Başlık, rahmetli Ecevit’in Meclis’e türban sokmaya çalışan Merve Kavakçı’ya isyanı kadar sert oldu ama çare yok; Lincoln de çok oldu.
Koca sezonu “bir dargın bir barışık” geçirdi kendisi. Hadi, Kalli ile frenkansı tutmadı dedik. Hakan Şükür’den bildik. “Alışacak” diye ümit ettik.
Eeee... Yeni sezon, yeni hoca... Beyefendi sezon açılışına yetişemiyor.
Gerekçe yok. Yarım ağızla bir özür diliyor o kadar.
Belli ki, evinin havuzunda güneşlenirken düşünmüş;
“Ya, birkaç gün sallasam ne olur”?
Sonra da kendi sorusuna yanıt bulmuş:
“Özür mözür, idare ederiz”!
Yahu bir “yalan” bile düşünmemiş adam. Üşenmiş...
Ya da hiç iplemiyor bizi.
Galatasaray kulağının üzerine yatmak için bir yığın ekonomik gerekçeler, takım içi dengeler falan ileri sürebilir. Lakin birçok Galatasaraylı ile birlikte futbola göz değdirmiş kimsenin hazmedeceği iş değildir bu “ithal” aşağılanma.
Akaretler’de iki yerli yıldız “Beşiktaş disiplini” ana fikirli kavgaya tutuşuyor; ikisi de şut... Brezilyalı, Galatasaray’a Amazon yerlilerinin köy takımı gibi davranıyor; tık yok.
Niye?.. Çünkü burası üçüncü dünya ülkesi!..
Eksik olmasın, Lincoln’ün burada bulunması bile bir lütuf bize!..
Eğer Lincoln böyle düşünmediyse, Dünya böyle düşünüyor artık.
Dünya düşünmüyorsa ben düşünüyorum. Eksik olsun ondan gelecek hayır.
Göstermelik 104 bin Euro cezanın tahsilatı gerçekleşmeden bu sefer de sakatlık uyduran şımarık, Almanya kampına bile gitmiyor.
Sezon açılışında yok, kampta yok, ligde olacak mı bakalım?
Olsa da fark etmez, olmasa da.
Hatta böyle olacaksa hiç olmasın.
Çünkü, Galatasaray’ın sorunu olmaktan çıktı bu iş. Yeni hocası hır çıkarmadan takımı toparlamak için ses etmeyen, yönetimi rakibin nakit parası karşısında ezilmemek için yoktan var etmeye çalışan Galatasaray’ı aştı.
Türk futbolunun yarası haline geldi.
En büyük tehlike de “örnek” olması.
Bundan sonra Türkiye’ye gelen yıldızlar “lunapark”a gittiklerini düşünmesin diye Galatasaray Lincoln’e haddini bildirmeli.
Kime “yarar” bilemem...
Aksi halde “zarar” hepimize.
Yaşar Paşa’ya “Ters Köşe” feda!
“Emeklilikte Genel Kurmay Başkanı olmak istiyorum” diyen bir spor yazarı duydunuz mu bugüne kadar?
Ama Genel Kurmay Başkanımız Yaşar Paşa, spor yazarı olmak istiyormuş.
Böyle bir meslek işte bizimki.
Aslında Orgeneral Büyükanıt’ın spor yazılarını okumak için sabırsızlananların başında ben geliyorum. Üstelik emekliliğe hak kazandım. Köşemi sayın Büyükanıt’a seve seve bırakırım.
Çavuş olmaya razıyım, rütbe falan da gerekmez hani.
Şaka bir yana, göründüğü kadar kolay değildir spor üzerine fikir üretmek.
Bir kere gazeteci mi olacaksınız, futbol yorumcusu mu?.. Gazeteciliğe geç kaldınız; haberden başlayacaksınız. İlk imzanızın çıkması yıllar alacak. Amatör maçlarda ayaklarınız donacak. Usta-çırak tedrisi... Bir ekolü benimseme süresi falan; uzun hadise.
Yorumculuk nispeten kolay. Sanki üniversitede ikinci ana dal. Her mesleğe açık.
Lakin altı boşsa, gazetecilikle beslenmiyorsa bir yere kadar. O yüzden birçok yorumcu sırtını bir kulübe dayar.
Hadi hepsi denk geldi diyelim. Mesela, kolay mı Fenerbahçe yazmak?
Nice emekli paşalar zai oldular Fenerbahçe yolunda.
Bakın dünkü açıklamaya:
“Fenerbahçe Kulübü olarak, basın ile sağlıklı ve karşılıklı güvene dayalı ilişkiler kurulmaya hazırız” diyor mealen...
Ve ekliyor:
''Ancak sizin hakkınızda her gün yalanlar üreten birine karşı güven duymak ve onunla bir ilişki içine girmek mümkün değildir''!..
Bizim birçok “korunma mekanizmalarımız” var... Kimimiz yüzsüzlüğe vuruyoruz. Kimimiz “Ben yalan yazmıyorum ki” diye alınmıyoruz. Kimimiz “Sen bilirsin” diye iplemiyoruz. Büyük bir bölümümüz ise utanmadan sıkılmadan bu yazının altına imza atacak kadar Fenerbahçeli hissediyoruz kendimizi.
Gazeteci’yi geçin. Yorumcu olarak bile güce bu kadar yamanmak nasıl izah edilebilir.
Paşa’m içinde bulunduğumuz ahval ve şerait bu şekildedir.
Lütfen bu işin parçası olmadan önce bir kere daha düşünün.