Ercan Güven

Ercan Güven

eguven@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Avrupa maçları bir tür milli maç gibidir ve maddi manevi kazançları, bırakın milletimizi, futbolumuzu, taraftarı; ezeli rakiplerle bile paylaşılır. O yüzden “Lider Bahçe” lakabını hak etmiş Fenerbahçe’nin Avrupa Ligi son 16’sına kalıp çeyrek finalle arasında tek basamak bırakması herkese kutlu olsun!
Zaten Başakşehir, Sivasspor hatta Konferansa galibiyetle giden Trabzonspor maçlarıyla havaya girmiş, Fenerbahçe’nin Polonya’da liderliğe koyacağı son noktaya inanmış ve hazırlanmıştık.
Maç başladı, yanılmadığımızı anladık…
Aslında kazanmayı çok istiyordu Dinamo Kiev… En çok isteyen de savunma uzmanı olmasına karşın oyunu Fenerbahçe kalesine yakın oynatmak isteyen Lucescu’ydu. Buz gibi hoca, maçın başında Dinamo gol kaçırınca kendini tutamadı, adeta kadere yalvardı.
Neden?.. Lucescu’nun gözü Türkiye’de, gönlü teknik direktörü sallantıda diye düşündüğü Galatasaray’da değilse Lucescu’yu hiç tanımamışım ben. Rahmetli Özhan Canaydın zamanında Galatasaray’dan ağlayarak giden Lucescu haklı… Çünkü Jorge Jesus’a karşı şampiyonluk amacı taşıyan takımlara “usta hoca” montajı Beşiktaş ile başladı ve durması için bir sebep yok.
İstemekle olmuyor bu işler… İlk devre Fenerbahçe’de bir Arda faktörü vardı. Lucescu’nun tersine hücum uzmanı Jesus sert ve temaslı geçmesi muhtemel maça hiç çekinmeden Arda’yı sürmüştü. Sebebi kısa sürede anlaşıldı. Her alanda basmaya çalışan Dinamo Kiev’e karşı orta sahayı pek önemsemeyen Fenerbahçe’de anahtar pasları atacak adam genç Arda’ydı. Attı da…
Hatta pasla yetinmedi, kendisi skoru değiştirdi. 23. dakikada rakip ceza alanına dolduran Crespo ve ceza alanını karıştıran Valencia Dinamo Kievli savunma ile kaleciyi birbirine sokunca, seken topu 25 metreden soğuk kanlılıkla boş kaleye yollayan da Arda’ydı… 45+2’de Arao’nun muhteşem kafa vuruşu ile gelen ikinci golde korneri adrese teslim eden de…
Tuhaf bir tekniği var Arda’nın. Takıma katkısının altını çizen bir teknik. Bir başka arkadaşı çok daha yararlı işler yapsa bile Arda’nın pası/golü sanki ağır çekim gibi seyredenin aklına kazınıyor. Biz mi dikkatli bakıyoruz ona, yoksa fantastik bir özellik mi bilinmez.
İlk yarıda tek başına Dinamo Kiev’i geriye yaslanmaya zorlayan Valencia yakaladığı pozisyonları tamamlasa, daha doğrusu pozisyona gireceği pasları ufak tefek hatalı olmasa ilk yarı çok daha farklı olurdu Fenerbahçe lehine.
İkinci yarı Fenerbahçe baskısı kaldığı yerden devam ederek başladı.
Dakikalar 60’ı geçince takımı diri tutmaya devam etmek için Jesus yine oyuna el koydu ve Arda, Basthuayi, Valencia’yı çıkarıp İrfan Can, Emre Mor, Pedro’yu sahaya sürdü. Pedro ileride tek kaldı, orta saha güçlendi, Arao’nun savunmaya daha çok destek olmasının yolu açıldı.
Hemen ardından Dinamo Kiev on kişi kalınca Polonya’daki Fenerbahçe taraftarlarına baskı ve geçişi otomatiğe bağlamış takımlarına üçüncü gol çağrısından başka bir iş kalmadı. Jesus ise artık savunma güvenliği ikinci planda olduğu için Arao ile Zajc’ı değiştirdi.
Üçüncü gol gelmedi ama Fenerbahçe’nin kontrolünde başlayıp, öyle biten maç daha çok ülke puanı, daha çok para, prestij, moral üstünlük ve Avrupa’da daha kestirme yol getirdi Fenerbahçe’ye… Daha ne olsun?