Ercan Güven

Ercan Güven

eguven@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geciken adalet, adalet değildir!..
Peki, rötar futboldaysa?
O da sevimsizdir... Eksiktir... Çilelidir. Kazanırken bile içi ezilir insanın. Kaybedilmiş puanlar, kaçan fırsatlar zihni kemirir durur en mutlu anda bile.
Hele böyle hırpalanarak, zorlanarak güç bela kazanılan maçtan sonra akıllar karışır.. Çünkü elde edilen kazanç mıdır telafi mi, devamı olacak mı belli değildir.
Adalet gibi futbolun da gecikmişi “hiç olmamasından iyidir” derseniz o başka!
Ama şu anda kayıp dokuz puan farkı takır takır kapatacak bir takım değil Fenerbahçe.
Senelerdir “futbol takvimi” yerine “Maarif takvimini” esas alıp lige haftalar sonra öğrencilerle birlikte başlayabilen Fenerbahçe yine “rötarlı bir sevinç” içerisinde.
Üç hafta sonra kazandı. İlk deplasman galibiyetini aldı. Koştu. Çabaladı.
Konya zaferi(!) iyi hoş da “kavşak” olduğu bile kesin değil. Çünkü zor güç gelen bir galibiyet. Fenerbahçe’nin hal ve gidişine haftaya Beşiktaş maçının futbolu ve tabelası karar verecek.
Maça gelince... Tam bir can pazarıydı...
Milli maç arası pek bir şey katmamış Fenerbahçe’ye... Hele fikir anlamında hiçbir şey... Yine deneme yanılma metoduyla takım kurmacaya devam.
Elbet yedeklerinden bir takım daha çıkacak Fenerbahçe portföyü içinden şahane bir onbir bulunur, ama bakalım ne zamana denk gelir!
Artık bir Fenerbahçe klasiği haline gelen farklı bir kadro ile başladı Fenerbahçe ve nihayet oynamamış adam kalmadı. Sahada birbirine yabancı dört futbolcu vardı. İki tanesi Jailson ve Benzia zaten takıma yabancıydı. Aatıf ve İsmail bu sezon ilk defa sahadaydı.
Neyse ki, Rıza Çalımbay da fantezi peşindeydi, Fofana’yı yanında oturtmuştu en başta. Ve 75 dakika oyuna sokmadı. Soktuğunda Yatabare değil Jahoviç’i çıkardı iyi mi?
Cocu’nun son düzenlemesi orta saha adına ekstra top kaybından başka bir şey getirmedi ilk yarıda. Hücum deseniz aynı terane. Rakip ceza alanına yapılan bir düzineden fazla ortanın bir tanesine bile Konya defansından önce dokunamadı Fenerbahçe forveti. Fenerbahçe’nin ilk şutu 32. dakikada Mehmet’in ayağından mesela. Bir tane de pozisyonu var koskoca devre.
Ancak ikinci yarıda Mehmet Topal ile Jailson ileri çıkınca, Eljif sahaya sürülünce ileride biraz daha kalabalık olmaya başlayabildi konuk ekip. Gol de öyle geldi.
Peki ligin tek namağlup takımı Konyaspor ne yaptı? Yine iyi pas yapan bir Rıza Çalımbay takımı olarak dakikaların çoğunda baskındı. Miloseviç’in direkten dönen topu beş santim aşağı inse, maç çok farklı yere giderdi.
Nedense Benzia’nın kullandığı ve Mehmet Topal’ın göbeğine nişanladığı 50. dakikadaki serbest vuruştan sonra Yatabare vites yükseltti ama bir türlü sonlandıramadı. Bildiğiniz Yatabare işte...
Çare gerekiyordu açıkçası Fenerbahçe’ye... Ya atacak ya yiyecek bile değildi. Gol geliyorum diyordu. Cocu’nun “küçük çaplı mucizesi” işte burada ortaya çıktı... Eljif oyuna girdi ve Fenerbahçe’yi rahatlatan adam oldu. Hatta can veren.
Golde Ayew ve Şener’in katkılarını da unutmamak lazım ama asıl soru forma bulduğunda hiç de kötü oynamamış Eljif ilk onbirde Benzia veya Jailson yerine falan olamaz mıydı? Hiç değilse bir kere canlı izleselerdi takımı son transferler!
Neyse... Fenerbahçe’ye zaman kazanmak için bir galibiyet lazımdı, gönül kazanmak için galibiyet lazımdı, özgüven kazanmak için galibiyet lazımdı. Öyle bir yerdeydi ki, galibiyetin kalitesi ve haklılığı sonraki mesele.
Fenerbahçe’nin bir haftasında Konya’dan sonra Zagreb, ardından Kadıköy’de Beşiktaş derbisi var. Ve ideal kadro henüz bulunamadı. Muhtemelen 3-4 futbolcu farklı olacak. Allah vere de bu mesele çözülmeden, kadrodaki kalite bir araya getirilmeden bir “facia” yaşanmasa.