Helal olsun Beşiktaş Yönetimine!.. Dünyanın en kolay, en erdemli ve en verimli yapılabilecek “teknik direktör değiştirme” işlemini, ellerine yüzlerine bulaştırıp her koşulda dedikodu ve eleştirinin önünü açtılar ya...
Helal olsun.
Hatta pes!
Artık kim inanır Mustafa Denizli’nin “hasta” olduğuna?.. Hoca her fırsatta “Ödeyin şu futbolcuların borcunu” diyor, Quarisma’yı bile bu nedenle istemiyor. Küüüt, hastalık nüksediyor.
Külahıma anlatın.
Yahu, mali durumla hiç ilgisi olmayan teknik direktör “mali açıdan toparlanma” öneriyor. Birinci vazifesi “kulübün ekonomisi” olan seçilmiş insanlar borç rekortmeni kulübe zekle/şevkle yeni borç kapıları açıyor.
İkaz edene de kapıyı gösteriyor.
Hem de ne gösteriş!.. Gizli gizli Alman Schuster ile görüşüp gizlemeyi bile beceremeyerek.
Borç içinde yüzerken on milyon Euro’luk yabancı teknik direktörlerle flört ederek. Schuster olmazsa, Lucescu... Olmadı Daum... Veya Löw. Her birinin sadece tazminatı bu ülkedeki orta boy bir fabrikaya denk.
Farkında değiller mi acaba kemerleri sıkmak zorunda olduklarının? Sayın Demirören’in serveti kadar borçlanamayacaklarını bilmiyorlar mı?
Hoca mı lazım? Sen bir sene önce Türk Hoca ile iki kupa birden almışsın. Nesini beğenmiyorsun Türk Hoca’nın?
Orada Beşiktaş’la birlikte büyümüş Samet Aybaba duruyor. Schuster’in üçte biri paraya takımı çekip çevirmek, öz kaynaklara dönmek için hırsla azimle bekliyor. Yanına Metin Tekin’i, Sergen Yalçın’ı alıp, herhangi bir yabancının üç-dört aylık öğrenme sürecini avantaj yapıp, zirvelere götüremez mi takımı?
Götürür... Ama yöneticinin iyisi, faturanın kalınlığından bilinir!..
Hangisine yanalım?
Kafasında bilgi, yüreğinde sevgi ile kenarda durup kahreden kendi insanlarımıza mı?.. (Değildir belki ama) diyelim ki “aynı” bilgi” ve olmayan sevgi ile (eşyanın tabiatı gereği olmaması gerekir çünkü) üç beş misli parayı alıp giden futbol turistlerine mi?.. Bu sirkülasyonu “Avrupa’ya entegre olmak” diye gözü kapalı alkışlayanlara mı?
Yoksa, asıl ihtiyacımız olan ama bir türlü yabancısını bulamadığımız yöneticilerimize mi?
Strateji üretmesi için seçilenler, olayı tribündeki amigonun muhasebesiyle planlarlarsa, sistem bundan sonra teknik direktör değil başkan götürür.
O gitse de borçlar kalır!
Tarihi bir fırsat kaçmak üzeredir Beşiktaş’ta... Hani o çok kullandıkları “Beşiktaşlılık duruşu” var ya... İşte o duruşun fırsatı.
Başkan çıksa... “Öz kaynaklarımıza dönüyoruz. Bütçemizi toparlayacağız. Kendi insanımıza güveneceğiz. Elbette şampiyonluk mücadelesi vereceğiz. Ama Beşiktaş’ın gelecek nesillerini de düşünmeliyiz. Şimdi birlik ve beraberlik zamanıdır” dese; “Hayır satın o plazayı falan... Biz on milyonluk hoca, yirmi milyonluk santrafor isteriz” diyecek kaç deli vardır acaba?
Fırsat ne kadar büyükse, hüsran o kadar derin ve acı olur sonra.
Borç kötüdür sayın Beşiktaşlılar... İster bankaya, ister kendi başkanına fark etmez. Borçlu olanlar egemenlikten bahsedemez.