Maksat eleştirmekse Trabzonspor Başkanı sayın Sadri Şener’den iyisini mi bulacaksınız!.. Resmen “kaybedenler”i oynuyor başkan. Kime uzansa eli boş kalıyor.
Önce teknik direktör arayışında büyük hüsran...
Diyor ki, “Şenol Güneş bizim evladımızdır; gel deriz gelir”.
Şenol Hoca ancak turistik gezi için geliyor Trabzon’a. Sonra ver elini Kore... Rahat orada.
Takımın başına Samet Aybaba’yı getiriyor. Neredeyse başkanlığı bırakmak durumunda kalıyor. Kısa bir kaos ardından Aybaba harcanarak Hugo Bros alınarak kendi yoldaşlarına bile kaybediyor Başkan.
İkinci olay Fatih Tekke...
Sadri Şener Başkan’a göre sapına kadar Trabzonsporlu Tekke, Trabzon’un ihtiyacı halinde koşa koşa gelir yuvasına. Para pula da bakmaz, boş mukaveleye imza atar hani!..
O da ne?.. Tekke, Kuzey’den selamlarını yolluyor. Orada para gani.
Şimdi...
Dünya’nın en kolay işi sayın Başkan’ı eleştirmek değil mi?
İsteyen ne beceriksizliğini bırakır sayın Şener’in, ne hayalperestliğini. “Geçen yüzyıldan kalma bir başkan” bile denilebilir.
Ben tersini düşünüyorum.
İyi ki geçen yüzyıldan kalma bir başkan var ve iyi ki dört büyük takımdan birinin başında.
Aslında hocaları, futbolcuları anlamakta ve almakta zorlanmıyor o... Artık demode sayılan “aidiyet” ve “sevgi” hislerini arıyor. Çoğunlukla yanılıyor. Hocalar da değişmiş, futbolcular da, Trabzonsporluluk da...
Ama yılmıyor sayın Şener. İnatçı madenci gibi her rastladığı “küçük dağ”a kazmasıyla koşuyor ve bakıyor; içinde altın kalmış mı diye.
Neden?
Çünkü Trabzonspor’u kanatlandıracak olanın bu aidiyet” ve “sevgi” olduğunu biliyor. İş para mücadelesine kalırsa, mütevazı Karadeniz takımının İstanbul’a karşı hiç şansı olmayacağını da kavramış. Tek çıkar yolun “eski Trabzon ruhu’nu yakalamak olduğunu anlamış.
O yüzden yüreğindeki ışık bitmemiş eski Trabzonluları arıyor. Bulsun ki örnek olsun. Sanki, “Avro-manyak” olmuş modern futboldaki son “Don Kişot” kendisi.
Henüz başaramadı. Ama ne mutlu ki, yılmadı.
Hiç olmazsa zamane çocuklarına komik gelen “o bizden” kavramları manşetlere taşınabiliyor medyada... Hem de “başbaşa bırakın, onbeş dakikada onu bizden yapayım” manşetlerinin yanında.
İyi ki var Sadri Şener. Bazı Don Kişotlar sahip çıkmalı geçmişin insani boyutlarına.
Onu çok sevmiştik
Vedat Baba... Ben öyle derdim Vedat Okyar’a... Meslekte tanıdığım pozitif adamların en pozitifiydi. Kapsama alanına girdiğinizde sevgi garantiydi. Akraba gibiydi; belki akrabadan iyi.
Onun sporculuğunu, futbol adamlığını anlatacak değilim. Türkiye biliyor zaten. Benim bulunduğum yerden bakınca Vedat Okyar’ı “muhteşem” yapan, yaradılıştan gelen özellikleriyle gazetecilik denilen mesleğe verdikleriydi.
Evet... Birçok eski futbolcu/yeni yorumcu meslektaşı gibi bizden “almadı” Vedat Baba; bize “kattı”. Tek cümlede maç özetlemeyi de ondan öğrendi kimileri, sahadakilere saygı göstermeyi de, konusuna hakim olup hakim olmadığı konuda söz söylememeyi de.
Sevgiyle yaşadı, sevgi bıraktı Vedat Baba... Günahı olduğunu zannetmiyorum ama varsa affetsin Tanrı.