Ercan Güven

Ercan Güven

eguven@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Normal koşullarda, içinde bulunduğumuz son üç hafta, asla ama asla “vukuatsız” atlatabileceğimiz bir süreç değildi.
Ama bir şansımız var neyse ki...
Şampiyonluğun üçüncü adayı; Sivasspor!..
İnanın; o olmasaydı rezillik tavan yapabilirdi.
Hatta yerinde Beşiktaş olsaydı bile fark etmezdi...
“Üç büyükler”in kimyası böyleydi çünkü:
“Sivas belki... Ama bir başka büyük asla”!
Yöneticilerin “tribün sorumlulukları” vardı... Tribünlerin kinleri.
Her dedikodu, ağırlığınca reyting demekti kimileri için.
Kaostan şöhret çıkarmaya/şaibeyi şampiyonluğa katık yapmaya koşullanan kafalar bir sezonda değişmez ki.
Allah’tan Sivasspor da potada...
Yine de her türlü futbol kepazeliği, dalaveresi, çamuru, fiskosu muhtemeldir.  Denenecektir...
Bu mikrop, saman nezlesi semptomları gösterir. Yerleştiği bedenleri, her baharda ayaklı mikrop haline çevirir.
Artık taşıyan değil, bulaştıran haline gelir bazıları.
Yine gelecektir.
Aksırma, tıksırma başlamıştır ama Sivasspor engeldir...
Nasıl mı?
Başarılı performansıyla ligi forse etmesi bir yana, “klasik” şike/şaibe ezberimizi bozarak.
Alışmadıkları bir ortam... Mikroplar şaşkın durumda.
Normal koşullarda... Fenerbahçe ile Galatasaray ligin kuyruğunda başa baş derbi oynayacak; son iki hafta ise kümede kalmış veya iddiasız takımlarla maç yapacak ve şampiyon belli olacak!..
Yanardık valla.
Sivasspor şampiyon olur veya olamaz... Lakin, başa baş mücadelelerde alın yazısı haline gelen “futbol üzerinden toplumsal yıkım ortamını” ötelemiş, bize arınma fırsatı getirmiştir.
Kullanan kullanır.
Kullanmayanlar mikrobun ta kendisidir.
* * *
Cumhuriyet’le yaşıttı Gazanfer ağabey.
Karamürsel’de doğmuş, 1948 Londra Olimpiyatları’nda şampiyon olmuştu.  Çok fiyakalı adamdı.
Çok hayırseverdi.
“Güzel ve faydalı bir ömür nasıl olur” sorusuna yanıt gibiydi.
Güreş yazarlığının duayeni Ali Gümüş ağabeyimizi aradım ve başsağlığı diledim.
“Efsaneleri” yaza yaza kendisi de efsane olmuş Ali Ağabey, bir cephe daha kaybetmiş kumandan kadar hüzünlendi.
Rahmetli Yaşar Doğu’nun tarihin yapraklarında kaybolmuş bir Gazanfer Bilge tarifini söyledi bana:
“Ben güreşin hamallığını, Celal Atik cambazlığını, Gazanfer Bilge pehlivanlığını yaptı”!
Londra’da üç ayrı minderde çıktıkları maçlarını, işaretleşip aynı anda tuşla kazanan üç büyük pehlivandan en “acı kuvvetli”si böyle anlatmıştı dostlarını ve kendisini.
Tuş kadar kısa, köprü kadar net.
Onlar milli kahramandı.
Ne kahraman oldukları için para aldılar, ne de kahraman olurken.
Doğu ve Atik yoksul öldü. Gazanfer Bilge ticaretten kazandığını hayır işine harcadı.
Değişen Türkiye’nin değişen “Cumhuriyet Değerleri”yle birlikte, bu tür kahramanlar “hak ettiği gibi” nadasa bırakıldılar.
Kim bilir, hangi nesiller tarafından etraflarına örülen kozadan kurtarılıp, romanlarıyla, filmleriyle, belgeselleriyle Cumhuriyet tarihimizdeki özel yerlerine konulacaklar yeniden.
Haklarını helal edecekler mi bakalım.