Ercan Güven

Ercan Güven

eguven@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Siyaset ve bürokrat kadrolarının faydası budur işte... Kimse ilgilenmese bile “rutin” işleri yürütürler, gereken açıklamaları yaparlar, toplantılar, nutuklar, fotoğraflar... Modaya göre sinevizyon veya klipler, saat gibi işler.
Olimpiyat da bu “rutin”e dahildir!
Evet... Maalesef Türkiye için bir “rutin” haline gelmiştir olimpiyat.
Dört senedir, sekiz senedir, on iki senedir bir elin parmakları kadar artıp eksilmemiştir Türkiye’nin olimpiyata yolladığı sporcu. Madalyanın nereden geleceği de bilinir, nereden gelmeyeceği de...
Ve her dört senede bir olimpiyat başlamadan önce ve bittikten sonra söylenen hemen hemen aynıdır:
“Bundan sonraki olimpiyat için binlerce sporcu hazırlayacağız” !
Sporu yönetenler böyledir de bizler farklı mıyız sanki?
Bizler ve sizler...
Spor sayfaları ile spor ekranları her yaş ve cinsten “futbol bilgini” ile dolmuştur. Spor gazetecisi yoktur. Spor yorumcusu da... Birkaç tane kalmışsa, onlar da futbol maskesiyle dolaşmaktadır.
Neden? Talep yok ki sizden.
Güreş uzmanı gazeteci iş bulamaz. Atletizm uzmanı dört senedir part time işe razı olmalıdır. Yüzme falan söz konusu bile olamaz.
Bu gibi insanlara ihtiyacı yoktur izleyici ve okuyucunun!
Peki futbol çok mu sevilir? Orasını oturup tartışmamız gerekir. Bu ülkede asıl sevilen sahada yapılanlar değil, “kulüplerarası rekabet”in ta kendisidir.
İnanmayanlar Futbol Milli Takımı’nın seyirci istatistiklerini inceleyebilir.
Neyse... İşte bir olimpiyat daha geldi.
Yine suçüstü yakalandık.
Geçen seferki kadar sporcumuz, muhtemelen geçen seferki kadar madalya ile dönecek ve medya adet yerini bulsun diye haber yapacak. Yapılanlar kim bilir ne kadar izlenecek, okunacak.
Nasıl bu hale geldik biz?
Yanıtı toplumsal ve siyasi yaşamımızdadır.
Bir halk, olimpiyattaki sporcusunu üç şey yüzünden izler.
Ya kişisel olarak bilgisi vardır o sporcudan. Tanıyordur, başarısını merak ediyordur...
Ya o spor branşını seviyordur.
Ya da milli hislerle arkasında oluyordur temsilcilerinin.
Hangisi yok, hangisi az, hangisi giderek eksildi; siz hesaplayın.

Haberin Devamı

Yıldırım mönüsü

“Suçüstü” yakalandık

Sayın Aziz Yıldırım’ın Emre’nin imza törenindeki medya mensuplarına söyledikleri aynı zamanda bizim istediklerimizdir:
“İşimizi yaparken karmaşa olmasın. Doğru haberci ile yanlış haberci ayrılsın. Medya çağın gereklerine uyum sağlasın”.
Peki neden kanımıza dokunuyor ondan duymak?
Çünkü yapıcı tavsiyelerde bile “emir kipi” kullanılıyor... En iyi niyetler “tehditle” bitiyor:
“Aksi halde hiçbir yere giremezsiniz, haber alamazsınız, internetten okursunuz, dışlarız”!
Mesela bir yorumcunun “Taraftar kartı sayısını bu sene 1 milyona çıkart yoksa, adını bile anmam mahvolursun” diye yazması gibi bir şey bu... Sorun üslupta.
Ana fikir, Başkan’ın ve Fenerbahçe’nin yararına ama...
Bir kere her yorumcu işine ilişkin unsurlara saygılı olmak zorundadır. İkincisi, hiçbir yorumcu Aziz Bey’i mahvedemez. Üçüncüsü, o gazetede bulunmasa kimin umurunda yorumcunun kişisel tasarrufu?
Bunun tam tersi de doğru.
Yani, yemek doğru, kaşık yanlış.

Haberin Devamı

Sahi, Başkan Aziz Yıldırım’ın en sevdiği yemek nedir?
“Taze transfer, yanında gazeteci ezmesi”!
Bayılıyor buna...
Korkarım bir gün ya transfer “bozuk” çıkacak ya gazeteci “ezilmekten” bıkacak, sağlığı bozulacak.