Bursaspor’a yazık, Fenerbahçe’ye ayıp, Federasyon’a pes!.. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda maça çıkıyorlar ellerinde “organ nakli” pankartı.
Hangi organdan bahsediyorsunuz kardeşim?
Kimden kesip, kime takacaksınız?
Neyin parçalarından “yeni” bir beden yaratacaksınız?
Niyetiniz dalga geçmek mi, yoksa bu kadar mı Fransızsınız?
Biri asırlık kulüp, diğeri son şampiyon... Tribündeki gençler, dev gibi Ay-Yıldızlı bayrakları sallayıp “Memleketim” şarkısını söylerken utandılar mı acaba?
Cumhuriyet Bayramı’nda “organ naklini teşvik” pankartını onaylayan Federasyon’un duvarında bir tane “Saatli Marif Takvimi” yok mudur acaba?
Neyse... Geride kaldı. Önümüzde 10 Kasım var.
Bilmeyenlere hatırlatayım; Atatürk’ün ölüm yıldönümüdür.
İlginç tesadüf, o gün aynı sahada Bursaspor- Kırıkhanspor maçı var. Ayrıca Ali Sami Yen’de Galatasaray-Denizlispor, Konya’da Şekerspor-Manisaspor...
Ziraat Türkiye Kupası maçları.
Halkımızın sağlığı ile meşguliyetten “memleketin harçları”na bir gün ve birkaç metrekarelik bez bile ayıramayan değerli kulüplerimize katkım olsun:
“Anemi” ile mücadele için en uygun gündür!
Yazsınlar pankartı çıksınlar:
“Kansızlık ciddi bir hastalıktır”.
Guti’yi yazık edecekler
Beşiktaş’ın maçlarından, taktiğinden, fiziğinden hatta Beşiktaş’tan bağımsız olarak Guti için son derece endişeli olduğumu söylemeliyim.
Ben yabancı hayranı da değilim. Ama Guti gelmişse, her hafta seyretmek isterim.
Ne yazık ki, daha uzun süre seyredebileceğimi sanmıyorum!
Adama beş metre içinde üç tekme atılır mı?.. Atıyorlar.
Biliyorlar ki, bir şansları olması için Guti’yi durdurmak lazım. Üzerine iki kişi zimmetlesen, öbür taraflar boş kalır. Öyleyse, “önümüze çıkan Guti’ye bir tekme”!
Yüreğim sıkışıyor, bir gün ayağı falan kırılacak diye.
Lafla olmuyor. “Sakat Yabancı Rehabilitasyon Merkezi”ne dönen Süper Lig’in milyonlarca Euro’luk “yabancı servetini” korumak, tabi ki teknik direktörlerin işi... En azından sahadaki sakatlıklara son vermek istiyorlarsa mıymıntı futboldan bir an önce kurtulmaları lazım.
Futbolumuz hızlanmazsa, bir gün Guti’yi de tekerlekli iskemlede, bundan sonraki muhtemel “kaliteli yabancı” transferlerini ise rüyamızda görürüz.
Nihat’ı çiğ çiğ yemek
Nihat Kahveci, futbola Beşiktaş alt yapısında başladı. Toshack tarafından keşfedilip A takımına alındı. Yıllarca tribünleri coşturdu. 2001 yılında Real Sociedad’a transfer olurken Beşiktaş’a deve yüküyle para kazandırdı. İspanya’da fırtına gibi eserek hem Beşiktaş’ın hem de Türkiye’nin göğsünü kabarttı. Euro 2008 elemelerinde önce Norveç’e sonra da Bosna-Hersek’e karşı çok değerli goller atarak şampiyonanın kapısını Türkiye’ye araladı.
15 Haziran 2008 tarihinde Türk Milli Takımının, Çek Cumhuriyeti’ne karşı oynadığı grup maçında 3 dakika içerisinde 2 gol attı ve Milli Takım’ın, Euro 2008’de çeyrek finale çıkmasında büyük pay sahibi oldu.
Ve yine Beşiktaş’a döndü.
Şimdi ıslıklanıyor.
Öz evladı, üstelik “hayırlı” öz evladı tökezleyince onu çiğ çiğ yemek, Beşiktaş gibi yitip giden futbol maneviyatına sahip çıkmaya çalışan bir taraftara hiç yakışmıyor.