PFDK “Sahaya yansımamış teşvik-şike girişimi var” deyip yöneticilere kesilen cezaları açıkladıktan sonra Fenerbahçe’nin son “bombası” düştü ajanslara.
“UEFA bize ceza verecek”!..
Olabilir ama “ne alaka”? Burada şaşırdı Fenerbahçeliler... Çünkü Federasyon’un eylemi ile kulübün söylemi birebir karşılık değil. Belli ki, Nostradamus’un kehanetleri gibi şifre çözmek gerekir. Ben henüz çözene rastlamadım, ama görev icabı anlamak ve yorumlamak durumundayım!
Yazayım: Aslında ilk günden beri “istikrarını” sürdürüyor Fenerbahçe... “Bu iş tezgah” dedi; şimdi “Tezgah” diyor ve muhtemel sonuçlarını açıklıyor.
“Bomba”yı kaleme alanların gözlüğü ile bakınca ve gelişmeleri üst üste koyunca -özel/tüzel ayrımı gibi- olay geldi Aziz Yıldırım’ı başkanlıktan alaşağı etmeye dayandı. Peki UEFA cezası?.. Olacak o kadar. Kavgada yumruk aranmaz! Bakış buysa, tepki az bile!
Lakin, ister “tezgah” ister “adalet” olsun, yavaş yavaş Aziz Yıldırım’ın feda edilmesine doğru gidiyor iş. Dün ilk defa “kardeşi başkan olmamalı”, “şu olur/bu olmaz” tartışmaları duydum sağlam Fenerbahçelilerden. Yani; Fenerbahçe “henüz son sözünü söylemedi”, ama söylerken dikkatli olmalı... Ne 3 ay önceki şevk kaldı tabanda, ne 6 ay önceki kızgınlık, ne de 10 ay önceki şaşkınlık... “Bıkkınlık”, domuz gribi kadar hızla yayılıyor ve Fenerbahçelileri elden ayaktan düşürüyor. Bir tek Aziz Yıldırım “çıkarsa” durum değişir. Olacakları tahmin eden Nostradamus tarzı “bomba” açıklamalar, bıkkınlığı körüklemekten başka işe yaramıyor.
Milli tekerleme
İddiamı sürdürüyorum!.. “Radikal gençleştirme” falan gibi fanteziler olmadığı sürece her biri yetenek ve kariyerde Misak-ı Milli sınırlarını aşmış futbolcularımızla Milli Takım her platformda iş yapar. Lakin, şu süreçte Milli Takım’ın “maç kazanmaktan öte” misyonları var. Birincisi, futbolda yaşanan kaosun erozyona uğrattığı futbol sevgisini kabullenmemek. Bırakın arkasına saklanmayı; aşmak, önüne geçmek, geride bırakmak. Kazanmadan mümkün değildi.
Peki kazandılar da durum değişti mi? Hayır...
UEFA Şampiyonluğunu paraya çeviremeyen ve tam tersi ekonomik krize giren Galatasaray gibi, hazırlık maçlarında çizilen şahane tablo bir türlü “sevgi ve coşku seli doğurmadı” futbola, Milli Takım’a.
Bu bir “halkla ilişkiler” sanatı.
Tabi, “yönetmek” de krokileri sahaya kusursuz geçirmekle sınırlı değil! Fiyakalı özel maç dönemini geride bırakırken akılda kalan tekerleme ne? “Biri tutmuş, diğeri atmış, öteki darısı Dünya Kupasına demiş” yerine... Volkan “evden aldırmış”, Caner “dağdan haykırmış”, Abdullah Hoca “Hani nerede, duymadım” demiş.