Galatasaray, yatsın kalksın Euro 2012’ye dua etsin!.. Futbol kamuoyumuz ve medyamız üç haftadır Avrupa ile oyalanmasaydı, üç haftadır “gündem” Galatasaray olacaktı.
Daha doğrusu Galatasaray’ın “hırçınlıkları”...
Şike operasyonunda Fenerbahçe ile külahları değişti Galatasaray. En nazik ses tonuyla en ağır cümleleri kullandılar “ebedi dostları” için! Ne oldu?.. Değdi mi? El ele gidecekler Avrupa’ya. “Fenerbahçeli Ligin” katlanan nemasından Galatasaray da “aslan” payını alacak. Avrupa vizesi yüzünden Futbol Federasyonu ile papaz oldu. Ne oldu değdi mi?.. Verdi vizesini işte UEFA. Pek çok “derin Galatasaraylı” benimle girdikleri iddiayı kaybetti ve sinir bozuklukları da cabası.
Son hedef Beşiktaş...
Arena’yı paylaşmamak için Beşiktaş’ı da bilançonun “negatifine” yazdı Galatasaray. Hatta Basketboldan girerek biraz da aşağıladı: Ne oldu? Değdi mi? Bakan, olmazsa Başbakan kesecek raconu... Birlikte oynayacaklar Arena’da. Tabi, en tepeden yaratılan “istenmeyen misafir” tutumuyla Beşiktaşlılar o stada ve “sahibine” ne kadar saygı duyarlarsa o kadar “huzurla”!
Oysa...
Fenerbahçe’ye karşı ilk baştaki asil tutumunu sürdürebilseydi Galatasaray...
“Avrupa’ya gidemeyeceğiz” diye ortalığı velveleye vermeyip TFF’ye, Erzik’e, işin başındakilere biraz olsun güvenebilseydi...
Ve sözleşmeye göre zaten Beşiktaş’a izin vermesi gereken Arena için yönetimdeki şahinlere teslim olup tersleneceğine, biraz centilmen davranabilseydi...
(Bu arada, Beşiktaş devletin üst kademelerinden torpil arayacağına tesislerden sorumlu danışman yaptığı Vedat Bayram’a sorsun prosedürü ve elini kolunu sallayarak gitsin Arena’ya) Gelecek sezon daha mı dostane geçerdi, yoksa Bolu’da Fenerbahçelilerin saldırdığı Galatasaraylı genç bayan voleybolcular ile “erken sinyal veren” rezaletlere mi gebe olurdu yine?
“İki dinleyip bir susmayı” Afrikalı ev kadınına bile öğretip Türkçe söyleten bu necip Türk Milleti, sadece “futbol yöneticisi” denilen meslek erbabına benimsetemedi örflerimizi, empatiyi, centilmenliği!..
Klişe olmuş; “Futbolcu ayaklarıyla konuşur” lafı... Peki yönetici neresiyle konuşur? Karnıyla mı? Hayır...
Kararlarıyla.
Aynı olaya yönetimden hem “ak” hem “kara” yorumlar yükselmeden önce kulübünün çıkarları, sonra kulübün de bir parçası olduğu memleket futbolunun çıkarlarını hesaplar, özveri dengesini kurar, kararını verir. Sonuna kadar da arkasında durur direnir. Önünü arkasını hesaplamadan konuşmak değil ki kulüp yöneticiliği...
Örnekleri her kulüpte var. Bu sütunlarda yıllarca Aziz Yıldırım’ı eleştirdik “geriyorsun” diye. Ama geçen sezon itibarıyla aktör değişti... Adı Galatasaray.
Araya Euro 2012 girmese herkesi karşısına alan Galatasaray, çok ciddi iç ve dış hesaplaşmaya muhatap olacaktı; başka bir bahara kaldı.