Sadece Rıdvan Dilmen değil, hepimiz yapıyoruz aynı hatayı... Sahibi yok ya; alıyoruz bazı “kutsal” veya “saygın” kavramları, futbola taşıyoruz ve en kestirme yoldan “içinin boşaltılmasına” önayak oluyoruz.
Sadece “örnek” Dilmen’den:
“Melo’nun aldığı her kuruş helal. Anasının ak sütü gibi helal derim”!..
İyi de...
Bu ifadeyi hak etmek için, ya “kıt kanaat geçineceğin bir para karşılığında büyük özverilerde bulunmak” gerekir...
Ya da “karşılığı çok büyük olsa da yaptığın işin vatana, millete, insanlığa gerçekten katkı yapması”.
“Melo Galatasaray’a çok faydalı”...
Eyvallah!
“Galatasaray Melo’ya ödediği paranın karşılığını alıyor”...
Tamamdır.
“Melo’nun her kuruşu anasının ak sütü gibi helaldır” dedikten sonra Zonguldak’taki maden işçisine ne diyeceksin?
Zap Suyu kıyısında kepçe kullanan Karayolları operatörüne, her sabah işine gitmeden önce karısıyla helalleşen genç kaymakama, İstanbul’dan mezraya koşarak talebelerini kucaklayan idealist öğretmene ve daha nicelerine söyleyecek ne kaldı?
Rahmetli matematik dehası Cahit Arf’a helal ettiğimiz profesörlük maaşı az olmadı mı?
“Anasının ak sütü gibi helal” kavramını illaki futbola sokmak istiyorsak, öncelikle yarım yamalak futbolumuzda her maçın önünde sonunda hatta arasında yorum yapabilen Rıdvan Dilmen için kullanırım ben.
Olmaz olsun o kupa!
Kulüpler Birliği başkanlık seçiminde, Kayserispor Başkanı Recep Mamur ile Trabzonspor Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu arasındaki tartışma, şimdilik “demeç” yoluyla devam ediyor.
Ayrıntılara girmeyeyim; çok ağır laflar söyleniyor.
Şeref, namus, haysiyet uçurtma kuyruğunda!.. Rakibi gömecek yer bulunamıyor ülke topraklarında!
Ben bekliyordum açıkçası.
Sayın Hacıosmanoğlu’nun Trabzonspor’un mücadelesine sertlik ve taze kan getirdiği doğrudur ama ilk günden beri korktuklarımız bir bir oluyor, olacak.
Sertlik, tartışma, ağır sözler, fiziksel müdahaleye kadar geldi dayandı. Bir adım sonrası “alet kullanma”!
Başkanlık düzeyinde, Kulüpler Birliği’nde seviye bu...
Olmaz olsun o kupa!
Gelin şimdi, küfür eden kavga çıkaran, döner bıçağı taşıyan taraftarlara laf söyleyin!
Sahi... Taraftar gurupları bundan daha net bir şekilde “kin ve düşmanlığa” nasıl teşvik edilebilir acaba?
Bravo G.Saray’a...
Ülkesindeki sağlık yatırımları için kurduğu vakıf aracılığıyla 5 milyon dolar bağışlayan Didier Drogba’ya Galatasaray yönetimi de destek verme kararı almış.
Nasıl?
Galatasaray Adası’nda bir yardım gecesi düzenleyerek elde edilecek geliri Drogba’nın vakfına bağışlayacakmış Galatasaray.
Bravo. Süper. Şahane!..
Alkışlar Galatasaray’a.
Drogba’yı memnun ettikleri için değil.
Dünya kulübü olma yolundaki somut adımları için.
Doping ve şikenin olimpiyata etkisi
“Kolektif hatalarımızdan” girmişken... Hani, “doping, şike” gibi sporlarla bulaşan virütik salgınlar ortaya çıktıkça lafı getirip Olimpiyata bağlıyoruz ya...
“Bu kadar kirlilik varken zor verirler olimpiyatı bize” diye.
İşte, bu bilgelik ifadesi “pesimist genel kanı”nın doğruluk payını, ülkemizdeki olimpiyatın bir numarası TMOK Başkanı Uğur Erdener’e sordum ben.
İyi ki sordum...
Benim endişelerimi azalttı, size de aktarayım:
Meğer dopingli sporcularımızın kalabalığını, “Saldıran rakibin enerjisini kendi savunma enerjisine ekleyen” bir kung-fu ustası gibi kullanıyormuş sayın Erdener üstad!..
“Dopingin yapılması ne kadar kötü ise, yakalanması, cezalandırılması o kadar olumludur Uluslararası Olimpiyat Komitesi gözünde. Hiç dopingli sporcu tespit etmesek, bu olmadığı anlamına mı gelir. Doğru olan mücadeledir. Anlatıyoruz herkese tabi.”
Peki, son zamanlarda niye patlama noktasında doping?
“Çünkü bağımsız bir doping araştırma merkezi kurduk. Beni bile dinlemezler; bırakın olayları hasır altı etmeye çalışanları... Bir başka unsur da ödül yönetmeliği. Ülkenin sosyokültürel durumuyla orantılı olmalı ödüller. Üzerinde çalışıyorlar.”
Peki şike?..
“IOC futbolu apayrı bir spor olayı olarak algılıyor ki, çok haklıdır. Futbolun başarısı da etkilemez olimpiyat sürecini, şikesi de.”
Oh be!