Ercan Güven

Ercan Güven

eguven@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bursa sokaklarını Cizre’deki Newroz kutlamalarına (!) çeviren “futbol soslu terör eylemi”nden sonra Bursaspor Başkanı İbrahim Yazıcı’nın ümitsiz ve mantıksız savunmalarına tek kelime etmedim.
Zamanında bir meslektaşıma saldıran Başkan olsa da “yakaladım, öcümüzü alayım” ucuzluğuna sapmadım.
Sonuç olarak o bir kulüp başkanıydı ve kulübünü korumak zorundaydı.
İstediği kadar saçma argümanlarla olsun, istediği kadar kuralları görmezden gelsin, istediği kadar “bir seferlik” ayrıcalık istesin, bir şehrin takımının başındaydı ve en lümpeninden en entelektüeline kadar tüm taraftarların ondan beklediği bu “cansiperane” savunmaydı!
* * *
Dünyanın her yerinde böyle miydi?..
Asla.
İngiltere, “cezayı az bulan” başbakanı bile idrak etmişti.
Ama burası Türkiye ve bir kulübün başkanı o kulübün en gözü kara fanatiği olmak zorunda.
Aksi halde “görevi ihmalle” suçlanması işten bile değildi.
Siyasilere gelince... Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcı sayın Bülent Arınç, (Bursa’dan milletvekili adayı olduğundan her halde) maçın tekrar edilebileceği gibi bir uzmanlık bile sergiledi.
* * *
İbrahim Yazıcı, ceza verecek kurulları etkilemek için elinden geleni yaptı sonuçta. Kanal kanal dolaştı, “Ben sokaktan nasıl sorumlu olurum” dedi.
“Ya Bursaspor forması giymiş provokatörlerin işiyse” diye sordu.
Futbol teröristlerini “Hangi Beşiktaşlının kılına zarar geldi” diye savundu.
Pek işe yaramadı tabi...
HHH
Tarihi bir ceza kesildi Bursaspor’a. Gelecek sezonu bile etkileyecek ağırlıkta, sabıka kaydına işlenecek büyüklükte, utandıracak boyutlarda.
İşte o andan itibaren ne yapmalıydı Bursaspor Başkanı Yazıcı?
Bursa’ya dönüp, Bursasporlular’a dönüp, tribünlere, sokağa dönüp “Artık aklımızı başımıza almalıyız” frekansına ayarlamalıydı sesini.
Özeleştiri getirmeliydi kulübüne, şehrine, haplanıp maça gidenlere.
Cezanın “işe yaramasını” sağlamalıydı.
Ne gezer!
Çıktı, “Bu ceza caydırıcı değil tetikleyici” dedi bir de.
* * *
Yani?
Ben sokaktaki Bursasporlu fanatik olsam, şu mesajı alırdım:
“Aslanım, sen kötü bir şey yapmadın. Senin ve bizim hakkımı yiyorlar. Asla pes etme. Fırsat bulduğunda tekrar etmekten çekinme”!
Ceza, intikam almak yerine islah etmeli.
Peki, bu mantıkla islah olmak mümkün mü? Başkan “tetiklenin arkadaşlar” derken toparlanabilir mi sokaktaki genç adam?
Geriye kalan, “kana kan intikam”!
* * *
Parayla, pulla, emekle, mesai ile, aşkla olmuyor bazı işler.
Hele sosyal sorumluluk gerektiriyorsa, kitlelere pusula tutuyorsa, ağızdan çıkanlar gerekçe oluyorsa, mutlaka devlet adamı gibi kafa lazım.
Mutlaka, ama mutlaka sağduyu lazım.
Ne zaman gaz vereceğini, ne zaman frene basacağını bilmek lazım.
Hep popülizm olmaz, bazen acı ilaç vermek lazım.
Ne yazık ki, Bursaspor başkanıyla birlikte sınıfta kaldı.


Kandırılmışım!
Milliyet Spor Müdürümüz Cem Şengül’ün son iki-üç senedir beni açıkça kandırdığı ortaya çıktı!
Her yılın ilk aylarında ben Türkiye Spor Yazarları Derneği yarışmasına katılmayacağımı bildirirdim, müdürlük içgüdüleriyle bir ödül fazlanın peşindeki Şengül, allem eder kalem eder beni de katardı.
Bu kez iyi direndim.
Ve ortaya çıktı ki, katılmama hiç gerek yokmuş. Milliyet Spor Servisi tam dokuz ödülle sildi süpürdü ortalığı.
Sevgili mesai arkadaşlarım Ümit Avcı, Çiğdem Hızkan, Mehmet Çiftçi, Tolga Şardan, Cemal Ersen, Mehmet Demirkol, Uğur Meleke, Cahit Uğurlu ve Banu Yaprak’ı kutlar, son iki üç yıldır beni gereksiz yere strese sokan müdürüme sitemlerimi iletirim.