Zidane, Kırklareli’nin köyünde minik futbolcularla paslaşıyor... Bu satırların yazarı utanıyor...
Aslında utancından yerine dibine geçmesi gerekenler “başkaları” ama ben de sorumluluk hissediyorum demek ki.
Danone manone... Biri getirmiş Zidane’ı Yerköy’e.
Köyün 150 baş inekle organize bir çiftliğe dönüşmesi falan bahane! Futbolun sempatisinden marka imajını cilalamak önemli olan. Bunu uluslar arası boyuta taşımak, dünya yıldızına Lüleburgaz Şaban Övünç İlkokulu’nu açtırmak ve hak ettiği gibi medyada yer bulmak...
İyi proje...
Peki bana ne oluyor? Rakip yoğurt markasının ortağı mıyım?
Hayır... Sadece ülkesini seven bir spor yazarı.
Yirmi senedir her federasyonun, rastladığım her futbol adamının, her futbolcunun, kulübün başını yedim durdum;
“Şu memleketin ilçesine, köyüne bir uğrayın”!
Ve onlara “anladıkları cinsten” gerekçeler de buldum:
Futbol pastası büyürse, diliminiz kalınlaşır. Büyük kentlerin “kümesteki tavuklar” gibi yolunan taraftarlarında tüy kalmamış durumdadır. Bir adama 10 çeşit forma satmışsınız. Kombinesi, şapkası, gelmiş sonuna dayanmış. Oysa yeni potansiyeller var. Platonik aşıklarınız orada; Doğu’da... Hem de milyonlarca. Bir selamla, bir el sallamayla onları da sokarsınız “futbol tüketicisi” sınıfına.
İtiraf ediyorum; çilekeş Anadolu insanına “bir zerre hoşluk” sunmaktı asıl maksadım!..
Futbolu seven, futbol yıldızlarımızı elektronik sinyallerden ibaret zanneden parasız, işsiz, umutsuz Anadolu gençliği, belki adam yerine konulduğunu hissedebilirdi.
Ben Fenerbahçe’nin şampiyonluk sevincini Cizre insanından izlemiştim. Bağdat Caddesi vız gelirdi.
Bitlis’te Beşiktaşlı gençlerle çay içmiştim. Sinirleri alınmış bir “Çarşı” idi...
Hakkari’nin Galatasaraylıları tarafından ağırlanmıştım. “Mektep”in önünden bile geçmemişlerdi ama gördüğüm en has aslanlardı.
Milli zaferlerimize Mardinlilerle ayran kaldırmıştım Rıdo adındaki salaş köftecide. Ay-Yıldız’ın farklı bir lezzeti vardı oralarda.
Aslında... Anadolu insanı mı muhtaçtı futbol yıldızlarımızı yakından görmeye, futbol yıldızlarımız mı bu art niyetsiz insanları ve doğa harikası yurt köşelerini tanımak zorundaydı; tam olarak bilemiyordum ama bir “kontak” gerekliydi.
Masum futbol aşkı, çoktan hak etmişti “canlı” ilgiyi.
Düşünebiliyor musunuz Semih’in, Hakan’ın, İbrahim’in Tunceli’de yürüdüğünü, Batman’ın ilçesinde okul maçını izlediğini, Siirt’in sokak çocuklarına futbol öğrettiğini?
Senelerdir her federasyonun, her futbol adamının, hatta her meslektaşımın başının etini yedim “gidin oraya” diye.
Birkaç istisna dışında amacıma ulaşamadım.
Baktım... Zidane Fransa’dan gelmiş, Yeniköy’ün çocuklarıyla top oynuyor.
Utandım.