sınırsız yabancı isteyebilir. Planlarında Avrupa vardır. Beşiktaş da öyle, Galatasaray da... Peki diğerleri? Onlar Fenerbahçe’nin, Beşiktaş’ın, Galatasaray’ın rakibi değil mi Süper Lig’de? Şampiyon olmayı hiç düşünmüyorlar mı? Üç büyüklerle aralarındaki makasın bir daha kapanmamak üzere sonsuza kadar açılmasına nasıl gönüllü olabiliyorlar? Ellerindeki “mal”ın aynısından ithal edilmesi için nasıl parmak kaldırıyorlar?
Hayret yani...
Bitmedi. Kulüpler Birliği’nin bir başka konusu:
Denizlispor başkanı Sayın Ali İpek’in de bir ricası oluyor ve kimse kıramıyor:
“Süper Lig’i 20 takıma çıkaralım”!
“Hay hay... Madem ki bu ekip katladı naklen yayın parasını, küme düşme ihtimali olan Denizlispor’u nasıl bu bolluğun dışında bırakalım.”
Bravo, vefa büyük bir meziyettir!
Lakin, bunun adı futbol adına yapıcı kararlar almak değil, har vurup harman savurmak ve bal tutan parmağı yalamaktır.
Bakalım bu “para var problem yok” durumları daha nelere gebe.
Çeşme...
Derdimi deşme!
Kim ne derse desin, futbolcusunu zihnindeki plana onları en iyi uyduran, adeta futbolcusuyla ikiz kardeş kadar senkronize yaşayan Teknik Direktör Mustafa Denizli’dir.
O kadar hakimdir talebelerine... O kadar etkisindedir futbolcular.
İspat mı?.. Sezon başında aklı Çeşme’de kaldı Mustafa Hoca’nın; futbolcuları da aynen. Lig başladı onların da tatili bitmedi. Az daha hep birlikte Çeşme’ye taşınacaklardı.
Sonra Denizli’nin zihni. Süper Lig’e odaklandı; sekiz maçlık galibiyet serisi.
Devre arası yine Çeşme’den, emeklilikten, oradaki otelden bahsetti Hoca... Hooop futbolcular Çeşme kıyılarında.
Saçma mı?.. En iyisi yüzde otuz kapasiteyle oynayan futbolcuların, yerlerde sürünmesini neye bağlayalım peki?.. Sadece valiler, emniyet müdürleri değil, Beşiktaşlı futbolcular ve hocaları da sayın Murat Aksu’ya seçim kazandırmaya çalışıyorlar mı diyelim?
Suçlu Çeşme... Dava açamaz hiç değilse.