Ercan Güven

Ercan Güven

eguven@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Hıncal Abi’nin neyi nasıl yazacağına ben karışamam elbet. Ama forma rengini beğenmeyip sportif darağacına gönderdiği sayısız spor adamı arasında suçsuzların boynundan ilmiği çıkartmaya çalışmam da, benim bileceğim iştir.
Bir gazeteci için adalet kavramı da “mantık” ve “merak” kadar vazgeçilmezdir.
İnsaf da, nezaket de...
Her ne kadar Hıncal Abi “Gazeteci terbiyesiz olmalı” dese de.
Spor, bugüne kadar yerin dibine sokmadığı hiçbir milli takım hocası, hiçbir kulüp başkanı kalmamış, hiçbir federasyona ısınamamış, hiçbir meslektaşını kendisi kadar mükemmel bulamamış Hıncal Uluç kıyımına dayanacak güçte değildir.
Muhalefet, gazetecinin mayası... Ama sokağa çıkamayacak hale getirmek. Yapmadığı işi yapabilir deyip canlı canlı derisini yüzmek?..
Mecburuz karşı çıkmaya.
Sadece hedefe oturttuğu o talihsiz insana değil, Hıncal Abi’ye iyilik ediyoruz belki de.
Basılı Uluç tarihi, bazen hakaret edilen bazen birlikte yemeğe gidilen dünkü kurban/ bugünkü dostlarla(veya tersi) doludur.
Neyse...
Henüz suç işlememiş birinin, muhtemel suçları önlemek için infaz edilmesine karşı durmak hakkımı en son Kemal Dinçer için kullandım, berbat bir Fenerbahçe-Uluç kapışmasının ortasında kaldım.
Hıncal Abi’ye meramımı mı anlatayım, meslek büyüğümüze “şeref sorgulaması”na varan cümleler içeren Fenerbahçe deklerasyonuna mı karşı durayım şaşırdım.
Bilmeyenler için hatırlatayım. Mesele benim, Kemal Dinçer’e Hıncal Abi tarafından haksızlık yapıldığını yazmamla başladı.
Oyuncaklı bir yazı ama ana fikir; “hakemlere not verenlerin başındaki insanın, tarafsızlık gerektiren işinde Fenerbahçe lehine bir ayarını mı görmüştük ki, işine taraftarlık katıyor damgası vuralım”dı.
Yanıt gecikmedi.
Üstelik bu sefer “Ercan Taner eliyle” değil direk adıma geldi!
Hıncal abi için Fenerbahçeli olması yeterliydi. Madem ki Fenerbahçeli; o adil olsa bile yönettiği adamlar mesajı alırdı.
Bunu nev-i şahsına münhasır vurgularla anlatırken Fenerbahçe’ye de çift dalınca asla onaylayamayacağım bir tepki buldu karşısında Hıncal Abi...
“Ahlak ve izandan nasibini almamış, içindeki kin ve nefreti her fırsatta kusan” sıfatları, “şeref zafiyeti” imaları,  değil ifade özgürlüğünü kullanan elli senelik bir gazeteciye, Fenerbahçe bayrağını yırtan rakip takımdan simitçiye bile söylenecek sözler değildi.
Yakışmadı Fenerbahçe’ye. Üzüldüm tabi...
Ne güzel yanıt verecektim Hıncal Abi’ye...
“Galatasaraylı olduğu için Ahmet Güvener’i istifa ettirenler arasında ben yoktum. Açıklamasını gereksiz buldum, lakin tek kelime bile eleştirmedim” diyecektim.
“Aynı nedenlerle Kemal Dinçer’i de eleştirmiyorum. Ne zaman ki, Fener’e yontan bir uygulama olur; sesimi çıkarırım” diyecektim.
Benim yazdıklarımın Hıncal Abi’nin kimliğine saldırı değil, saldırılan Kemal Dinçer’in kimliğini savunmak olduğunu söyleyecektim.
Yola “Sen Fenerlisin, ben Galatasaralıyım, öteki Beşiktaşlı” diye çıkınca işin nereye varacağından bahsedecektim.
Basın tribününe takım kaşkoluyla giderek “Medya taraftarlığının Merve Kavakçısı” olan Hıncal Abi’nin, “taraftar medya”dan şikayetindeki çelişkiyi yazacaktım.
Aziz Yıldırım’ın, Hasan Doğan’ın ortağının ortağı olduğunu bilmediğimi açıklayacak, “Hıncal Uluç, Demirören’in tüpleriyle çay kaynatıyor” şeklinde dahice karşı saldırıya geçecektim belki!..
Olmadı.
Fenerbahçe yönetimi acil olarak toplandı; “Ama şu Ercan’ı koruyalım” dedi, çok ağır bir deklarasyonla önüme geçti!..
Neden?..
Çünkü ben Fenerbahçeliyim!..
Galiba vakti zamanında bir kravat almıştım Hasan Doğan’ın ortağının mağazasından!..
Şekip Mosturoğlu ile de bir yemeğim var Urfa’da... Hem de Bucak Aşireti’nin bağ evinde sıra gecesinde!..
Kemal Dinçer, ağabeyimin okulunun eski mezunlarından.
Yoksa...Yağmasa da her ay damlıyor mu Şükrü Saraçoğlu’ndan!..
Olabilir mi Hıncal Abi?
Olabilir mi?
İşler buralara varabilir mi?
Varmışsa çok geç, varmamışsa yazık değil mi?
Not: Tam üç gün önce yazdığım ancak “Kutlu Doğum Haftası” nedeniyle ertelemek zorunda kaldığım yazıdır.