Ercan Güven

Ercan Güven

eguven@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bayılırım şu “Biraz da futbol konuşalım” lafına... Çünkü tam bir futbol entelektüeli resti.
Zeka, birikim, ciddiyet göstergesi.
Basit adamların basit ilişkilerinin değerlendirmesinden bıkmış, halkın seviyesine inmek için gayret sarf etmekten sıkılmış, futbolun o kutsal tekniğini özlemiş, kütür kütür kültür kokan bir laf.
Süzme ukalalık:
“Biraz futbol konuşalım”!
En sonunda Emre Belözoğlu da söyledi.
“Avrupa Şampiyonası elemeleri yaklaştı, gündem bambaşka”.
Haklı olarak şike tefrikalarından sıkılmış çocuk!
Emre’nin yerinde ve bilgece cümlesi gazetelerde yayınlandığı sabah, Emre Vatan’da!.. Emniyet Müdürülüğü’nde şike işlerine mesafesi tartışılıyor. En azından bilgisi olduğu düşünülüp bilgisine başvuruluyor.
Ne kadar “fodul” kalıyor değil mi “futbol konuşalım” talebi.
Et bozulmuş, tuz kokmuş, yemeğinin tadına bakalım gibi bir şey!
Merak etme sevgili Emre... Futbolcular dürüst oynar, yöneticiler dürüstçe yöneticilik yaparsa, dini referanslar veren teknik direktörler şikeci çıkmaz, taraftar haram kupaları yüceltip üçkağıtçılığı kutsamazsa, Emniyet’teki polisler de dahil herkes futbol konuşur.
Vardı da biz mi konuşmuyoruz yani?

Sırada ‘gazeteciler‘ varmış!!!

Biliyorsunuz, şikeye ilişkin yorumcuların da “dinlemeleri” çıkıyor veya bilgilerine başvuruluyor.
Daha da çok “meslektaş” ifade verecekmiş galiba.
Meslektaş diyorum, ama dikkat ettiyseniz hiçbiri “gazeteci” değil.
Neden acaba?
“Mesleği gazetecilik olan insan namusludur” gibi saçmalıklara patent almak değil niyetim!
Sadece “gazetecinin” nerede duracağını bildiğini iddia edebilirim.
En fanatiği bile her şeyden önce mesleğinin fanatiğidir gazetecinin.
Şimdi, bir “yorumcu” var; gazetecilikteki çömezlik, çıraklık, kalfalık dönemlerinde neyin yanlış neyin doğru, neyin haber neyin dedikodu olduğunu öğrenmiş, kimle ne mesafede duracağını kestirmiş, kendine teslim edilen kalemi/mikrofonu önce mesleki sonra kamusal menfaatler için nasıl kullanacağını biliyor.
Bir “yorumcu” var; gazeteci meslek içi eğitim aldığı sırada o da kendi mesleği ile ilgilenmiş, gazeteciliğin tüm ilkelerinden bihaber gelmiş bir köşeye veya stüdyoya kurulmuş. Niyeti bile önemli değil... Alfabeyi bilmiyor. Öğrenmemiş.
Biri hayatını kazanıyor yaptığı işle...
Diğeri şöhretini sürdürmeye çalışıyor!
Birinin sorumluluğu mesleğine.
Diğerininki kulübüne!..
Şimdi kabahat kimde?
İki cümleyi bir araya getiremeden yazı yazıp, yemek masalarındaki duyumlar ve renkdaşlık ilkesiyle bilmedikleri işi rezil edenlerde mi?.. Yorumcu diye bir meslek icat edip futbol dünyasında sivrilmiş her vatandaşa sayfalarını/kameralarını açanlarda mı?
Yoksa “yorumcular”ın faturasını “gazetecilere” kesen toplumda mı?
Henüz şikeye bulaşmış “gazeteci” yok merak etmeyin.