Kasap havası çalınca ceketini beline dolayıp piste fırlayan nazik beyleri, latif hanımları çok gördüm.
Darbuka düm-tekiyle kendini tutmaya çalışsa bile vücudundaki her kasın istemsiz harekete geçtiği insanları da bilirim.
Kapı gıcırtısına bile “iki göbecik” atanları anlarım.
Ama “hakem düdüğüne” oynayana ilk kez rastlıyorum!
Notasız, ritimsiz, melodisiz, cırtlak, tek düze bir nohut sesine hem de...
***
Neydi derbideki Galatasaray’ın hali? Nedendi?
“Şampiyon oldum” desen, geçen hafta olmuştun.
“Kutluyorum” desen, tören haftaya...
İki arada bir derede ezeli rakibine yenildiğin maçın bitiminde, tribünde aynı fikirde bir tek adam yokken kutlama mı olur?
Kimi kandırıyorsun?
Buram buram “nispet” kokuyor.
Hem de çocukça.
Eğlenmiyorsun, kutlamıyorsun aslında; mezarlıktan geçerken ıslık çalan adamı hatırlatıyorsun.
Veya provokasyon yapanı!
***
“Oynamak/kutlamak ne zamandan beri provokasyon mu oldu”?
Epeydir!
Kulüplerimizi kravatlı fanatikler yönettiğinden beri...
Hocalar teknik direktörün ağırbaşlılığını ve sınırlarını unuttuğundan beri.
Futbolcular sokak kabadayılarına döndüğünden beri...
Taraftar fanatikleştiğinden beri.
Adam öldüğünden beri adam...
Cenaze marşıyla da oynayın bari.
Tuz da koktu
Kendimizi avutuyorduk, “Aferim çocuklara” diye... Ufak tefek olayları görmezden geliyor, adrenaline, laktik asite falan bağlıyorduk.
Yöneticiler nefret kusuyor, tribünler yıkıp döküyor, sokaklar gaza bulanıyor, onlar oyunlarını oynuyorlardı!
Hepsi aile dostuydu zaten. Milli Takım’dan arkadaştılar.
Nereye kadar?
İşte tuz da koktu!
***
Futbolcular da bizdendi ve içlerinde dengesiz adamlar olmalıydı.
Veya eyyamcılar!
Ya da durumdan vazife çıkaranlar...
Maalesef hepsi var.
***
“Evden adam aldıran” Volkan, bu sefer başkanından icazet almıştı. İçinde Drogba bile olsa Galatasaray formasından iğreniyordu.
Sabri, kulüpte kalmayı garantilemek ve emekliliğinde “müthiş Galatasaraylı” apoleti takabilmek için tribünde olmayan Galatasaraylılar’a bir “boğazlama” armağan ediyordu. Emre, Fenerbahçe tarafından benimsenmek ve içinde bitmeyen agresif duyguları tatmin etmek niyetiyle racon kesiyordu.
Melo soyunma odasını beklemiyor, sahada girişiyordu rakibe.
***
Ne yazık... “Bu çocukları biz delirttik” de diyemiyoruz!
Mehmet, Gökhan, Selçuk, Hamit gibiler aynı coğrafyada yaşayıp aynı havayı solumuyorlar mı?
İçinde olan içini döktü yani.
Seyircinin fanatiği tribüne girmesin diyoruz; futbolcunun fanatiği niye sahada?
NOT: Hiç uğraşmayın kendim yazayım; derbinin 22 futbolcuyla bitmeyeceğini bildim, ama kimin kazanacağı tahminimde şiştim. Bir korner bir pozisyonla maç bitiren Galatasaray’ın sezonu kapattığını ve Terim’in “fantezi” alışkanlığını unuttum özür dilerim.
Kalpten bıçaklandık
Siz hiç “bir insanı kalbinden bıçaklayan bir insanla” karşılaştınız mı?
Ben karşılaştım. Oturup konuştum, iki saat de dayandım!
Şişe dibi gibi gözlüklü, orta boylu sıradan biriydi. On altı sene yatıp çıkmış, biraz yaşlanmıştı.
Namus meselesi falan da değil, dost sohbeti olarak başlayan ve tartışmaya dönen olaya kurban gitmişti maktul.
Katil, zerre kadar pişman değildi.
Çeyrek yüzyıl sonra bıçağı nasıl sokup çevirerek aortu kestiğini adeta keyifle anlatıyor, bize merakla tiksinti arasında gelgitler yaşatıyordu.
Pişman değildi çünkü hapishaneyi üniversite gibi görüyordu. Kendine göre kariyer yapmıştı. Aynısı olsa yine yapardı.
Niye yazdım bu berbat anıyı?..
Derbi yoluna kalbinden bıçaklanan 19 yaşındaki Burak Yıldırım ve onu öldüren yaratıklar hatırlattı.
Hiçbirinin takım adıyla anılmasına gönlüm razı değil. Onlar takımdaş değil sosyopat.
Dün parti adına öldürüyorlardı, bugün kulüp adına, yarın kim bilir ama aslında bozuk ruhlarının emrini yerine getiriyorlar o kadar.
Futbolu bu manyakların at koşturacağı ortam haline getirenler utansın.
Ayıp, utanç, hüzün
Haftada bir geniş Ters Köşe’ye biraz “futbol dışı” olaylara değinmek, mümkün mertebe başka sporlara eğilmek için yeniden başladım!..
Lakin ne mümkün.
“Futbola ait, ama futbol dışı” gündeme mecbur kalacağız bu lig bitene kadar belli ki.
Kalpten bıçaklama, provokasyon, boğazlamadan sonra şimdi konumuz “biber gazı”!..
Yine rakip yok ortada... Yine müstakbel “anı günlerden” biri...
Beşiktaş, İnönü Stadı’na veda ediyor. On binler stada giderken yol tıkanıyor. Motosikletli polisler havaya ateş açıyor!..
Yol açmak için ateş açmak.
Derken kitlelerin isyanı ve gelsin gaz.
Ağlayan çocuklar, nefes alamayan hamile kadınlar.
İnönü’de son maçta “desibel rekoru” kırıldı, Beşiktaş hem fedanın hem vedanın hakkını verdi, hatıra eşyası haline gelen stat, tribünden insan manzaraları falan hikaye...
Ayıp, utanç ve hüzün... İşte bunlar futboldan bize kalanlar.