Fenerbahçe, Diyarbakır’da “taşlanınca” İstanbul’un plazalarındaki spor medyası apıştı kaldı!..
O medya ki, “Güneydoğu gençlerinin eline ‘keleş’ten önce futbol topu verelim, terörü bitirelim” fantezisinde kalmıştı.
Yirmi yıl önce bir-iki bürokratın ortaya attığı bu tezin iki yıl içinde fosladığı, geri kalan on sekiz yılda tam tersine teptiği ve her türlü örgütlenmeyi Devlet’ten daha iyi kullanan terörün, futboldan faydalandığı çoktan ortaya çıkmıştı.
Kulübü ele geçiremezsen konuk takıma bir avuç taş atarsın, Türkiye’nin neresine gitsen “PKK dışarı” diye karşılatırsın Diyarbakırspor’u...
Bundan güzel, bundan sesli bölme işlemi, ancak yandan kollu “Facit” ile yapılırdı eskiden. Dijitali çıktı o da piyasadan kalktı.
İşin gerçeği, ne Fenerbahçe’nin sorumluluğudur bu, ne Diyarbakırspor’un, ne federasyonun, ne de spor medyasının. Hiç biri de çözemez.
Sadece kitaba uygun ceza kesilir, ülkenin en derin meselesine futbol üzerinden yaklaşarak abuk sabuk laflar edilir, gelecek sefere kadar unutulur, o kadar.
Bakmayın; ceza verildi Diyarbakırspor’a... Ama ne Diyarbakırspor hak etti bu cezayı, ne de federasyon gönül rahatlığı ile verdi. Suçlu onlar değil ki... Suç futbol suçu değil ki... Taş Fenerbahçe’ye değil ki.
Siz Diyarbakırspor’u sistemin içine çekmeye ne kadar çalışırsanız, o kadar olaylı oynanacak maçları belli ki. İnanın, Diyarbakırspor’un Süper Lig lideri olmasını hepimizden çok istiyordur örgüt. Ortada zor kullanarak taleplerini gerçekleştiren bir örgüt varken, futbolun kutsallığına inanmasını ve kulübü dokunulmaz listesine sokmasını bekleyemezsiniz ki.
Çünkü, bu bir süreç.
Gereği yerine getirilecek!
Nasıl mı?
5 Mart 2006’da Aydın Cingöz’ün Aydınlık Dergisi’nde derlediği şu tarihsel gerçekleri okuyun; anlayın:
“Yugoslavya’nın parçalanması sürecinde futbol maçları sürekli kullanılıyordu. Maçlarda toplanan farklı milliyetlerden taraftarlar, birbirlerine düşürülüyor ve kavgalar çıkarılıyordu. Bunlara iki önemli örnek verilebilir. Birincisi bugün Sırbistan topraklarında kalan Partizan ile Hırvatistan topraklarında kalan Dinamo Zagrep arasında oynanan maçtı. 1988 yılındaki maçta Zagrep Şehir Stadı kan gölüne dönmüş, 2 kişi yaşamını yitirmişti. Damalı bayrak açan Hırvat taraftarlar, Yugoslavya bayrağını yakınca ortalık karıştı. Ve iki takım taraftarları birbirine girdi. Maç Zagrep’te olduğu için Dinamo taraftarlarından kayıp olmadı. Ama iki Partizan taraftarı öldü. 1990 yılındaki maç ise Sırbistan’da oynandı. Bu maçta Sırp Milliyetçileri’nin takımı Obiliç ile Boşnak Zeniça karşılaştı. İki takım taraftarı birbirine girdi ve dört kişi yaşamını yitirdi. Yugoslavya’nın parçalanmaya başlandığı 1988 yılından itibaren futbol maçları insanların kafasında bölünmüşlük görüntüsü yaratmak için kullanıldı” Hangi bağlantı ile yazılmış bu satırlar biliyor musunuz?..
2006’da Diyarbakır’da oynanan Konyaspor maçında çıkan olaylardan sonra... Sezonun 22. haftasında. Zamanın Diyarbakırspor Başkanı Abdullah Akyıl, “Diyarbakırspor’a yazık etmeyin” diye feryat içindeyken.
Bizim spor medyası mı?..
O günlerde de “Terörün ilacı futboldur” fikrini tartışıyorlardı tatlı tatlı.
İstanbul elden giderken meleklerin cinsiyetini tartışan Bizanslılar gibi.