Estonyalı değiliz ki, “Maçın başında hakem penaltımızı vermedi, haybeden on kişi bıraktı, bizi yaktı” diyelim.
Sevindik tabi.
Hatta bazı milli futbolculardan daha çok sevindik!
Ve hatta...
Gol atandan çok!
Sahi... Neydi o Selçuk’un hali?
Golün sahibi, sanki taziye evine ziyarete gitmiş. Kucaklayanlar da “merhumun” yakınları!..
Ya Hamit ?
Ay-Yıldız’lı ekip, yeni rotasında ilk galibiyeti almış o yedek kulübesinde eli şakağında tefekkür içinde.
Vakti zamanında elinden şampiyonluğu aldıkları maçta Trabzonspor’a yanıp yakılan Aykut Kocaman mübarek.
Estonya’ya mı üzüldü ne?
Biz bayram yapıyoruz, Nuri bir karış suratla kulübede saklanıyor.
Sonra da Milli Takım teknik direktöründen “fırça” yiyoruz:
“Bana değilse bile koltuğa saygı duyulmalı”!..
Birincisi, ısmarlama olmaz, kazanmak gerek!
İkincisi, o tavrı en başta futbolculardan bekleyecek.
Üçüncüsü ise çok önemli:
Milli Takım skoru garantilemiş, uzaktan şut çekip auta atan Burak yuhlanıyor tribünler tarafından.
Kimler yok ediyor saygıyı?
Nerede görülmüş...
Talebelerine saygıyı/sevgiyi öğretemeyen hoca, ilk galibiyetin ardından herkese ayar verecek.
Ne o?.. Yenildiğinde eleştirilmiş.
Kainat saygısız o zaman! Ben yenilip de övülen bir teknik direktör görmedim.
Galibiyetten sonra bu kadar kimyası bozulan takım da az gördüm.
Geçelim Hoca’nın algı bozukluğunu... Önemli olan Milli Takım ve onda “olmayanlar”
Evet...
Sevgi yok.
Saygı da yok.
Nedendir bilinmez Abdullah Avcı’nın “fedailiğine” soyunup sahada “tatil köyü animatörü gibi” arkadaşlarını coşturma işini üstlenen ve sadece bu sebeple başka bir tartışma vesilesi yaratan Emre Belözoğlu maçtan sonra açık açık söylüyor:
“Efsaneler dediklerimize sevgi gereksizmiş”!..
Efsane dediği, şimdi kendisinin bulunduğu durumu eskiden yaşamış meslektaş ağabeyleri.
İşte “sevgi/saygı” bekleyenlerin kaptanı.
Biz bu şarkıyı dinlemiştik. Gerçi hocaya küsenler falan yoktu, ama ana fikir aynıydı.
Bu “remix” hali.
Yine “düşmanlar” çıkacak.
Yine “ahbap çavuşlar” olacak.
Giden şampiyonalar geri dönmeyecek!
Bakalım “besteciler” işin içinden nasıl sıyrılacak.
Şimdilik; Abdullah Avcı beceremedi.
Futbolla, skorla, tercihle ilgili değil tespit...
“İklim”le ilgili!.
Milli Takım hocası bilinmeyen taktikler üretip, futbolcunun performansını ikiye katlayacak değil ki.
Onun en önemli görevi, Milli Takım’ı sarmaş dolaş bir gurup yapmak. Milli Takım’ın popülaritesini yükseltmek. Sokaktaki insanla özdeşleştirmek. Birlikte üzülmek, birlikte sevindirmek.
Oldu mu?
Hayır.
Halkla ilişkiler işi Emre’ye kaldıysa vay halimize.
Hamit, Selçuk, Nuri küskünse, of...
Galip milli takımın futbolcusunu seyirci yuhalıyorsa eyvah.
Kazanacağımız maçı kazanıp, kaybedeceğimiz maçı kaybederek, eleştirmeyerek, sevinmeyerek, sevmeyerek Estonya’yı yensek ne olur, yenilsek ne olur?