Ne kadar acı, ne kadar tüyler ürpertici, devasız ve amansız bir tespit değil mi?..
Tokat gibi:
“Deplasman yasağı da futbol şiddetini önleyemedi”!
Karamsar, bir o kadar da gerçekçi ne yazık ki.
Üstelik, sırtında yumurta küfesi, dilinde ölçü olmayan yetkisiz ve sorumsuz bir kişinin yumurtlaması değil...
Ölçülmüş, biçilmiş bir cümle ve TFF Başkanvekili Ufuk Özerten tarafından dile getirildi.
***
Gerekçesini de söyledi Özerten:
“Son olarak Fenerbahçe-Galatasaray derbisinden sonra evine giderken stattan 15 kilometre uzakta bir gencimiz öldü”.
Yani?..
Statta rakip olmasa ne fark ediyor!
Peki ne yapacağız şimdi... Panzehiri yok mudur?
Özerten bu noktada “olmayacak duaya amin diyor”!
“Yasaktan önce futbolun bir oyun olduğunu anlamamız gerekiyor”.
Kimin anlaması gerekiyor peki?
***
Çözüm, sorunun kaynağından bekleniyor.
Yani kulüplerimizden, yöneticilerimizden, tribün baronlarından, fanatiklerden, medyadan.
Siz gördünüz mü öyle bir çaba, fikir, eylem, otokritik, pişmanlık?.. Cinayetten sonra bile, “hayır” tabi.
Hala ateşe odun atmaya devam.
Parklarda sokaklarda farklı formalı gençler kol kola, Kulüpler Birliği’nde başkanlar boğaz boğaza.
İddia ediyorum bilinçlidir bu...
***
Bilinçlidir, çünkü; “Kavga ile zenginleştirilen(!) fanatik taraftarlık ortadan kalkarsa, futbolun reytingi de düşer, geliri de” şeklinde bir hesap var.
Yapılan, bilinen ama söylenmeyen bir hesap.
“Statlar dolmaz.
Yöneticinin forsu azalır.
Bu millet futboldan anlamaz; taraftarlıktan anlar!..”
Fikir bu.
Tüm projeler bu fikrin karanlığında, bildik sistemi ve düşük yoğunluklu futbol savaşını devam ettirmek kabusunda ilerliyor.
***
O zaman?.. Yasak, gözetim, disiplin giderek artacak.
Gün gelecek, derbi zamanı ev sahibi takım dışında forma giymek bile yasaklanacak sokaklarda.
Mimli yerlerin önüne korumalar konacak.
Tribün teröristlerinin karakolda oturması ne ki... Misafir takımın kimliğine sahip şahsiyetler, derbi gününü sığınakta geçirecek.
Ve işte o zaman futbol her şeyini kaybedecek ama çare yok ki.
Önemli olan gelecek nesilleri zehirlememek.
Onlar tek umut çünkü.
Bu günün çocuklarına yarının futbol canavarları olmasınlar diye ne yapabiliyorsunuz; onu söyleyin siz.
Milli atletin ölümü
Kaza olur... Üzülürüz, yanarız ama “alın yazısı” der katlanırız.
Lakin üç ayrı mesafede Türkiye Şampiyonlukları olan bir milli atletin inşatta çalışırken iş kazası sonucu ölmesi, acıyı ikiye katladı.
Hem ona üzüldük.
Hem kendimize.
Zavallı Murat Karabaş ki, şampiyon atletini inşaatta çalışmak zorunda bırakacak bir ülkede doğmuş.
Ve zavallı biz... Bizim için futbolcudan başka hiçbir sporcunun zerre kadar değeri yokmuş.