Ercan Güven

Ercan Güven

eguven@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Pazar akşamı istemeden parçası olduğum bir olayı anlatacağım şimdi size... Bir hayli kahırlı, ama bir o kadar da açıklayıcı. Nereden geliyoruz, nereye gidiyoruz, anlayın:
Gece yarısına az kala... Ekranda haberciliğine her zaman şapka çıkardığım Serhat Ulueren’in Telegol programı olanca hızıyla sürerken, telefonum çalıyor. Karşımda Cahit Ahıskalıoğlu. Serbet Güreş Milli Takımı eski hocalarından.
“Ercan abi biraz önce Telegol’ü aradım” diyor; “Dünya Şampiyonu Zekeriya Güçlü’nün hastanede yaşam savaşı verdiğini anlattım. Sana da söylemek istedim”!..
Ne... Olamaz... Zekeriya Güçlü hasta ha!.. Daha 40 yaşında. Çelikten bir devdi düne kadar. Ama küçücük safra kesesinden küçücük bir taş, mikrobunu pankreasa kadar itmiş ve devirmiş pehlivanı.
Aylarca atlatmış, doktora gitmemiş. Neden biliyor musunuz?
Sosyal güvencesi yok. Üç kuruş parasını hastanelere harcamak istememiş.
Türkiye’de bir maç oynayıp, intiharıyla tüm Türk Medyası’na manşet olan Enke’ninki gibi değil, ama bir tür intihar girişimi.
Parasızlık marifetiyle...
Cahit Ahıskalıoğlu Hoca da, ben de sonuna kadar izledik Telegol’ü.
Selçuk Dereli’nin, Aziz Yıldırım ve Ali Koç aleyhine tazminat davasını kazanıp ceza davasından vazgeçmesinin “komplo teorileri” yaklaşık bir saat... Lucescu’nun incir çekirdeğini doldurmayacak röportajı ve üzerine laf salatası bir saat... Galatasaray-Fenerbahçe maçındaki orta yaşlı sarışın kadının “orta parmak işareti” bir saat...
Hastane köşesinde yaşam savaşı veren Dünya Şampiyonu’na tek cümlelik sıra gelmedi.
İşte bu tablo Türk Sporu’nun, Türk Medyası’nın özeti.
Ahıskalıoğlu, “Abi özellikle Ahmet Çakar’a iletilmesini istedim mesajımın. Maçları yorumlarken güreş tabirleri kullandığı için güreşe yakındır diye düşündüm” demişti.
“Sadece kullanırlar” diyemedim.
Demek ki, Zekeriya’da reyting bulamadılar.
O Zekeriya Güçlü ki, aynı sıklette Mahmut Demir gibi muhteşem bir zeka/güç kombinasyonu olmasa, bir Avrupa bir Dünya Şampiyonluğu ile yetinecek adam değildi. Hatırlıyorum madalyalı dönüşlerini. Bürokratlar, belediyeciler, siyasetçiler aynı fotoğraf karesine girebilmek için birbirlerini iterlerdi. Manşetler, “aslanım”, “kaplanım”dan geçilmezdi. Çok eski de değil; sene 1997... Ne çabuk unuttular.
Bugün... Hiçbir sosyal güvencesi olmadan yaşam savaşı verdiği Avcılar Hospital’dan sağ çıkarsa, büyük bir ihtimalle rehin kalacak.
O zaman “magazin” yaparlar.
Bu nasıl memleket? Bu nasıl spor politikası? Bu nasıl vefa?.. Hadi, her şampiyona gelecek güvencesi sunacak imkanları yok Türkiye’nin diyelim. Kaynakları yağmacıya, tokatçıya, üçkağıtçıya, eşe dosta akıyor. Bir Dünya Şampiyonu hastalanınca tek sütun bir haber, bir selam, bir çiçek de mi çok görülüyor. İnsan sevgisi de mi yok insanlarda? Dünya Şampiyonluğu’na saygı da mı yok?
Yazıklar olsun.
Başbakanı futbolcu, Spor Bakanı futbolcu, başyazarı futbolcu, okur yazarı futbolcu, ümmisi futbolcu...
Güreş Federasyonu Başkanı da mı futbolcu? Güreş Vakfı, parasını harcamak için futbol takımı mı kurdu? Nerede spora kıyısından girmek için bir zamanlar Güreş Federasyonu koltuğuna sağ kolunu verenler? Nerede güreşin kaymağını yiyen belediyeler? Sporseverler nerede?
Şu anda Zekeriya Güçlü’nün yanında bir tek adam var.
Kim mi?
Bir zamanlar milli forma için kapıştığı, her seçmede acımasızca el ense çekip daldığı adam... En büyük rakibi... Mahmut Demir:
“Maddi manevi yanındayım kardeşim”!
İşte spor böyle bir şeydir.
Bilenler ve yapanlar için.
İşi bozanlar, spor üzerinden para, itibar ve reyting kazanmaya çalışanlar.