“Emek, alınteri, hak, hukuk, adalet” gibi kavramların bol keseden ve hiç ara vermeden kullanıldığı, “arkasına geçip puan/dile getirip reyting” alındığı en yüksek gelirli işkolu hangisidir?
Futbol...
Teknik direktör milyonları unutur, her maç sonu “emek”lerinin karşılığını ister.
Futbolcu ikide bir “alınteri”nden bahseder karın tokluğuna oynuyormuş gibi.
Yönetici sadece yanlış düdük duyunca, şartlı refleks icabı “adalet” diye inler.
Taraftar başka kimsenin hakkı yokmuşcasına “hakkını” korur takımının...
Medya racon keser... Onlar, kaşkola yazılmış anayasaların fahri “hukukçusudur”!
Ve hepsinin tuzu kurudur.
“Emek, alınteri, hak, hukuk, adalet” ağızlarda sakızdır, ama bir tane bile inanan/saygı duyan varsa, getirin önce özür dileyeyim, sonra alnından öpeyim.
Nasıl mı bu kadar eminim?
Belgesi var:
Ankara Sakarya Meydanı, Tuna Caddesi’ndeki derme çatma çadırlar ve orada yaşananlarla ilgili bir tek kelime duydunuz mu siz futbol camiasının ağzından?
“Ne oluyor orada” 64 gündür diye bakanı gördünüz mü?
Varsa yoksa “Arda’nın sinema kapatması”!..
Haklıymış çocuk, “kız arkadaşının oynadığı filmi rahat izleyemezmiş”!
Veya...
Haksızmış çocuk... “Görgüsüzlük etmiş”.
İşinize gelince Arda “emekçi”... Gerçi işine gelince o da inanıyor, ama vergi falan söz konusu olunca, milli işçi.
Bu nasıl iş ki, çadırda donanla aynı statüdedir Arda?
Madem aynı statüde... Nerede dayanışma?
Arda sadece örnek. Te
levizyonda gördüğünüz her futbol insanı bu “takım”da... Gitmekten, desteklemekten falan vazgeçtik... Emeğini, alınterini, hakkını, hukukunu korumaya çalışan, adalet isteyen TEKEL işçilerinden bahsedeni işittiniz mi?
Nerede alınterinin kutsallığından söz edenler? Adalet isteyenler, hak arayanlar nerede?
Her şey futbol için mi var?
Bırakın işçiliği, emekçiliği... İki aydır yaşanmamış dram kalmadı o çadırlarda. Açlık, sefalet, soğuk, bir de aile boyu trajediler. Aynı memleketin havasını soluyorsunuz; insan merak eder (Çarşı hariç).
Aslında vardır düşünenler!..
Ama hiçbiri kırık portakal sandığı yanan gaz tenekesinden sobaların başında bir bardak çayı paylaşamazlar işçilerle. Çocuklarının başını okşayamazlar.
Korkarlar.
Çünkü göbekten bağlıdırlar devlete.
Devleti yönetenler TEKEL işçilerinin direnişini “illegal” buluyorsa, futbolun içindekilere “tasdik etmek” düşer. Müesses nizamı incitemezler. Vergisi var, arsası var, koltuğu var, ödülü var...
Sana ne?
İşte bu yüzden halktan kopuktur futbol. Sevilir ama bir yere kadar...
Bu yüzden tapılan futbolculara rahatça dümdüz gidilir.
Bu yüzden giden yöneticilerin arkasından kimse ağlamaz.
Bu yüzden hocaların aldığı paralara ipotek koyar gönüller.
Ve bu yüzden durduk yerde medyaya küfür etmek ayıptan sayılmaz.
Emek ve alınterinin içi boşaltıldı, ama hâlâ adalet var bu dünyada. Herkes hak ettiği davranışla yüzleşiyor sonunda.