Spor Medyası’nın ağzından bal damlıyor. Doğruysa, yeni sezonda Ronaldinho’dan Cannavaro’ya, Quaresma’dan Santos’a bavulunu kapan Süper Lig’e koşuyor.
Umarım doğrudur!..
İnşallah hepsi gelir.
Çünkü yabancı futbolcuların “süperman” olmadığını, her Allah’ın kulu sporcu gibi bazen iyi bazen kötü oynadığını, hiçbirinin her hafta maç kurtaramadığını, bir futbolcunun değeri ve veriminin ancak fiziksel ve ruhsal çevrenin katkılarıyla artabileceğini, bu yüzden hep “pahalı” alıp “ucuz” sattığımızı, aynı verimi Bank Asya’dan bir gence yapılacak çok daha az yatırımla alabileceğimizi ancak yakından izleyerek görebilir ve öğrenebiliriz.
Bu bir süreç...
Artan para ile lüks tüketimi körükleyen ve bir yere gelip tıkanacağı apaçık ortada olan, çünkü eti-budu belli futbol piyasamızda gelirlerin limitte, lüks tüketimin en yüksek ivmede olduğu Lale Devri gibi bir süreç.
Futbol sarayında israf cinneti, memleket sokaklarında mide gurultusundan senfoni.
Çabuk atlatmamız için bir an önce en pahalıların gelip, bize hayatın gerçeklerini öğretmeleri gerek.
Uluç’un tapulu arazisi
Galiba kızdırdık Hıncal Ağabey’i!..
Neden mi?.. Çünkü onun tapulu arazisine girdik. Oyuncağını aldık.
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın “Ben de Rüştü şike yaptı mı diyeyim” söylemini, “Şikeci Rüştü” diye gören medyaya Ters Köşe’den gerçeği anlatınca, “kabul edilmiş doğruların tersini söyleme üstadına” seçenek kalmadı.
Yıldırım - Gökçek atışmasına, Gökçek’in “açıklama” değil “küflü polemik” taşıdığını yazınca, 100 Türk Büyüğü’nden Hıncal Ağabey’e ikinci darbe.
O da bize daldı:
“Sen Aziz Yıldırım’ın avukatı mısın”?
Hıncal Ağabey, beni bu “avukat-savcı” polemiklerine sokamazsın. “Ya senin yaptıkların” diye sayıp döktürerek, eleştirdiğim Melih Gökçek kravatı taktıramazsın.
Kimsenin avukatı olamayacağımı senin gibi dikkatli bir üstat sorguluyorsa, ya dikkatin azalmış ya da kasıtlı olmalısın.
Belki, sadece kızgın.
Hıncal Ağabey’in çok iyi bildiği bir şey daha var ki, o da bir köşe yazısı kantara vurulurken “kime yaradığından” önce “doğru mu - değil mi”, “haklı mı haksız mı” diye tartılır.
En azından böyle yapılmalıdır.
Aziz Yıldırım da dahil sporumuzun tüm aktörleri, “doğru” işlerde alkışlanıp, “yanlış” işlerde eleştirilir bu köşeden. Kinsiz, nefretsiz, kayırmasız, avantasız.
Böyle gelmiş böyle gidecektir.
“Yanlış”a “doğru” diyorsam, sen onu söyle!
Zaten ahbap çavuşlarını, müritlerini, ikram ve davet sahiplerini ihya etmek, birilerini hoş tutmak, onlara gözü kara avukatlık yapmak, güce tapmak, güçsüze abanmak için yazmak, başka bir yetenek ve mide gerektirir.
O bende yok.