Elbette az buz iş değildir Anderlecht, Inter, PSV, CSKA, Sevilla’dan sonra “para babası” Chelsea’ye “hayatta her şey para değildir” gerçeğini öğretmek.
“İmaj iyidir, ama futbol başka bir şeydir” dedirtebilmek Dünya’ya...
Az buz iş değildir ve sıra dışı maneviyat gerektirir.
Adına inanç mı dersiniz, azim mi, istek mi, her ne haltsa; elle tutulur gözle görülür bir şey olmasa da penaltı kadar tayin edicidir futbolda.
İstatistiği yapılamaz, grafiği çizilemez ama büyük bir olasılıkla topun hızına saatte 2 kilometre daha ekler o...Bilek kaslarının koordinasyonunu milisaniye düzeyinde kısaltır. Futbolcunun sahadaki koordinatlarını kusursuz kılar. Akciğerine oylum katar. Hoca’nın zekasını, seyircinin iştahını açar.
İşte o zaman mümkündür Dünya’nın “seçmece” takımını dize getirmek. Üstelik kaza golüyle mağlup duruma düştükten sonra bile...
Adı konsa ve tartılıp ölçülse, doping listesine girmesi işten bile değildir.
Adı konmamış becerilerle zafer kazanmak ve henüz adı konmamış başka zaferlerin kapısını açmak... Fenerbahçe’nin yaptığı “özel iş” budur.
* * *
Evet... Sarı-lacivert formanın “en iyi niyetli Avrupa planını, en kısa vadede aşmak” becerisi başlı başına bir milattır Türk Futbolu için.
Ama çok daha önemli bir kazanım elde etmiş ve nüfus kağıdında “TC” yazan her vatandaşa eşit şekilde paylaştırılmıştır Fenerbahçe.
Nedir bu “Fenerbahçe markalı” toplumsal hediye?
Avrupa sürecini/yükselişini “mazide kalmış dostlukların hayata dönmesi için vesile kılmak”.
Düşünsenize... Aynı sonuçların “övünme-aşağılama” aynalarına çarpa çarpa hepimizi yakıp kavuran zehirli bir lazer haline geldiğini!..
Bir zamanlar böyleydi.
Tevessül etmedi Fenerbahçe. Asil, zarif ve dostane yolu tercih etti.
Bu, skor tabelası gibi somut rakamlardan oluşmasa da Türkiye’de yaşayan tüm insanların gönül kredilerine virman yapılan bir değerdir ve en büyük zaferdir. Kıymetini hesaplayacak para henüz icat edilmemiştir.
Kullanan kullanır. Saçıp savuran kendi bilir.
* * *
Maç günü Şükrü Saracoğlu’nda Süper Lig kulüp başkanlarına sayın Yıldırım tarafından verilen yemek, son örnek.
Öncesi var.
Fenerbahçe, adına dostluk denilen “master plan”ı yürürlüğe koyalı çok oldu ama “kalıcılığından” emin olmamız gerekiyordu alkışlamak için.
Benim en son hatırladığım ve utandığım görüntü, Fenerbahçe şampiyon olduktan sonra kutlamak için kent sokaklarına yayılan ve Türkiye’nin bir çok yöresinde saldırıya uğrayan konvoylardı. Bu kadar tükenmiş, cephelere mevzilenmişti futbol.
Barış, savaştan daha zordu.
* * *
Fenerbahçe, temizliğe kendi kapısından başladı. Son verdi taraftarını kışkırtıp rakipleri sıkıştıran demeçlere.
Herkesin dosta ihtiyacı vardı. Dost edinmede en kestirme yolun, dostça davranmak olduğunu biraz gecikmeli de olsa kavramıştı.
Bugüne dek pek dile getirmediysek, “nazar” korkusundan olsa gerek!
İşte o günlerden sayın Selahattin Beyazıt’ın “Ben bugün Fenerbahçeliyim” dediği Avrupa sınavlarına gelindi.
Çok şükür!
Maçlar kazanılır kaybedilir. Zaferler, tersi mümkün olduğu için zaferdir ve bir gün rüzgâr tersine dönebilir.
Lakin yitirdiğimizi sandığımız ve şimdi hayat belirtileri gösteren dostluğa Fenerbahçe’nin öyle bir katkısı oldu ki, kimse unutturamaz bana.
Ve kimse Chelsea’yi 2-1 yenmenin daha önemli olduğuna inandıramaz.