Ercan Güven

Ercan Güven

eguven@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Çocuklar ‘tribün canavarı’ olmasın


ÜNLÜ FUTBOLCULAR SAHNEDE
“Altyapı” edebiyatından geçilmeyen futbolun, ilk defa “tribün altyapısı”na dönük girişiminde Anadolu Çocukları’nın ayağına götürülecek “Fair Play” oyunu aynı zamanda çocukları futbol şöhretleriyle de buluşturacak.
Enis Fosforoğlu’nun sahnede minik roller vereceği ünlü futbolcular, hocalar, futbol adamları, oyunun sahnelendiği kentte küçük futbolseverlere hediyeler dağıtıp onları kucaklayacak.




ÖNSÖZ

“MEYVESİ” ON YIL SONRA
Quaresma’lar, Guti’ler, havada uçuşurken, Beşiktaş övülmeyi, Fenerbahçe eleştirilmeyi, Galatasaray merak edilmeyi hak ederken, meyvesi en az 10 yıl sonra yenecek “çocuklara sahneden fair play mesajı vermek” projesi, bir spor sayfasında manşet olur mu?
Olur!.. Gazetenin adı Milliyet’se olur.
Kötüyü eleştirmek kadar güzeli teşvik etmek gibi kamusal bir görevimiz de olan bizlerin, sansasyonu izlerken ciddi ve güzel işleri asla yok saymamamız, tam tersine yüceltmemiz, alkışlamamız gerekiyorsa olur.
Konu çocuksa olur...
Konu “Türkiye’deki çocuksa” akan sular da durur, transfere akan milyonlar da.
Yöntem sanatsa, futbolun zalim baş ağrısını dindirmeye çalışıyorsa, işin içinde Enis Fosforoğlu gibi bir tiyatro devi varsa ve tüm bunlar memleketimizde “en uzun ömürlüsü beş-altı yıl” olan bir Federasyon tarafından, millet ve memleket için yapılıyorsa... Bal gibi olur.
Proje, Batman’daki bir afacana taş atılan sokaklar dışında bir dünya gösterecek ve dudaklarına minik bir tebessüm konduracaksa, varoştaki bir çocuğun “futbol algısını” değiştirecekse... Yeter de artar bile manşete çıkmasına.
Görevimiz budur.


FOSFOROĞLU DA TRİBÜN MAĞDURUYDU
Enis Fosforoğlu ile dostluğum, çeyrek yüzyıla dayanır. Kendisi asla çizgisini bozmayan bir sanatçıdır. Bir o kadar yıllık dostum Edip Akbayram müzikte ne ise Enis de tiyatroda o...
Babadan gelen yeteneğini ise anlatmaya lüzum yok... Çünkü bilmeyen yok.
Bir süre önce kariyerine başladığı çocuk tiyatrosuna ağırlık verdi Enis...
Kimbilir, belki “büyüklerden” kazık yemekten bıktı.
Ve nadir buluşmalarımızdan sonuncusunda, Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener ile çocuklara “centilmen seyirci” mesajları verecek bir proje üzerinde olduğunu anlattı.
Yükleyecekti dekorunu kamyona, aktörlerini otobüse, Batman’a, Diyarbakır’a, Manisa’ya, Karabük’e, Karadeniz’e gidecekti.
-Neden Peki?
Anlattı:
“Sevgili Ercan, ben de tribünden sürülenlerden biriyim. Yıllar önce son gittiğim maçta, tribün eşkiyaları tarafından küfüre katılmaya zorlandım adeta. Hem de sahada olmayan bir rakip aleyhine.
O gün çıktım, bir daha da dönmedim. Ve ahdettim... Kocaman adamları cinnetten geri döndürmek adeta imkansız; çocukları eğitecektim.
Nasihatla değil ama... Sahneden, gülümseterek, sanatla... Torunlarımız rahat etsin bari.
Sayın Mahmut Özgener de bu arayışta olduğu için kol kola girdik.”
-Oyun belli mi?
“Fair Play’i, sporun içinde olması gereken insani ilişkileri, kültür ve sanat potasında eriterek çocuğa eğlendirici biçimde sunan bir oyun.
Bak sana bir parodi anlatayım... Mahallede felaket bir çocuk var. Küfür onda, kavga onda, hiçbir mahalle maçını olaysız bitiremiyor. Yaka silken mahalleli, çocuğun karşısındaki takıma annesini, babasını, dayısını alıyor. O maçta anlıyor ufaklık rakiplerin düşman değil insan olduğunu.”
-Oyunun sahneleneceği yerler belli mi?
“Uzak-yakın diye kaygımız yok. Öncelik tiyatroya hasret çocukların bölgesi. Sonra seyircisi ‘sabıkalı’ olanlar. Lige yeni çıkanlar mesela... Onlar doğruyu öğrenmeye daha yatkın ve hazır olmalı.
-Ne kadar sürecek bu proje?
“Futbol Federayonu Başkanı sayın Özgener’in azmine, olayın önemine bakılırsa ömrümüz yettiği kadar.
İlk etapta on bin çocukla buluşacağız sahneden. Bu ne demek biliyor musun?.. O çocukların çevresini, mahallesini, ailesini, akrabalarını düşünürsen, milyonlar.”
-Beklenti nedir peki?
“Ben yüzde doksan verim bekliyorum bu projeden. Çünkü bu bir ders değil, mesaj da ezberletmeyeceğiz. Olanı biteni taraf tutmadan göstereceğiz çocuğa. ‘Bakın bunlar oluyor. Peki siz ne yapacaksınız’ diyeceğiz.
Sorgulayan, kararını kendisi veren bir futbol seyircisi yetişmesi hoş olmaz mı? Körpe beyinlerde sanatın futbolla yan yana hizalanması, nasihatten iyi değil mi?
-Bilmiyorum, Rasim Kara Beşiktaş’ı çalıştırırken futbolcularını “Burası tiyatro değil” diye azarlamış ve fena halde tepki almıştı.
“Orası keşke tiyatro olsa. Tribünler de tiyatro seyircisi kadar coşkuyu ve hüznü yerli yerinde kullansa. Nefret hiç kalmasa. Biz elimizden geleni yapalım da...”

