“Şike, tape, mahkeme” derken futbolda tümörlenip, her türlü spora metastaz yapan holiganizm felaketini es geçtik tabi.
Sanki “düzeldi”. Sanki “sona erdi”!
Statlarda kavga mı çıkıyor; rakip seyirciyi almayınca oldu bitti!
Pisliği tribün altına süpürmekten ne farkı var bunun?
Buyurun. Galatasaray ve Fenerbahçe, ilk sekize kaldıkları kadınlar Avrupa basketbolunda “mecburen” karşı karşıya gelince ve “mecburen” tribünler ortak izlemeye açılınca, Abdi İpekçi salonu savaş alanı oldu.
* * *
Şampiyon voleybolcu kızlarımız yurda dönüyor, cop-biber gazı-kavga yazıyoruz. İki takımımız basketbolun Avrupa organizasyonunda derbi oynuyor “savaş”tan bahsediyoruz.
Statlarda kan çıkmıyorsa, “yasaklı rakip” sayesindeki “tribün monologu” yüzünden...
Şu Avrupa organizasyonları olmasa, işleri ne güzel hallediyoruz!
* * *
“3 de yetmez 5 yıl” diyen “Thatcher formülü” gündemde ya...
O örnek, asıl bu soruna uygun.
İngiltere eski Başbakanı İngiliz Futbol’unun sandalyesine “şike” için değil “holiganizm”den kurtulmak için atmıştı tekmeyi.
Biz daha sahaya rakı şişesi atanı bulamıyoruz.
Çözüm ne mi?.. Çocuklardan başlaması gereken çok zor ve çok zahmetli bir iş. Ama mecburi.
Beşiktaş ve Aybaba
“Beşiktaş ile Samet Aybaba’nın birbirlerini yeniden keşfetme zamanı gelmedi mi”?..
Ne güzel ifade değil mi?
Mesajın sahibini tanımam. Ama gönlünü hoş tutsun; geç olsa da “geldi” galiba.
Keşifler durup dururken olmaz. İcatlar gibi ihtiyaçtan ve bireysel cesaretten doğarlar.
Beşiktaş’ta muhtemel, hatta “kaçınılmaz” keşfin sebepleri ortada:
Beşiktaş’ın neye ihtiyacı var?
Sakalı terlememiş gençlerden yeni Metin - Ali - Feyyaz’lar, Sergen’ler yetiştirmeye.
Lakin meyve bahçesi değil orası! Fidanı dikip 3-5 sene bekleyemezsiniz. Yeşerip ürün almaya başlayana kadar Beşiktaş’ın zirve hedefinden bir gram taviz vermeyeceksiniz.
Kimdir bu işin “pir”i?
Samet Aybaba.
Size bir şey söyleyeyim mi; Aybaba da farkında!
Pilot takım satın almaktan transfer izleme komitesine kadar planlarını yapmış, özbeöz Beşiktaşlılardan “gölge teknik heyetini” kurmuş, bonservisi elinde yabancıları saptamış, “kaderin ağlarını örmesine” hazırlıksız yakalanmamak istiyor.
Bir yanda yetenek, diğer tarafta gelenek; gerisi kaşiflerin cesaretine ve ufkuna kalıyor.
İç çamaşırı eylemi !
Müthiş fikir... Nisan 1’de oynanacak Trabzonspor-Fenerbahçe maçında taraftarlar sahaya atletlerini atacakmış.
34. dakikada... Yani, İstanbul’a gönderme.
Atletlerin anlamı, “alın teri, emek ve temiz futbolu” vurgulamakmış.
Bu “iç çamaşırı” eylemi tutarsa, futbol sahalarından küfrü yok etme ihtimalimiz doğar.
Nasıl mı?
Madem ki “çamaşır”a geldi sıra, küfür etmek isteyenler de iç çamaşırının altını atarlar sahaya.
Anlayana.