Futbol denilen oyunda unvanların, apoletlerin zerre kadar değeri yoktur... İstediğin kadar ligin en ofansif takımı ol... İstediğin kadar iyi kadroya sahip ol... Her doksan dakika, o unvanlar ve apoletler için yeniden sınava girersin!..
Beceremezsen unvanı/apoleti çimenlere bırakıp gidersin.
Birinci kural; rakip kadar mücadele edeceksin.
En az rakip kadar.
Ondan sonra üstün yeteneklerinin (şayet varsa) semeresini göreceksin. Kendini dev aynasında görmeyeceksin. Eskişehir’deki maçın ilk yarısında unuttu bu yaşamsal gerçeği Galatasaray... İkinci yarı hatırladığında ise geç kalmıştı; Eskişehirspor 24 yıllık sınıfsal handikapı atlatmış, gayret edenin kazanacağını anlamıştı.
İster UEFA yorgunluğu deyin, ister küçümseme; her hamlede rakipten bir adım geri kaldı sarı-kırmızılılar. Birkaç santim az, birkaç selise eksik. Ve sonuçta iki gol arkada.
Bir başka tanımla, Eskişehirspor adım attırmadı dev rakibine. Üç pas yaptırmadı. Topla her buluşmada bastı Eskişehirsporlular. O kadar ki, maçı ekrandan seyredenler Eskişehirspor’un 13-14 futbolcuyla oynadığını sanmış olmalı.
İlk yarım saat ortada yoktu Galatasaray. Ancak devre biterken rakip kaleye indi ve zor güç berabere bitirdi ilk kırkbeşi.
Neden? Açıkçası, bu konuda Skibbe’ye falan suçlamak saçma. Bir kere Galatasaray’da tüm inisiyatif artık futbolcularda. Hatta teknik direktörü kolundan tutup tribünlere sunarak, desteklerken maskara etmişlerdi geçen hafta...
O zaman, Galatasaray oynayınca da futbolculardan, oynamayınca da. Maçtan önceki tahminlerde sürdirek favori gösterilince, ayağını kırıpdatmadan galip geleceğini sanmış olmalı Galatasaraylılar.
Yanıldılar.
Maçın gollerine gelince... Youla’nın attığı gol şahane idi ve ilk yarıdaki Galatasaraylıların ne kadar isteksiz olduğunu belgeledi.
Ayhan’ın beraberlik golü ise adrenalinden geldi.
Evet... Ayhan, takım arkadaşlarına uymuş sakin sakin oynarken ve Galatasaray mağlup durumdayken topu vermeyen rakibine çok sinirlendi önce. Bu sinir adrenalin pompaladı ve tüm takımı saran miskinlikten kurtuldu Ayhan. Golü attı.
İkinci yarının başındaki Baros’un golü ise kocaman ayıptı. Resmen koluyla düzeltti ve hakeme de yedirdi.
Ve Eskişehirspor’un beraberlik golü... Diyelim ki, buz gibi ofsayt... Biraz önce senin arkadaşın eliyle düzeltip atmış; bu ne itirazdır ki takımın yarısını sarı kartlı kılıyor?.. Haksız golü sen attıysan iyi... Ama büyük takıma hata olursa büyük infial... “Bize yapamazlar”!
Hayal aleminde yaşıyorlar.
Eskişehirspor’un üçüncü golü şaibeli, dördüncü golü ise adaletin tecellisi. Çünkü çalışan ve hak eden Eskişehir’di.