MAHMUT ÖZGENER: “HER ŞEY İNSANDA BAŞLAR”
Futbol Federasyonu Başkanı olmak, ne demektir?..
Ortalama bir futbolcunun “zengin sınıfında” yaşadığı, ortalama bir yorumcunun üç-beş milyon euro futbolcu transfer parasını “ucuz” olarak algıladığı, ortalama bir kulübün on milyonlarla konuştuğu, stadına servet harcanan, locası lüks tekne fiyatı olan, formasına/eşofmanına asgari ücret ödenen, ülke sorunlarından ve ekonomisinden bağımsız bir mutlu azınlığın tepe noktası...
İşte o noktadan “Anadolu sokaklarında çaputtan top koşturan çocukları” görebiliyor, onlarla empati kurabiliyorsanız, benim gözümde “tarihe geçecek” başkansınız.
O çocukları tribün suçlarından uzak tutmaya çabalıyorsanız, bu memlekette pek rastlanmadığı kadar ileri görüşlü bir adamsınız.
Her şeyden önce iyi insansınız.
Ben çok göz göze geldim o çocuklarla... Çok iyi gördüm, biliyorum o gözlerin “kayıt yapmaya” veya “kaydedilenleri tekrarlamaya” yarayan “play” ve “record” düğmelerine benzediğini.
Ve çok iyi biliyorum, siz güzellikler sunmazsanız “dileyenin dilediği gibi oynadığını” o düğmelerle...
Hiç kimse kötü doğmuyor evrende... Hiç kimse durup dururken sokak/tribün hatta dağ eşkiyası olmuyor.
Her şey “öğrenme” yöntemiyle.
Peki bugünkü çocuklara futbolun sevimli, eğlenceli, centilmen yüzünü gösterirseniz on yıl sonra kim oturur o tribünlerde?
Mizahı, Türkçesi, saygınlığı ve aydınlığı ile Enis Fosforoğlu’lar!..
Futbol Federasyonu Başkanı Sayın Mahmut Özgener diyor ki;
“Her şey insanda başlar. Enis Fosforoğlu ağabeyleri rol model olacak çocuklara”...
Umarım Mahmut Özgener’in çocuklara yaklaşımı da gelecek federasyon başkanlarına model olur.


SONSÖZ

Haberin Devamı

Oturduğum koltukta, ayaklarım yere değmeyecek yaştaydım. Misafir gittiğimiz Ankara’da “tiyatro delisi” Ferhan Teyze tarafından sürüklendiğim salonun en ön sırasında ilk kez Osmanlı Tarihi’ne canlı tarafından tanık olmaktaydım.
Gerçi Alemdar Mustafa Paşa’nın köşkünü basan Yeniçeri’lerin karanlıktan fırlayan hiddetinde biraz tırstım ama o günden sonra Tarih bir ders olmaktan çıkmıştı benim için.
Hani, fizikte okuyup okuyup anlamazsınız, labaratuardaki bir deneyle ufkunuz açılır ya... Ankara’daki oyun, gözümü açmıştı benim.
Tıpkı Genco Erkal’ın “Bir Deli’nin Hatıra Defteri” ile ruh dünyasının, Toto Karaca’lı “Lüküs Hayat” ile espri ve eğlence dünyasının kapılarını araladığım gibi...
Diyeceğim, her çocuğun içindeki şeytanı veya meleği ortaya çıkaracak bir oyun olmalı.
En büyük ve en zalim oyunların sokaklarda sergilendiği ülkemizde, Mahmut Özgener ile Enis Fosforoğlu kafa kafaya verip çocuklara bir başka seçenek sunuyorsa, bu iş “tarihidir” benim için.